Polonya ile Avrupa Birliği ilişkileri, özellikle yaşanan son gelişmelerle birlikte iyiden iyiye gerildi. Bu, Polonya’nın AB’den çıkabileceği yorumlarına neden olurken, halkta durum farklı görünüyor.
Birkaç yıldır ilişkileri pek de iyi olmayan Polonya ile Avrupa Birliği (AB) arasındaki ipler, 7 Ekim’den itibaren iyice gerildi. Malum, Polonya Anayasa Mahkemesi, merkezi Lüksemburg’da bulunan AB Adalet Divanı kararlarının Polonya ulusal yasalarının üzerinde olamayacağına hükmetti. Bu kararının bir diğer anlamıysa, ülkenin, Avrupa Adalet Divanı’nın (ABAD) kararlarını tanımayacağı, yani Varşova’nın, bu vesileyle AB’nin hukuki ve idari mekanizmasına doğrudan meydan okumuş olmasıydı.
AB ile Polonya arasında zaten son 5 yıldır hukuk devletinin tanımına yönelik ciddi bilek güreşi yaşanıyordu. Ancak Başbakan Mateusz Morawiecki’nin, AB yasalarına istinaden Polonya Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı başvurunun kabulü ve mahkemenin ABAD kararlarını ülke anayasasına aykırı bulması ve “ülkenin egemenliğiyle ters düştüğüne” dikkat çekmesi
ABD ile Fransa arasında önemli bir gerginlik yaşanmıştı. Hatırlanacağı üzere Fransa Avustralya’ya 12 adet denizaltı satmış, Canberra yönetimi de anlaşmayı geçtiğimiz haftalarda ABD ile İngiltere lehine bozmuştu. Paris ile Washington arasında ipler gerilmişti. Hatta iki başkent arasında söz düellosu yaşanıyordu. Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian ile Savunma Bakanı Florence Parly zaman zaman amacını aşan çok sert açıklamalarda bulunmuş, ABD’li mevkidaşları ise Fransa’ya zeytin dalı uzatıp alttan almaya çalışmışlardı. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron uzun süre ABD’li mevkidaşıyla telefon görüşmesinde bulunmadı. Ancak sonunda öngörüldüğü üzere gerilim tatlıya bağlandı. Biden, Macron’la iki kez telefonda görüştü. Görüşmelere yönelik olarak da birer basın açıklaması yayınladılar. Ortak bir açıklama olmamasına karşın ifadeler kelime kelime aynıydı. Diplomaside sanki önceden müzakere edilmiş ortak bir metin görünümde.
Transatlantik ilişkiler için Fransa ile ABD iki önemli
Geçtiğimiz hafta Almanya’da düzenlenen seçimler dünyada olduğu gibi Avrupa Birliği’ne (AB) üye ülkelerde de geniş yankı uyandırdı. Sandıklardan çıkan siyasi aritmetiğe göre ülkede koalisyon hemen kurulamayacak. Kurulacak olan koalisyonun başbakanı da oldukça zayıf olacak. Oysa AB içerisindeki itici gücü Paris-Berlin ekseni oluşturuyor.
Seçildiği günden bu yana AB üzerinden var olmaya çalışan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, uzun süre Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in gölgesinde kaldı. AB’nin, savunma, tedarik zinciri, kurtarma fonu, borçlanma kapasitesi ile kamu borcu ortaklığı, bir başka değişle borç mütüalizasyonu konusundaki çalışmaları henüz Macron’un istediği ölçüde başarı gösteremedi. Merkel ise, Macron’un özellikle AB’ye üye ülkelerin borçlarının tüm üye ülkeler tarafından garanti altına alınmasına yönelik talebine hiç sıcak bakmadı. Pandemi esnasında yaşanan ekonomik krizden dolayı ucundan da olsa biraz
Almanya seçimleri, gerçekten de dünyanın tahmin ettiği kadar karmaşık bir tablo ortaya çıkardı. Zira Alman siyasetinde geleneksel dengeler değişti, ortaya farklı bir mozaik çıktı.
Çelişkilerle anlatılabilecek bir seçim yaşandı Almanya’da. Sosyal Demokratların (SPD) başbakan adayı Olaf Scholtz, bundan iki yıl önce partisinin başkanlık yarışını kaybetmişti. Buna rağmen “adaysızlıktan” dolayı partisi adına başbakanlık yarışına katıldı ve sandıktan birinci parti çıkmayı başardı. 2017’deki seçimlerde erimekte olan ve geleceği tehlikede görülen partiyi yeniden canlandırdı. Yetmedi, 2005 yılından bu yana temsil ettiği siyasi oluşumun en iyi skorunu aldı. Ancak siyasi rakibi Armin Laschet ile farkı koruyamadı.
