Doğu Akdeniz’deki zengin enerji yatakları için çokuluslu büyük oyun/ büyük kavgalar sürüyor.
Türkiye iki etkin hamleyle “başat aktörlerden biri” oldu.
İlk hamle yöreye gönderilen petrol sondaj ve sismik araştırma gemileridir.
İkincisi ise Libya -meşru- yönetimiyle imzalanan ve oyunu baştan yazan “deniz sınırları mutabakatı...” (*)
..................
Öncelikle belirteyim ki sadece bugünkü Türkiye yurttaşlarımızı değil gelecek kuşakları da kucaklayan hamlelerdir bunlar.
Doğu Akdeniz’de iki sismik araştırma ve iki sondaj gemimiz var.
Bunlar dünyada en modern teknolojik donanıma sahip gemiler...
Türkiye’nin Libya ile imzaladığı ve TBMM’den de geçen “Deniz Yetki Alanı Sınırlandırma Anlaşması” (*)çarşıyı karıştırdı.
Yunanistan, Libya’nın Atina Büyükelçisi’ni sınır dışı etti.
Rusya Libya’daki meşru yönetime karşı olan General Hafter’in birliklerine silah yardımı yaptı.
Hafter güçleri Libya başkentine yaklaştı.Son olarak da İsrail, Kıbrıs Rum Yönetimi’nin sahası olan Akdeniz’deki “Afrodit parseline” blokaj koydu.Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Doğu Akdeniz’deki doğal gaz parselleme oyunu çorap söküğü gibi iplik iplik çözülüyor mu?
Peki, Türkiye ile Libya arasındaki, Akdeniz’in Afrika kıyıları ile Anadolu arasında paylaşım yapan bu anlaşma nedir?
Önce bunu açalım.
Doğu Akdeniz’de “toplam değeri 3 trilyon doları bulan doğal gaz rezervleri” elbette Türkiye’nin göz ardı edemeyeceği önemdedir.
Türkiye’nin yaklaşık 572 yıllık doğal gaz ihtiyacını karşılayacak bir zenginlik söz konusudur.
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi AB’nin (Avrupa Birliği) desteğini de alarak “Kıbrıs Cumhuriyeti” adına MEB (Münhasır Ekonomik Bölge) ilanında bulunmuştur.
Yıl 2004...
Böylece Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni ve onun haklarını yok saymıştır.
...................
Bunlar olurken Türkiye’nin bir tavrı?
Araştırmalarımda rastlayamadım.
Devasa bir seramik balık...Rengârenk... Yaşar Kemal’in “Anadolu, kültür bahçesidir” söyleminden esinlenen çok renkli balıklar... Bunlar da “İnsanoğlu balık hafızalıdır, çabuk unutur” gerçeğinin ifadesi.
“Bir şeyleri unutmamak gerekir” eksenli bir serginin kilidini açan anahtarlar bu balık yapıtları. Satırlarımı açayım.
...................
Yıllar sonra Ahmet Güneştekin’in Türkiye’de ilk sergisi... Bienaller, Cİ (Contemporary İstanbul) gibi festivaller ve tek günlük sanat etkinliklerinde yapıtlarıyla yer aldı ama uzun süreli son sergisi 2012’deydi. Antrepo’da 4 bin metrekarelik alanda yapıtlarıyla buluşmuştu ziyaretçiler.
....................
Bu kez de 5 bin metrekarelik Pilevneli Galeri’de... “Hafıza Odası” adlı sergisinin açılışı yapıldı. Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Ersoy, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, ilçe belediye başkanları ve sanatseverler, Güneştekin dostları...
Serginin adı olan “Hafıza Odası” Türkiye’nin son
Adil Gür’ün belediye başkanları “popülarite araştırması” açıklandıktan sonra Ekrem İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanı adaylığı gene siyaset gündeminde.
Zaten TV programlarında konuşulmaktaydı. Daha da yoğunlaştı.
Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Belediye Başkanlığı’ndan Beştepe’ye uzanan siyaset yolculuğu bu tartışmalara ilham veriyor.
...................
Fransa Cumhurbaşkanı Macron “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” demişti.
“Beyin ölümü” için Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın cevabı biliniyor.
Macron ayrıca “Türkiye’nin NATO üyeliği tartışılmalı” algısını da yaratan laflar etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Macron’a şöyle bir hatırlatmada da bulunabilirdi.
Fransa Cumhurbaşkanı eğer NATO’nun beyin ölümünden söz edebiliyorsa...
Londra’daki NATO liderler bildirisi Türkiye açısından “ne şiş yansın, ne kebap” gibi görünse de gerçekçi olalım...
“Elde edilebilecek en iyi” ya da “en az kötü” sonuçtur.
En kötü olanı “PYD/YPG’nin NATO terör örgütü listesinden çıkarılması” için ABD dayatmasının kabulü olurdu.
Bunun yerine “NATO’nun 2015 ve 2016 belgelerinin geçerli olduğu” formülünde uzlaşıldı ki o belgelerde “PKK ile birlikte PYD/YPG de terör örgütleri arasında yer almaktadır.”
Türkiye açısından NATO tartışılırken yazıya bir anıyla başlayayım.
...................
Dışişleri’nde son görevi Yeni Zelanda Büyükelçiliği olan Uğur Ergun’dan dinlediğim bir anısı...
Ergun, Washington Büyükelçiliği müsteşarlığına atanmıştır.
Eşi ve çocukları gelmeden ev bakmaktadır.
Emlakçıların gösterdikleri arasında bir apartman dairesini gözüne kestirir. Fakat fiyatı müsteşar maaşı için yüksektir.
Amerika’da pazarlık pek olmaz ama gene de şansını denemek ister. Ev sahibiyle konuşmaya başlarlar.
Uğur Ergun’un Türk diplomatı olduğunu öğrenince ev sahibinin gözleri parlar.