İzmir'de Ege'nin nabzını tutarken, bir oda başkanı anlatıyor:
"Son krizde fabrika sahibi bazı işçilere çıkış veriyor.
Görevde kalanlar, işverene 'bizim de işimize son verin' diyorlar... Nedeni sorulduğunda 'zaten çalışırken aylığımız yetmemekte. Bakkala, kasaba, manava, heryere borçluyuz. Artık nefes alamıyoruz. Kıdem tazminatıyla borçlarımızı kapatırız. Kalanıyla birkaç ay kıt kanaat geçiniriz. Sonra... Ekonomi düzelirse Allah büyük... Belki başka iş buluruz' diyorlar.
Gerçekten borç gırtlakta olduğu için bu istekte bulunanların yanı sıra, bazıları, ileride fabrika batarsa kıdem tazminatını hiç alamamak tehlikesine karşı işsiz kalmak pahasına çıkışını ve tazminatını istiyor."
Gene "Ege'de işlerine son verilen 400 bin çalışandan, bir bölümünün kenti terkederek sayfiye yörelerinde çadırlara geçtiğini, orada ucuz meyve - sebzeyle durumu idare ettiklerini, asıl sosyal problemin yaz sonu onların yeniden kentlere aktığı zaman görüleceğini" yazmıştım.
Yukarıdaki gözlemleri, diğer büyük sanayi kentleri için de yaygınlaştırabiliriz.
Kemal Derviş'in dün açıkladığı "reel sektöre destek projesi", bu bakımdan önemlidir.
Büyük finans bunalımı içinde olan "üreten kesim" hayata döndürülmezse, sorun çok büyür...
Kriz, finansal olarak başlamıştı... Reel ekonomiyi vurdu...
Şimdi üçüncü dalga - hiç temenni etmeyiz ama - sosyal boyuttur... Ve dalga dalga siyaseti vurur.
Yapının taşlarını söker.
Geç, fakat doğru...
Yasemin Çongar'ın IMF Avrupa Direktörü Michael Deppler ile yaptığı konuşma düşündürücü...
"IMF'nin, daha 2000 yılının Mayıs ayında krizin geldiğini görerek hükümeti defalarca uyardığını... Ama ne yazık ki sonuç alamadığını... Önce Kasım, sonra Şubat krizlerinin patladığını" söylüyor.
Ama... Aynı süreçte IMF'nin Türkiye Sorumlusu Cotarelli'nin "ekonomide bütün göstergelerin iyi gittiği ve programın sağlıklı yürüdüğü" yolundaki demeçlerine ne demeli?
Testi kırıldıktan aylar sonra "biz demiştik" söylemleri, IMF'nin geçmişteki yanlışlarını aklamaz.
Dahası... "Bugünler için olumlu söylemlerinin doğruluğu" bağlamında kuşku verir.
Zaten... Hem Kasım hem Aralık krizlerinde, zamanın Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel, IMF direndiği için, piyasalara müdahale etmekte gecikmiş ve ateşi daha küçükken söndürmek olanağını kullanamamıştır.
IMF'ye "laf" tasarrufu
Deppler'in siyasetle ilgili söylemlerine gelince...
Türkiye'nin yoksullaşmasında bazı bakanların parmak izleri hala silinmiş değil.
Ama... Kapalı devre ufak uyarılarla düzenlenmesi mümkün olan küçük aksaklıkların IMF Başkanı ya da IMF Başkan Yardımcısı tarafından ulu - orta açıklamalarla ilan edilmesine ne demeli?
Örneğin... IMF Başkanı'nın "faizlerin hala çok yüksek olduğu ve programın bu faizlerle yürüyemeyeceği" yolundaki açıklaması, piyasayı çıldırtmıştır.
Faizler birkaç gün içinde yüzde 110'u bulmuştur.
Şimdi çekildiği oran, hala onun bu talihsiz açıklamayı yaptığı günün faiz oranından birkaç puan yukarıda...
Heyecansız...
Buna karşılık... Kemal Derviş'in dün yaptığı açıklamalar ölçülüydü.
Her rakkamın, bekletilerin ve gerekçelerin açıkça ama özenle ortaya konması, abartılmış karamsarlığı, ihtiyatlı normallere çekmiş olabilir.
Örneğin... İç borçların önemli bir kısmının fon bankalarına ve kamu bankalarına ait olduğunun ortaya konması... 8 katrilyon TL'lik bölümünün bütçe faiz fazlasıyla karşılanabileceği... "İç borçlar döndürülemez" yolundaki felaket tellallıklarına yanıttı.
TL'nin değerini arttırmaya ve dolarizasyonu çözmeye dönük önlemlere gelince...
Bu alanda "keşke" diyoruz.
Ama... Önlemlerin büyük heyecanla karşılandığını, piyasayı elektriklendirdiğini söylemeyiz.
Şimdilik, daha kötüye gidişi durdurmuş olmak bile önemli.
Özay Şendir
New York Times’tan Erdoğan’a baskı çağrısı
28 Nisan 2025
Tunca Bengin
Varlığı da tehdit yokluğu da...
28 Nisan 2025
Cem Kılıç
‘Belirli süreli’ sözleşmeler hakkında her şey
28 Nisan 2025
Abdullah Karakuş
Depremin etkilerini nasıl azaltabiliriz?
28 Nisan 2025
Hakkı Öcal
Faşizm imkânsız diyorsanız, etrafınıza bakın ey ABD’liler
28 Nisan 2025