Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

O, Denizi sabanla sürer Kuma tohum atar Rüzgârı ağla yakalamak isterKadınlar bana kızmasın. Bu dizeler benim değilMüzik dâhisi Mozartın "Bütün Kadınlar Böyle Yapar" adlı operasından yansıttım.Anlatayım.Ama...Önce "Mozart etkisi" için bir giriş yapmalıyım.5 küçük serada, kadife çiçeği ve petunya yetiştiriliyor.Seraların hepsi aynı büyüklükteler.Aynı ışığı ve suyu alıyorlar. Toprakları da aynı.Birinci seradaki bitki grubuna Bach, ikincisine Hint klasik müziği, üçüncüsüne yüksek sesli Rock, dördüncüsüne de Country - Western dinletiliyor. Beşinci seradaki bitki grubuna hiç müzik dinletilmiyor. Sonuç... Bach ve Hint müziğinin bitkilerin büyümesini büyük ölçüde artırdığı görülüyor. Çiçekleri daha bollaşıyor.Rock çalınan serada ise, bitkiler büyümeye direniyor gibiler.Country - Western çalınan seradaki bitkilerle hiç müzik çalınmayan beşinci seradaki bitkiler, neredeyse benzer bir gelişim gösteriyorlar.Müzik - görülüyor ki - doğayı bile etkiliyor.Bu deneyi yapan Dorothy Retallack, önce çiçekleri uzun süre incelemiş. Gözeneklerinin en fazla sabahın ik saatlerinde, doğa, kuş sesleriyle canlanırken açıldığını, o saatlarde çiçeklerin canlandığını, boylarının büyüdüğünü saptamış.Aldığı esinle seralara müzik yayınına yönelmiş.Müzik, insanları da mutlu, huzurlu, yaratıcı, umutlu, heyecanlı, güçlü, inançlı ve cesur kılabilir.Zihni açar, yaratıcılığı geliştirir ve "bitkileri olduğu gibi bedeni de iyileştirir."Buna, "Mozart etkisi" deniyor. (Mozart Etkisi - Don Campbell / Kural Dışı Yay. / İstanbul 2002) Başka deneyimler de gösteriyor ki, "en şifalı" müziği Mozart yapmış. Her kim ki kadın kalbinden sadakat bekler... Geride kalan haftanın çarşamba gecesi AKMde "Mozarta maruz kaldım." Etkisi hâlâ sürüyor.Boyum büyümedi ama, içimde çiçekler açmış olmalı.Mozartın "Cosi Fan Tutte (Bütün Kadınlar Böyle Yapar)" operasını izledim. Operalarda beni zaman zaman iten bir durum, jönü oynayan sanatçının, yaşlı ve göbekli, oyunun başrolündeki genç kızı oynayan sopranonun da orta yaşın sınırlarını çok aşmış, hayli şişman bir kadın olmasıdır.Onları "....mış" gibi hayal ederek izlemek yorucudur. Bu kez farklıydı.Piccolo Teatro Milano, o yapaylığa düşmemişti. İki İtalyan genç kızı oynayan iki İtalyan soprano gerçekten genç ve güzeldiler.Onların nişanlıları iki İtalyan askeri oynayanlar da, gerçekten genç ve yakışıklı iki tenor..Metin yazarı Da Ponte ise, Mozartla çalışırken onun söylemek istediklerini kelimelere çok iyi dökmüş. Ve Yekta Karanın söylemiyle "harika bir müzikli tiyatro" oluşmuş. Mozart İstanbulda İki İtalyan asker, nişanlıları iki genç kıza âşıktırlar. Onlara sonsuz güvenleri vardır. Bunu konuşurlarken, yaşlı bilge Don Alfonso söze girer ve "her kadının aldatabileceğini" söyler. Genç askerlerle iddiaya girer. Birlikte bir senaryo hazırlanır. Genç askerlere, güya "cepheye gidin" emri çıkmış olur. Sonra, zengin Arnavut prensleri giysileri ve makyajlarıyla geri dönüp birbirlerinin nişanlılarını baştan çıkarmaya çalışacaklardır. Senaryo uygulanır ve o hiç ihanet etmez diye baktıkları nişanlılarını, Karun gibi zengin Arnavut prensleri olarak daha birinci gün kendilerine âşık etmişlerdir.Çılgına döndüklerinde Don Alfanso, iki askere "Gene de o kızlarla evlenin" der. Sonra da izah eder: "Bunlar bile böyleyse, başkalarıyla evlenirseniz başınıza gelecekleri tahmin edin..." Ve çifte evlilik olur. Perunun Aposunu yansıtan filmin sonunda, terörist bir kadına âşık polis müdürüne, amiri, "Bütün kadınların vücutlarındaki su oranı aynı" dediğinde çok mahcup olacağı bir cevap aldığını anımsıyorum. Ben Mozart etkisine 3.5 saat süreyle maruz kaldım ama gene de "kadını da erkeği de" aynı görmeye direnebiliyorum. g.civaoglu@milliyet.com.tr Su oranları aynı... Ama..