Bir araştırma...
Son 10 günde medyada en çok kullanılan sözcük "güven..."
Siyasi istikrara... Ekonomik programa... Hükümete... Ekonomiye... Derviş'e... TL'ye... Bankalara... Borsa'ya... Hükümet ortaklarının birbirlerine... IMF'ye vs...
Bu kavramın ekonomik ya da siyasal bir tanımı, formülü yok.
Tamamen psikolojik.
Ve bir saptama...
"Bu hükümete en büyük fenalığı kendisi yaptı..."
Çok kısa sürede köklü değişim yasalarını çıkaran, halkı karşısına alan zor ekonomik operasyonları yapan, yolsuzlukların üstüne giden, Türkiye'nin gelecek 10 yılları için yapısal değişime imza atan hükümet ortaklarının, sanki bu yaptıklarını bozmak, yıkmak ve güven krizleri yaratmak için sanki bilinçaltı bir misyonları var.
Güven duygusunun doğum, evrim ve bozuluş yolculuğunu, Psikiyatr Profesör Doktor A.Çelik'ten - özetle - yansıtalım:
"Bebek, doğum travmasının ardından onu besleyen, koruyan ana ilişkisiyle kendini güvende hisseder.
Ayrıca... Bilinçaltıyla kendini sevilmeye, bakılmaya değer varlık olarak görmeye başlar... Kendine güven duygusu da gelişir.
Başlangıçtaki bu biyolojik güven ilişkisi, yıllar aktıkça zenginleşir... Anne dışındaki kişilerle ve toplumla ilişkilerin psiko - sosyal boyutlarına genişler.
Kişinin sosyal çevreye ve kendine güveni, yaşanan koşullar olumlu olduğu oranda güç kazanır... Olumsuz ortamlarda zayıflar.
Daha ileri yaşlarda, toplumun üst düzey temsilcileri ve devleti yönetenlerle de aynı tür ilişki süreci yaşanır.
Bireylerin oluşturduğu toplumun da devleti yönetenlerle ilişkisi, olumlu koşullarda güçlenir... Olumsuz koşullarda zayıflar ya da çöker."
Türkiye, işte bu aşamadadır.
Türkiye, "devleti yönetenlerin büyük bölümüne ve özellikle hükümete artık yeterince güven duymadığının" işaretlerini veriyor.
IMF ve Dünya Bankası kredilerinin serbest bırakıldığı ve ekonomiye 3 milyar 2 yüz milyon dolarlık bir katkının yapıldığı günde dahi doların düşmeyişi, anlamsız değil.
Fakat daha da ciddi bir sorunun eşiğindeyiz.
Toplum, bir kırılma noktasına doğru süratle kayıyor.
"Kendine de güvenini kaybetmek" noktasında...
Sürekli yanlış politikalar ve yönetimler, toplumda özgüven kaybına neden olabilir.
Toplum "artık hiçbirşey değiştiremiyoruz... Acılar ve zorluklar, bizim yazgımız" kaderciliğine teslim olabilir.
Kırılma noktasında sosyal çatırdılar, suç oranlarında artışlar başlar.
"Gemisini kurtaran kaptan" zihniyetiyle, toplumsal yaşamın kurallarının dışında bir "korsan yaşam" tarzı oluşur.
Ve tehlikeli bir kırılma noktası daha...
Hükümetin "kendine olan güvenini de büsbütün yitirmesi" ve "ne yapsak olmuyor... Çekiver kuyruğunu" psikolojisine girmesi...
İşte o andan itibaren nelerin olabileceğini düşünmek bile dehşet verici.
Bu hükümetin ihtiyacı, galiba uzman bir sosyo - psikolog.
3 yıl boyunca, bir İskandinav balıkçı köyünde gizliden gizliye süren İsrail - Filistin görüşmeleri çıkmaza girdikçe, diyaloğu yeniden sağlayan ve güven ilişkilerini kuran, Beyaz Saray'ın da danışmanı, ünlü psikolog Prof.Vamık Volkan'dı.
Derviş, ekonomik mimariyi gerçekleştirdi.
Ama... İçe ve dışa dönük sosyo - psikolojik sorunların da giderilmesi için ABD'den siyaset psikoloğu Vamık Volkan'ı mı getirsek?
Özay Şendir
New York Times’tan Erdoğan’a baskı çağrısı
28 Nisan 2025
Tunca Bengin
Varlığı da tehdit yokluğu da...
28 Nisan 2025
Cem Kılıç
‘Belirli süreli’ sözleşmeler hakkında her şey
28 Nisan 2025
Abdullah Karakuş
Depremin etkilerini nasıl azaltabiliriz?
28 Nisan 2025
Hakkı Öcal
Faşizm imkânsız diyorsanız, etrafınıza bakın ey ABD’liler
28 Nisan 2025