Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Masamızda, Arjantin'in en büyük gazetelerinden birinin sahibi ile Arjantin'de televizyon kanalı genel yönetmeni bir hanım.
İkisi de Anjantin'in "tango" simgesini yansıtıyor.
Erkek, yakaları yüksek ve dimdik kolalı bir gömlek giymiş. Şarap rengi ipek kravat takmış... Kareleri dikiş yerlerinde birbirine oturan çok iyi dikilmiş gri bir kostüm içinde... Kır bıyıklı... Saçları sımsıkı arkaya taranmış. Kadın incecik... Omuzlarından ince bir askıyla tutulan, siyah, dar bir elbise içinde... Siyah saçlarını arkadan topuz yapmış...
İkisinin de gözleri gri - yeşil... Sanki ayrı bir sınıf.
"Arjantin ekonomisini" konuşuyoruz.
"Enflasyonun yüzde 5000'i aştığını" söylüyorlar.
Sabah ayrı, öğleden sonra ayrı su, gaz, elektrik faturaları geliyormuş.
Çünkü... Sabahtan öğleden sonraya bazen enflasyon yüzde 200 - 300 artabiliyormuş.
Bütün mal ve hizmetlerde sabah ve öğleden sonrasının faturaları, enflasyonun günlük yüzde 200 - 300 değişimine göre farklı düzenleniyormuş.

Bu konuşma, yıllar önce Fransa'nın şaraplarıyla ünlü Bordo kentinde geçti.
IPI (Uluslararası Basın Enstitüsü) geleneklerine göre; Toplantılar, her yıl başka bir ülkede yapılır... Ev sahibi, o kentin en güçlü medya kuruluşu olur.
Bordo'
daki toplantıda, Arjantin'li meslektaşlarımızı hayretler içinde dinliyordum.
İki nedenle...
Birincisi... Anlattıkları akıl almaz rakamlardı.
İkincisi ise... Bütün bunlar, sanki kendilerinin yaşadıkları bir ülkeye ait değildi.
Adeta başka bir ülkeden gözlemlerini ve izlenimlerini konuşuyor gibiydiler.
Yüzde 5000 enflasyonluk deprem, onların yaşamını hiç etkilememiş gibiydi.
En güzel şarapları içiyor, en pahalı yemekleri yiyorlardı... Son derece şıktılar.
Ama... Sadece "üzgün"düler. Ve psikolojik açıdan bu üzüntü, daha çok bir gurur sorunuydu. Tango kültürünün o yukarıdan bakan insanları, ülke ekonomisinin böylesine yerlerde sürünmesini kendileri için ulusal gurur sorunu yapıyorlardı. İnsanlarının dramı ise geri plandaydı.
"O koşullarda nasıl yaşadıkları" sorusuna ilginç de bir cevap vermişlerdi.
"Özel villaların, çiftliklerin, lüks sitelerin duvarlarını 2 metreye çıkardık."
Sosyal patlamalar, çaresiz işsizlerin suç eğilimleri mi duvarları 2 metre yükselttirmişti?
Yoksa... "Kendi insanlarının dramlarını görmemek için de duvarlarını yükseltmiş olabilir miydi?"
IMF
ile kimbilir kaçıncı kez anlaşmanın gerekleri, onları 2 metrelik duvarların arkasına mı gizlemişti?
Hangisi?
"Her ikisi" de cevabını almıştım.
Gerçekten... Birinin sonucu diğerini üretir.
Arjantin, G.Amerika'daki diğer renkler ve etnisiteyle en az harmanlanmış - neredeyse - Avrupa'dır.
"Avrupa'nın rasyonalizmini" taşır.

Ekonomi teorisinde şöyle bir iddia var:
"Dibe vurmadıkça ulusal dayanışma oluşmaz. Çözüm, dibe vuruşla birlikte üretilir."
Böyle örnekler var.
Örneğin... İsrail, yüzde 500 enflasyona kadar IMF ile bütün anlaşmalarını sulandırdı ve her defasında daha da fazla battı.
Sonunda, Şimon Perez'in döneminde yüzde 500 taban yaptı ve yeniden yükselişe geçildi.
Ancak... Görüyoruz ki, Arjantin'de hala ayaklar yere basmamış.
Üstelik... Arjantin nezle olduğunda Türkiye hapşırıyor.
Oysa... O tarihlerde Arjantin yüzde 5000'li enflasyon oranlarıyla yoğun bakıma alınırken, Türkiye'nin kılı kıpırdamıyordu.
Türkiye ekonomisi çok daha güçlüydü... Avrupa'ya örnek gösteriliyordu.
O zamanlar bu gözlemlerimi ve bu konuşmayı, SABAH'ta yayınlamıştım.
Şimdi Arjantin'le aynı ligde görünmek, o nedenle kaygı veriyor.
Siyasi iktidar, aynı talihsizliğin Türkiye'de de yaşanmaması için tarih önünde sorumludur.