Farkında mısınız, son üç yıldır, her yılı, Türkiye’yi sarsan, içimizi daraltan bir olayla bitiriyoruz.
İki yıl önce, 34 vatandaşımızın öldürülüşünü yaşadığımız Uludere faciasıyla, 2011’i bitirmiştik.
Ağlayan ailelerin yüzündeki acı, hepimize sinmiş, yeni yılı kutlamak içimizden gelmemişti.
2012 yılı, Paris’in göbeğinde, gündüz vakti, üç PKK üst düzey yöneticisi kadının öldürülmesiyle bitmişti. Suikast, çözüm sürecinin başlamasından hemen sonra olmuştu. “Acaba, süreç başlamadan bitecek mi” endişesiyle yeni yıla girmiştik.
2013’ü de, çok ciddi yolsuzluk iddialarıyla iç içe geçmiş Erdoğan-Ak Parti-Gülen Hizmet Hareketi kavgasıyla bitiriyoruz.
Yılın son günleri, bakanların istifalarına, bakan çocuklarının, üst düzey bürokratların tutuklanmalarına, üst düzey polislerin ve yargı mensuplarının yerlerinin değiştirilmesine, kabine revizyonuna, kısacası, ciddi bir “siyasi ya da yürütme-yargı krizi”ne sahne oluyor.
Türkiye’nin, ekonomisiyle, demokrasisiyle, toplumsal barışıyla, kaybettiği bir kriz bu.
Yeni Türkiye’nin iki gücü kavga ediyor. Muhalefet partileri başta olmak üzere, toplum olarak, hepimiz dışarıdan seyrediyoruz.
Öyle bir noktaya getiriliyor ki Türkiye, kurulan yeni kabineye, “savaş kabinesi” ya da “paralel devlete karşı sivil iradenin mücadele kabinesi” ismi verilebiliyor.
Yolsuzluk iddialarının başladığı 17 Mart, “emniyet-yargı cuntası tarafından gerçekleştirilmiş bir darbe” olarak tanımlanıyor.
Başbakan, yaşadığımız krize, “Türkiye’nin (ikinci) İstiklal Savaşı” olarak yaklaşıyor.
Yolsuzluk, darbe, savaş kabinesi, paralel devlete karşı istiklal savaşı: 2013, bu korkutucu nitelemelerin rahatlıkla kullanıldığı ve siyasi söylemi şekillendirdiği; kazananı olmayacak, ama Türkiye’ye kaybettirecek bir iktidar kavgasıyla bitiyor.
Bu kriz, 2014 yılının çok gerilimli ve zor geçeceğini de bize söylüyor.
Halbuki, 2013’ün son günlerinde, Türkiye için çok önemli olan çözüm sürecinin birinci yıldönümünü de yaşıyoruz.
Çözüm sürecini, yeni Türkiye’nin iktidar kavgasını yapanlar unutmuş görünüyor.
Çözüm süreci, hepimizi ilgilendiren, tüm toplumun katıldığı ve Türkiye’nin kazanacağı bir gelişme.
Bir yıldır Türkiye’de ölümler yok, çatışmalar yok, cenazeler gelmiyor, analar ağlamıyor.
Yeni Türkiye’nin iktidar kavgası, çözüm sürecini de olumsuz etkileyecek mi?
Hem bunu öğrenmek, hem de içimi daraltan iktidar kavgalarını izlemekten biraz uzaklaşmak için, Mardin’e ve Diyarbakır’a geliyorum.
Mardin, muhteşem güzelliğiyle, hemen çarpıyor insanı.
Ama, istifa eden İçişleri Bakanı Muammer Güler, Mardin milletvekili.
İnsanlar kızgın; “Haram para bitecek dendi, ama bugün ayakkabı kutularını, para sayma makinelerini konuşuyoruz, Mardin kaybetti, Türkiye kaybetti” diyorlar. Kızgınlar.
Çözüm sürecinin yarattığı normalleşme Mardin’de devam ediyor; sürece destek hala çok güçlü.
Diyarbakır’da da normalleşme umutsuzluğun, siyaset çatışmanın yerini almış görünüyor.
Diyarbakır, 2014 seçimlerine kendisini hazırlıyor. Üç seçimin de, 2014’te olacağı kanısı güçlenmiş.
Yaşananlara, “bizim kavgamız değil” diyorlar. 2014 seçimlerinde daha da güçlenmeyi hedefliyorlar.
Mardin, Diyarbakır, çözüm süreci: Yeni Türkiye’nin iktidar kavgalarıyla daralan içimi biraz olsun ferahlatıyor.
Tüm okurlarımın, bu duyguyla, yeni yıllarının mutlu, sağlıklı ve barış dolu geçmesini diliyorum.