Belarus ile Polonya arasındaki sığınmacı krizi şimdilik sona erdi. Hafta başında Brüksel’de bir araya gelen Avrupa Birliği’ne (AB) üye ülkelerin dışişleri bakanları Belarus’a yönelik yaptırımları artırdılar. Ancak krizi asıl çözen kişi maalesef AB Dış Politika Yüksek Temsilcisi Josep Borrell olmadı. Kâh müstafi, kâh işgüder olarak tarif edebileceğimiz Almanya Şansölyesi Angela Merkel, görevini terk etmeden önce Belarus krizine de el atmak mecburiyetinde kaldı. Ve krizi çözen yine Merkel oldu. Aslında Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un da hakkını yememek gerekiyor. Zira Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’le görüşen Macron sadece Ukrayna sınırına yapılan Rus yığınağını ele almadı. Belarus konusunu da görüşerek, AB’ye üye ülkelerin Belarus konusundaki kararlılığını ilk elden dile getirmiş oldu.
Ankara açısından bakıldığında Borrell’in gücü aslında sadece Doğu Akdeniz’deki sessizliğe rağmen Türkiye’ye yönelik yaptırımları bir yıl daha uzatmaya yetti. Brüksel bir
Avrupa Birliği’ne (AB) üye ülkelerin dışişleri bakanları yarın Brüksel’de bir araya gelerek gündemin sıcak konuları olan Belarus’tan Polonya’ya devam eden göçmen akını, Sudan’daki askeri darbe girişimi ve Etiyopya’nın kuzeyinde hükümet güçleri ile Tigray halk kurtuluş cephesi arasında yaşanan çatışmaları ele alacaklar. AB için en önemli mesele Belarus’un yaratmış olduğu sığınmacı krizi. İnsani açıdan Belarus’un yaptığını tasvip etmek mümkün değil. Diğer yandan Polonya ve AB’nin kıyamet koparttığı, sınıra ‘yığılmış’ olan sığınmacı sayısı 2000 civarında. Belarus’un sığınmacıları ülkesine davet ederek Polonya’nın ve dolayısıyla AB ve NATO’nun sınırlarına yığma çabası ne kadar insanlıktan uzaksa, AB’nin de çıkarmış olduğu kıyamet ve göstermiş olduğu tepki bir o kadar abartılı sanki. Nitekim takvimin de biraz azizliği gereği pazartesi günü yapılacak olan AB Dış İlişkiler Konseyi ‘jumbo’ formatında geçecek. AB’ye üye ülkelerin dışişleri
Avrupa Birliği’nin, savunma alanındaki stratejik otonomi imkân ve yeteneğine sahip olmak için hazırlıklarını sürdürdüğü savunma doktrini şekillenmeye başladı
Avrupa Birliği (AB) Dış Politika Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, geçtiğimiz Mart ayında AB’nin savunma alanında ABD’den bağımsız hareket edebilmesini sağlayacak stratejik pusula belgesini yayınlamış ve bu konudaki tartışmaların somut bir sonuca ilerlemesi hedefini bir adım öteye götürmüştü. O tarihten bu yana AB, Washington yönetiminin de icazetiyle askeri alanda stratejik otonomiye sahip olmak amacıyla çalışmalarını sürdürüyor.
Yüksek Temsilci Borrell, son olarak üye ülkelere, bu konuda izlemesi gereken yol haritasının olduğu taslak çalışmayı gönderdi. AB’nin tehlikede olduğuna vurgu yapan Borrell, Avrupa kamuoyunun, hızla değişen jeopolitik ortam karşısında AB kurumlarının hazırlıklı olmasını beklendiklerini dile getirdi. Bu çerçevede Avrupa kıtasının savunmasında birincil sorumluluğun NATO ve ABD’de olduğunu hatırlatan Borrell, AB’nin de, kendi
İtalya’nın başkenti Roma, ekonomi ve sanayileşme açısından dünyanın en gelişmiş 20 ülkenin liderlerini bir araya getirdi. Britanya da hemen ardından çevre konusunda düzenlenen COP26 için dünya liderlerini Glasgow’da bir araya getirecek. Kuşkusuz insanların aklında şu meşru soru var: Rusya ve Çin’in katılmadığı G20 toplantısında liderler neye karar verecekler? Çevre konusunda 100’ü aşkın liderin bir araya geldiği bir toplantıdan karar çıkar mı?
