Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Sinemalarda gösterilen "KOD ADI KILIÇBALIĞI" adlı film, Hollywood stüdyolarının Frankeştayn laboratuvarı gibi terör canavarı üretiminin son modeli...
Şiddete özendirmenin bütün katkı malzemeleri, cömertçe kullanılmış.
John Travolta; Yakışıklı, şık spor arabalar kullanan, son derece lüks bir hayat süren, istediği herşeyi elde edebilen, etrafı güzel kızlarla dolu, güçlü, tek başına bir düzine silahlı adamı öldürebilen bir yarı ilah!.. Yanında harikulade güzel bir melez... Dünyanın en birinci bilgisayar hacker'ı... Herşey ışıltılı... Herşey çekici... Hatta öldürmek bile.
Üstelik... Bu yaşama tarzına bir de onursal ödül kondurulmuş; "Ulusal kahramanlık..."
Amerika'
yı terör saldırılarından kurtarmak için gizli terör örgütü oluşturmak ve sözümona bu şerefli(!) göreve kaynak sağlamak için soygun, kıyım, sabotaj, her türlü eylemi koymak...

Belirtmeliyim ki... Sanat değeri ayrı bir tartışma konusu olsa da film baştan sona bir solukta izleniyor.
ABD'ye son saldırı bağlamında, güncelliği nedeniyle ayrı bir ilgi çekici boyutu var.
Bu film, İngiltere'de "ABD'ye saygı" gerekçesiyle geçen hafta yasaklandı. Yasaklarla bir yere varılıp varılmayacağı konusunda kuşkuluyum.
Ayrıca... Bu film yapılmasaydı da özendirici ve de terör örgütlerine esin kaynağı olacak öyle filmler çevirildi ki... Bu sonuncusunu günah keçisi haline getirmek anlamsız olur.
Ya karşı tavır?
Yeterince etkin olmaktan çok uzak.
Örneğin... Geçtiğimiz Temmuz ayında Birleşmiş Milletler'in önüne "kan"ı simgeleyen kırmızı halılar serildi.
Üzerine 1100 çift ayakkabı bırakıldı.
Bu ayakkabılar her renkten, her dinden, her yaştan terör kurbanlarına aitti.
Simgesel eylemin amacı; "Bireysel silahlanmanın yasaklanması ya da en azından çok sıkı denetimi"ydi.
Bir yandan TV, film ve yayın dünyasının beyinleri şiddete şartlandırışı, öte yandan kolayca elde edilen silahlar...
Terör örgütlerinin bireysel manyakları, böyle bir sosyal kültürde bırakılan yumurtalardan ürüyor.
Bu bataklık kurutulmalı.

28 Eylül sabahı 10.30'da, Umut Vakfı'nın öncülüğünde "Türkiye Bireysel Silahlanmaya Karşı" oluşumu, Maçka Parkı'nda bir gösteri düzenliyor.
Ünlü soprano Gülderen Erdoğmuş, "Sessiz Ayakabıların Yürüyüşü" adlı yapıtı seslendirecek.
Sonra... Artık sahibi olmayan binlerce sessiz ayakkabı, Maçka Parkı'na bırakılacak. O ayakkabıların da sahipleri, şidet nedeniyle artık yaşamıyor.
Bu bağlamda... İstanbul Barosu'yla birlikte bir de sempozyum düzenlenmiş bulunmakta.

Keşke... Bu görüntüler televizyon ekranlarında, gazete sayfalarında, dergilerde, internet haber sitelerinde hiç değilse terör eylemleri kadar yer bulabilse...
"Sessiz Ayakkabıların Yürüyüşü"nü konu alan kısa metrajlı film yarışmasını kazanan yapıtlar, ekranlarımızda yayınlansa... Üzerinde tartışılsa.
Terörle mücadele için global ağ oluşturulurken, bütün ülkelerin toplumları da bu savaşıma aktif taraf olarak kazanılmalıdır.
BM önünden ya da Maçka Parkı'ndan görüntüler, binlerle onbinlerle çoğalarak dünyayı sarabilse. "Silahları, sadece yürek ve beyin olan Travoltalar" izleyebilsek.

Önceki gece İstanbul BİENALİ'nin açılışı yapıldı. Konusu "Ego'dan Kaçış..." Dünyanın her tarafından gelen yüzlerce sanatçı, yapıtlarını sergiliyor.
Onların bazılarıyla konuştum... İstanbul'a turizm rezervasyonlarında iptaller yaşanırken, "global barış için buradayız" diye meydan okuyorlardı.
"Dünyayı bu hale getirenler, egolarından kaçamayanlardır. Onların örgütleridir. Haydut devletlerdir."
Savaşım
hedef; "Ülkeler coğrafyası" değil, bu "kirlenmiş insanlar coğrafyası..."
21. yüzyıl
insanlığının kod adı "kılıçbalığı" değil "zentin dalı" olmalı.