Almanya siyasi tarihinin 16 yılına damgasını vurmuş Şansölye Angela Merkel’in halefi olarak gösterilen Armin Laschet ise, seçim sürecine iyi başlamasına rağmen, Mayıs 2020’de en yakın rakibiyle arasındaki 13 puanlık farkı skandallarla eritti ve hatta SPD’nin adayının 6 puan gerisine düştü. Partisinin en kötü sonucunu almasına
16 yıl önce iktidara gelirken, Almanya siyasetinde bir ‘çığırın’ açılmasına neden olmuştu. Muhafazakâr bir ülke olarak bilinen Almanya’nın ilk kadın Şansölyesi sıfatına nail oldu. Ayrıca Almanya’nın birleşmesinden sonra Doğu Alman kökenli ilk Başbakan olma unvanını da eline geçirdi. Çığır belki de bununla sınırlı. Zira Angela Merkel’in ekonomi politikalarındaki başarısının altındaki sır aslında selefi olan Gerhard Schröder’in gerçekleştirmiş olduğu kapsamlı ekonomik reformlar. İş piyasasına getirmiş olduğu esneklik, saat başı ücretlerin düşürülmesi ve sosyal hakların sınırlandırılması gibi Alman ekonomisini yeniden canlandırıp rekabetçi bir kimliğe büründürmek üzere yaptığı derin değişiklikler, Schröder’in koltuğunu kaybetmesine neden olmuştu. O tarihten bu yana Merkel’in, çok kapsamlı ve ülkenin rekabet gücünü arttırabilecek derin bir çalışması olmadı. Buna karşılık iyi bir muhafazakâr olarak Schröder’in ekonomik reformların meyvelerini sürdürmek
ABD ile Fransa arasında ilişkiler aniden gerildi. Fransa dışişleri bakanı, diplomatik teamülleri zorlayarak, Avustralya’nın Fransa’yla imzaladığı denizaltı satış anlaşmasını tek taraflı olarak feshetmesini ‘hainlikle’ suçladı. Yetmedi, Avustralya’nın ABD ile aynı tür bir anlaşma imzalamasını da çok ağır bir dille kınadı. ‘Fransa’nın sırtından bıçaklandığını’ dile getirerek çok ağır sözler sarf etti. Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves LeDrian biraz da duygusal davranıyor aslında. Zira Canberra ile Paris arasındaki anlaşmayı 2016 yılında Fransa adına kendisi imzalamış, tabiri caizse ‘işi o pişirmişti’. Üstelik 56 milyar Euroluk bir anlaşma. Fransa savunma bakanı da aynı şekilde sert ve belki de amacını aşan açıklamalarda bulunmadı değil. Zira Florence Parly, ABD ve İngiltere’nin bu hamlesiyle uluslararası ilişkilerde uzun süre iz bırakacak ve geriye dönüşü olmayan bir sürece girilebileceğini söyledi. Fransa’nın kızgın olması doğal. Zira birkaç ay önce de İsviçre son dakikada Fransız savaş uçağı
Avrupa Komisyonu Başkanı, Afganistan’dan çekilme sırasında yaşananlar sonrası tartışılmaya başlanan AB savunma gücünde Türkiye’nin de yer alabileceğini söyledi.
Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula Von der Leyen, Avrupa Birliği’nin (AB) durumuna ilişkin olarak yıllık bilanço konuşmasını gerçekleştirdi. Avrupa Parlamentosu’nun (AP) Fransa’nın Strasbourg kentindeki olağan oturumunda konuşan Ursula Von der Leyen (VDL), AB’nin savunma gücü oluşumu, Kovid’le mücadele ve küresel meselelerle ilgili komisyonun uzun vadeli projelerini açıkladı.
ABD’nin Afganistan’dan çekilme sürecinde yaşanan kaostan uzunca bir süre bahseden Von der Leyen, AB’nin savunma gücüne ihtiyaç duyduğunu tekrarlayarak, bu konuda çalışmaların başladığını açıkladı. 5 bin askerlik muharip gücün oluşturulmasının önemine vurgu yapan VDL, AB’nin geçmişteki çabalarının sonuçsuz kalmasının en büyük sebebinin siyasi irade eksikliği olduğunun altını çizdi. VDL, NATO Genel Sekreteri Jens
Dünya, doğal afetler ve Afganistan’daki kaos görüntülerinin etkileriyle yankılanırken, Avrupa ülkelerinde de seçim heyecanı doruğa ulaştı. Örneğin 26 Eylül’de Almanya’da yapılacak genel seçimlerde Angela Merkel’in koltuğuna kimin oturacağı kesinlik kazanacak. An itibariyle Sosyal Demokrat Parti (SPD) lideri Olaf Schultz yarışı önde götürüyor ve Merkel’in veliahtı Armin Laschet’in 5 puan önünde görünüyor.
Fransa’daysa Nisan 2022’de yapılacak seçimlere henüz start verilmedi. Ancak Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron hazırlıklara şimdiden başladı. Fransa’nın en önemli kentlerinden biri olan Marsilya’ya 3 günlük ziyarette bulunan Macron, şehrin yeniden imarı için kesenin ağzını açtı. Okul ve sosyal tesislere 500 milyon, ulaştırma ve altyapıya 1 milyar olmak üzere toplam 1.5 milyar euro’luk mali yardım sözü verdi. 2017’de yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Macron, Sosyalist Parti’nin merkez sol seçmenini, Liberal demokratların neredeyse