Önce COP26’dan başlamak gerekirse eğer, hiç de umutsuz olmamak gerekiyor. Aksine, dünya liderlerinin çevre konusunda geçmişte almış oldukları kararları hatırlatmakta fayda var. Bunlardan en önemlisi ozon tabakasına yönelikti. Ozon tabakasındaki deliğe neden olan gazlara son verme çabasına dayalı olarak liderler Montreal protokolünü imzaladılar. Buzdolaplarından, havalandırma sistemlerine, klimadan saç ve koku alıcı spreylere kadar geniş bir şekilde kullanılan ve ozon tabakasının delinmesine neden olan gazlar yasaklandı. Bir başka örnek ise benzin. 1980’li
Rusya’nın ardından Çin’in de hipersonik füze denemesi gerçekleştirmesi, Brüksel’de toplanan NATO’ya üye ülkelerin savunma bakanları tarafından uzunca bir şekilde tartışıldı. Hipersonik füze tartışması yeni değil. Zira 2000’li yılların başından bu yana müttefikler ile Rusya ve Çin’in üzerinde çalıştığı bir silah. Malum, konvansiyonel başlıklı ve ses hızı altındaki füzeler ile ses hızının iki hatta üç katı seyreden füzelere karşı geliştirilen füze savunma sistemlerini etkisiz hale getirmek amacıyla geliştirilen bir teknoloji. Ayrıca, kâh nükleer başlık taşıma kapasitesine sahip füzeleri etkisiz hale getirmek amacıyla, kâh hasımlara karşı kullanılabilecek olan karadan, denizden ve havadan karaya ve havaya fırlatılan savunma aygıtları geliştirilmeye çalışılıyor.
Çin’den önce Rusya, biraz da Hindistan’la birlikte ses hızından neredeyse 5 kat hızlı hipersonik füze geliştiren neredeyse öncü niteliğinde bir ülke. Moskova hipersonik füze kategorisine giren U-71, Brahmos II, 3m22 Zircon ile
Brüksel, aynı anda iki önemli toplantıya sahne oldu. Son AB zirvesine katılan Almanya Şansölyesi Merkel, yine ağırlığını hissettirdi. NATO toplantısında ise Savunma Bakanı Akar, “ikili anlaşmalar”a dikkat çekti
Avrupa Birliği’ne (AB) üye ülkelerin devlet ve hükümet başkanları iki gün süreyle “sonbahar zirvesi” için Brüksel’de bir araya geldi. Liderlerin gündeminde iklim değişikliğiyle mücadele, Polonya’nın AB Adalet Divanı’nın (ABAD) kararlarını tanımaması, karbon emisyonları, aniden yükselen doğalgaz fiyatlarına yönelik geçici önlemler değerlendirildi. Zirvenin ikinci günündeyse Türkiye’yi yakından ilgilendiren yasadışı göçle mücadele ve AB’nin dijital dönüşüm sürecine ilişkin strateji masadaydı.
Zirvenin ilgi odağı olan figürü, kuşkusuz 26 Eylül’deki seçimlerin ardından görevi bırakacak olan ve 107. zirvesine katılan Almanya Şansölyesi Angela Merkel’di.
‘Eyfel’siz Paris’ benzetmesi
AB liderleri arasında en çok
Avrupa Komisyonu’nun ülke raporları dün resmen açıklandı. Bilindiği üzere 2016’ya kadar Avrupa Birliği’ne (AB) aday ülkelerin Birlik müktesebatına uyumuyla ilgili “ilerleme raporu” diye adlandırılan belge, o tarihten bu yana “ülke raporu” olarak geçiyor. Avrupa Komisyonu’nun aday ülkelerdeki gelişmelerle ilgili görüş ve yorumlarını aktaran ülke raporları, AB ile aday ülke arasındaki ilişkilerin ne şekilde geliştirilmesi gerektiği konusunda devlet ve hükümet başkanlarına önerilerde bulunuyor.
Komisyonun son Türkiye raporu ise, hayli olumsuz unsurlar içeriyor. Avrupa Komisyonu, Türkiye’deki demokratik kurumların işleyişinde bir sorun olduğuna vurgu yaparken, temel hak ve özgürlükler, azınlık hakları, yargı bağımsızlığı ve ifade özgürlüğü alanında bir önceki yıla oranla gerileme yaşandığına dikkat çekiyor. Rapor, Temmuz 2018’de olağanüstü hale son verilmesine rağmen “olağanüstü uygulamaların” sürdüğüne işaret ediyor. Kadına
ABD’nin Afganistan’dan çekilme sürecinin yankıları sürüyor. ABD Başkanı Joe Biden çekilme süreciyle ilgili olarak Eylül ayı başında yaptığı açıklamada ilginç bir hususa dikkat çekmişti. Biden, ABD yönetiminin Afganistan’da radikal unsurlarla 20 yıla yakın bir süredir savaştığının altını çizerken ABD’nin bölgeden çekilmesiyle birlikte artık bu unsurlarla Rusya ve Çin’in uğraşması gerektiğini söylemişti. Nitekim Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin dün Rus istihbarat birimlerine göre Afganistan’ın kuzey sınırında 2000’e yakın radikal militanın konuşlandığını açıkladı. Bir önceki gün de Bağımsız Devletler Topluluğunu (BDT) oluşturan 13 ülkenin istihbarat başkanları Moskova’da bir araya gelerek Afganistan sürecini ve Orta Asya’nın güvenliğini ele aldılar. BDT ülkelerini kaygılandıran konular arasında radikal unsurların Afganistan’dan Orta Asya’ya sızmaları ve BDT ülkelerinde eyleme geçmeleri. Taliban’ın hem ülkeye egemen olup hem de radikal unsurları