Fuat Keyman

Fuat Keyman

fkeyman@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

2013 yılını bitiriyoruz. ABD Başkanı Obama, İran’la nükleer müzakerelerde varılan uzlaşmadan çok memnun; “tarihi nitelikte bir gelişme yaşıyoruz” diyor.
Gerçekten tarihi ve Ortadoğu’da “oyun değiştirici” bir gelişme.
Obama bu sonuca, İran Cumhurbaşkanı Ruhani’yle konuşarak varıyor.
Bugün öğreniyoruz ki, İran, bu noktaya gelmek için çalışmaya çok önce başlamış; sessiz ve etkili bir diplomasi uygulamış.
Obama, Suriye krizine çözüm konusunda da, Putin’le görüşerek,“Obama-Putin inisiyatifi”ni oluşturmuş, iki lider diplomatik çözümü devreye sokmuştu. İran’la da olan yakınlaşmadan sonra, Suriye krizine çözüm için Cenevre II toplantısı önem kazandı.
Obama, Ortadoğu’da istikrar için önemli bir adımı da, İsrail’i Türkiye’den “özür dilemeye” zorlayarak atmıştı.
Obama yönetiminde Amerika, son beş yılda Kaya Gazı’nda attığı teknolojik adımlarla, “enerji bağımlılığı olmayan” bir ülke konumuna geldi.
2013 yılının sonuna yaklaşırken, Ortadoğu’da ve küresel siyasette çok önemli gelişmeler ortaya çıkıyor.
Tüm bu adımlar, küreselleşmenin, ekonomi, güvenlik, iklim değişikliği, besin, açlık v.b. alanlarında yaşanan “çok-boyutlu krizi”yle de ilişkili. Bu krizin devam edeceğini de biliyoruz.
Başta Amerika olmak üzere, kilit devletler, küresel krizin yarattığı meydan okumalara yanıt vermeye çalışıyorlar.
Amerika-İran yakınlaşması, Ortadoğu ve Arap Baharı bağlamında oluşsa bile, küresel krize verilen bir yanıt olarak da görülmeli. Obama’nın diğer adımları da, küresel krizle ilişkili.
Türkiye’ye, bugüne kadar, bölgesel ve küresel ölçekte, “önemli ve kilit bir ülke” olarak yaklaşıldı.
1990’ların ikinci yarısından 2011’e kadar, Türkiye de küresel değişimin ve krizin farkında oldu ve dış politikasını, bu temelde yapıladı. Bölgesel ve küresel ölçekte “aktif, yapıcı ve çok-boyutlu Türkiye dış politika vizyonu” ortaya çıktı.
Dünya hala Türkiye’yi önemli görüyor; aktif Türkiye dış politikasının, bölgesinde ve küresel ilişkilerde, “kilit rol oynama potansiyeli” olduğunu düşünüyor.

Peki, Türkiye’de ne oluyor?
Amerika-İran yakınlaşması, medyada önemli bir yer almıyor. Buna karşın, salt bir iktidar ve güç çatışması olan ve bugün, dershaneler üzerinden yapılan, “AK Parti-Gülen Hizmet Hareketi kavgası”, tüm gündemi işgal ediyor;
Ortadoğu’da taşlar yerinden oynarken, ülkemizde mezhep ve yaşam tarzı temelli-ahlakçı tartışmalar farklı biçimlerde siyasi tartışmayı şekillendiriyor...
Dün, “kız ve erkek öğrenciler aynı mekanı paylaşabilir mi?” sorusuna yanıt aranıyordu.
Bugünse, istatistiksel bilgi için hazırlanan anketlerde, mezhepçi-ahlakçı sorularla karşılaşıyoruz.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu’nun Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TUİK) enflasyon araştırma anketini Meclis gündemine taşımasıyla öğreniyoruz ki; TÜİK’in, enflasyon anketi değil, ama, Diyanet İşleri Başkanlığı için yaptığı anket şöyle soruları içeriyor:
(Tanrıkulu ile konuştum, TÜİK’in, Diyanet’e yaptığı anketteki bu soruların varlığını doğruladığını söyledi)
Hangi dine mensupsunuz?
Dışarı çıkarken başınızı örter misiniz?
Sarhoş olmayacak kadar içki içmek günah mıdır?
Allah’ın varlığına inanıyor musunuz?
Alevi misiniz, Sünni misiniz?
Misafirlikte kadınlar ve erkekler aynı mı otursunlar?
Daha nice, mezhepçi ve özel yaşama açık müdahale niteliğinde ve enflasyonla hiçbir bağlantısı olmayan sorular.
Bir de, 2013 sonu Türkiye’sinde sorulan, şu soru var:
Sizce köpek giren eve melek girer mi?
Bir dönem Ortadoğu’ya, “siyaset ve ekonomiyle sorunları hep birlikte çözelim” diyorduk.
Bugün, Ortadoğu’yu siyasete ve ekonomiye doğru yönlendirme girişimleri varken, Türkiye, mezhepçi ve ahlakçı tartışmalara savrulma görüntüsü veriyor.
Gerçekten, insan dostu olan köpeklerin yaşadıkları evlere melekler girmiyor mu?
Biri bunu bana anlatsın!