Vakit geldi... Geriye sayım başladı.
Tarihin şu dönüşüm süreci, ne yazık ki Türkiye'yi eşref saatinde yakaladı.
Üstüste vuran iki kriz nedeniyle ekonomi zaten yoğun bakımdaydı. Şimdi bir de küresel boyutta savaş ekonomisi vuracak.
Ekonomik sorunlar daha da derinleşebilir. Sosyal ve siyasal tepkiler daha da büyüyebilir.
İşte bu ortamda, siyasi kriz kaygıları da birden yoğunlaşmış bulunuyor.
Özellikle Anavatan'da ciddi bir hareketlenme var.
Sayıları 12 - 17 arasında değişen Anavatan'lı milletvekilleri bayrak açtılar.
Grup toplantılarına girmiyorlar... "Haftasonunda Abant'ta yapılacak toplantıya da katılmamak" kararı aldılar.
Açıkladıkları amaç; "Seçim ve Siyasi Partiler Yasası'nın değiştirilmesi... Demokrasi içinde çözüm ve güven üretimi..."
Bu iki yasa çıkıncaya kadar tavırlarını sürdürecekler.
Onlarla aynı paralelde olan iktidar ve muhalefet partilerinden küçümsenmeyecek sayıda milletvekili var.
Eğer TBMM Başkanlığı'na topluca verecekleri bu 2 yasa taslağı kabul edilmezse, hareket hükümetin çoğunluk sayısını yitirmesine kadar uzanacak istifalara dayanabilir.
Yasa tasarıları, TÜSİAD'ın ve diğer bazı sivil toplum örgütlerinin önerilerinden - ki bunlara hükümet kulak asmamıştır bile - yararlanılarak hazırlanmakta.
Bu hükümetin gitmemesinin başlıca nedeni, alternatifinin olmayışıdır.
"Yerine hangi hükümet gelir?" sorusunun cevabı yok.
Oysa... Meclis'teki oy çoğunluğuna karşın toplumdaki destek tabanı, bir süredir azınlığa düşmüş bulunmakta.
Peki giderek yükselen seslerle tekrarlanan "erken seçim", çözüm mü?
Şimdiki Seçim ve Siyasi Partiler Yasası, yapılacak bir genel seçimi de alternatif olmaktan çıkarıyor.
Yani... Bir alternatifsizlik daha!..
Gerçekten... Aynı Seçim Yasası'yla gene bölük pörçük bir dizi parti Meclis'e gelecekse... Dünya görüşleri, kökleri, çözümleri çok farklı partiler kerhen ortak hükümet kuracaklarsa... Bazı atları öne, bazı atları arkaya koşulacak araba, bir türlü ilerleyemeyecekse seçim neyi değiştirecek?
Bu Siyasi Partiler Yasası'yla seçime gidildiğinde, liderler sultası sürecekse... Başarısız parti başkanları ve yöneticileri, seçilmiş krallar gibi başta kalacaklarsa... Türkiye'nin kireçlenmiş kabuğu kırılmayacaksa neden seçim?
Oysa... Seçim Yasası değişirse... Örneğin Fransa'daki gibi 2 turlu seçim sistemi kabul edilirse, sandıktan çoğunluğa dayalı, sağlam iktidarlar çıkabilir.
Bugünün "yönetemeyen demokrasi"si yerine "yönetebilen demokrasi"ye geçilir.
Siyasi Partiler Yasası da milletvekillerine daha otonom görev yapabilecekleri güvenceler getirebilir.
"Lider sultası"nı, parti disiplinin gerektirdiği makul dozajda "lider otoritesi"ne dönüştüren hükümler konabilir. Bunların oluşması, elbette süre alacaktır.
O zamana kadar Türkiye, dünyanın savaş koşulları da dikkate alınarak parlamenteriyle, sivil toplum örgütleriyle, medyasıyla, tüm kurumlarıyla omuz omuza olmalıdır.
Ama... Bunun koşulu, liderlerin de milletvekillerine ve topluma Seçim ve Siyasi Partiler Yasası'nda yeniliklerle "yönetebilir demokrasi"ye geçişin gerçekleşeceği güvencesini vermeleridir.
Oysa... Bakınız Anayasa'daki son değişiklikle, seçimlere birkaç hafta kala bile Seçim Yasası'nın değişmesi mümkün hale getirildi. Eskiden bu süre "en az 1 yıl"dı.
Kaygımız, Seçim ve Siyasi Partiler Yasası'nda beklenen ve ihtiyaç duyulan değişiklikler yapılacak yerde, liderlerin "gemisini kurtaran kaptan" rolünü kapmalarıdır.
Yani... Seçmen tabanlarının iyice küçüldüğünü görenler, barajı yüzde 7 ya da 5'e düşürebilirler.
Böylece... İlk seçimde Meclis daha da parçalanır.
"Yönetemeyen demokrasi" de artık "aciz demokrasi"ye dönüşebilir.
Keşke yanılsak...
Özay Şendir
New York Times’tan Erdoğan’a baskı çağrısı
28 Nisan 2025
Tunca Bengin
Varlığı da tehdit yokluğu da...
28 Nisan 2025
Cem Kılıç
‘Belirli süreli’ sözleşmeler hakkında her şey
28 Nisan 2025
Abdullah Karakuş
Depremin etkilerini nasıl azaltabiliriz?
28 Nisan 2025
Hakkı Öcal
Faşizm imkânsız diyorsanız, etrafınıza bakın ey ABD’liler
28 Nisan 2025