ÇİN karıştı. Belki de bu daha sonra yanacak ateşlerden ilki...
Sorunu sadece Uygur coğrafyası olarak görmek dar açılı bakış olur.
George FRIEDMAN, “GELECEK 100 YIL - 21. Yüzyıl İçin Öngörüler” adlı kitabında Çin için şöyle yazıyor:
“Ben Çin’in gelecekte büyük bir dünya gücü olacağı görüşüne katılmıyorum. Çin, belki birliğini (bütünlüğünü) bile yitirebilir.”
Çin kumarı
FRIEDMAN’dan bazı satırlar ve özet öngörüler yansıtayım:
Çin, küresel en büyük olamaz. Buna coğrafyası izin vermez. Bu ülkeyi kuşatan coğrafya engelleri Çin’e karadan girilmesine olanak vermez.
DENİZ kıyısındaki barda İngilizce lafladığımız Hırvat barmen bazı kelimeleri bulamadığında Türkçesini söylüyordu.
Hem de düzgün telaffuzla...
“Bu Türkçe kelimeleri otelde çalışan Türklerden mi öğrendin, yoksa Türk komşuların mı var” diye sordum.
Cevabı şaşırtıcıydı:
“Hırvat dilinin 3’te 1’i Türkçedir.”
Sonra başladı sıralamaya: “Kapı, çekiç ........”
Rixos Grubu, Dubrovnik’te de bir otel açıyor. Resmi açılış temmuz sonlarında ama şimdiden “soft opening” denilen hazırlık açılışı yapılmış.
ASKERİ yargı hedef tahtasında... Bu dosyayı açalım.
Önce “altın ilke...”
Hukuk devletinde “yargılama birliği ilkesi” temeldir.
Bu konuda araştırmaları olan Prof. Dr. Feridun Yenisey’e göre, “Bu genel çatı altında görevli, farklı yargı organları vardır. Bunlardan biri de askeri yargıdır.
Askeri mahkemelerde artık hukukçu dışında subay bulunmadığı için bu yapılanma, hukuk devleti ve genel çatı ilkesine uygundur.”
Belirteyim ki, Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ’un da vurguladığı gibi, “Genelkurmay Askeri Mahkemesi, hukukçu olmayan askeri üyelerin durumunu Anayasa Mahkemesi’ne götürmüş ve iptal kararı almıştır.”
Dünyadaki hemen hemen bütün ülkelerde askerlik hizmetinin özelliği nedeniyle “askeri mahkemeler” vardır.
YENİ ŞAFAK’ta Yasin Doğan adıyla yazan yazarın aslında “Başbakan Erdoğan’ın danışmanı” Yalçın Akdoğan olduğu yolundaki iddialar artık “karine” haline gelmiştir.
Bizim mahallede farklı merceklerle okunur.
Onun yazıları “Başbakan Erdoğan’ın görüşlerini yansıtıyor” diye algılanır.
Satır aralarından bile ipuçları çıkartılır.
Yasin Doğan, “hem Başbakan Erdoğan’ın hem de Genelkurmay Başkanı Başbuğ’un üzerine gidilmesindeki zamanlama örtüşmesine” dikkati çekiyor.
Doğan’a göre, “ne zaman Başbakan Erdoğan statükoya uymayan reform adımları atsa, bir mekanizma harekete geçerek onu tasfiye etmeye, elini zayıflatmaya, gücünü kırmaya” çalışıyor.
Yasin Doğan soruyor...
İŞTE top artık “sivil yargıda...”
İstenen de bu değil miydi?
Ergenekon savcıları dahil tüm adalet erki, sonuna kadar gidip her türlü olasılığı araştırabilir.
Gerçeği ortaya çıkarmak için kapı ardına kadar açılmıştır.
Askeri savcılık, “belge” olduğu iddia edilen metnin Genelkurmay ile ilgisinin bulunmadığını saptayarak sahte belgenin kimler tarafından ve ne amaçla üretildiği, TSK’nın hedef alınıp alınmadığı, Taraf gazetesi muhabirine nasıl ulaştırıldığı ve aynı gazetede yayımlanan eylemlerin adli yargının görev alanına girdiği bildiriliyor.
Bu süreçte oluşabilecek suçların sivil yargı tarafından kovuşturulacağını vurguluyor.
Askeri yargıya kuşku duyanlar için işte sivil yargı yolu...
TÜRKİYE tek bir imzaya kilitlendi kaldı. “Dr. Kurmay Albay Dursun Çiçek’in imzası gerçek mi, sahte mi?
Askeri savcılıkta neden değişik imza attı?”
Oysa... “Islak imzanın olduğu orijinal kâğıt belge” yoksa bütün bu sorular havada kalır, hukuki kanıt oluşturmaz.
Ayrıca ister diğer imzaları, ister askeri savcılıkta attığı farklı imza, her ikisi de shop’lanabilir.
Yani... Ekrana yazılmış olan metnin altına dijital yöntemlerle yapıştırılır.
Bütün bunlar “patinaj...”
Olduğu yerde dönen otomobil tekerleği gibi bir soruşturma, araştırma ve inceleme gösterisi.
Ahmedinecad, İran’daki kaosun sorumlusu olarak o coğrafyada “büyük şeytan” olarak anılan ABD’yi gösterdi.
Olaylarda ABD’nin “görünmez eli” var mı?
Newyork Times gazetesinin “Yakınında olduğunuz zaman bir büyü söz konusudur, onu sihirli küre gibi düşünün” diye yorumladığı George Friedman, “21. Yüzyıl İçin Öngörüler” kitabında ABD’nin küresel politikası için şöyle bir “şablon” çiziyor:
ABD, kendisine direnebilecek büyük güç istemez. Çökertmek, parçalamak onun hedefidir.
Dışarıdan bakınca, Amerika’nın bazen “aptalca” diye yorumlanacak ve “ne gereği vardı bulaşmasına” dedirtecek dolaylı ya da dolaysız, açık ya da gizli tavırlarının izahı da budur.
Büyük değil tehlikeli
AYA İrini’de buhteşem bir konser... Dünyanın en iyi keman virtüözlerinden biri olan Anne-Sophie Mutter ile piyanoda Sir Andre Previn ve viyolonselde Lynn Harrell...
İbadet sessizliğinde dinleniyorlar. Kubbenin altında “çıt” yok, soluk sesi bile duyulmuyor.
Herkes büyülenmiş gibi.
Anne-Sophie Mutter, sanatının yanı sıra “güzel” olarak da ışıklı bir kadın.