Suudi Arabistan yalnız bugün değil, kurulduğu günden beri uydu (uşak) konumunda bir ülkedir. Dolayısıyla, elinde bulundurduğu petrol nimetini, asla halkının çıkarları doğrultusunda kullanmadı, kullanmıyor ve daha önemlisi
kullanamaz.
Bir kere şu hususun üstünü kalın çizgiyle çizmekte fayda var: Ortadoğu’daki hiçbir ülkenin rejimlerinin ne oldukları Batı’nın umurunda değildir. Onların tek hedefi sömürmektir; etini yedikleri tavuğun kümesinin darlığına veya genişliğine bakmazlar. Kümesteki horozun, kendilerine olan itaatine bakarlar; bağlılık tamsa, gerisi teferruattır.
İngiliz, vaktiyle bunları kandırıp Osmanlı’ya ihanet ettirirken, en büyük kötülüğü muazzez dinimize yaptılar. Vehhabilik gibi sapık bir mezhep (daha ziyade siyasi bir oluşum) uydurarak, kendinden olmayanları kâfir ilan ettiler.
Ellerindeki muazzam para gücüyle de, bu sapık inanışlarını diğer İslam beldelerine yaydılar ve halen de yaymaya devam ediyorlar. Bizim ülkemizde de birçok kişi bu sapık cereyanın tesirinde kalarak, hezeyan saçmaktadır.
Özellikle Mısır’da, Suudi Arabistan’da, Bağdat’ta, vb. ilahiyat okuyan Türk öğrenciler, oralarda aldıkları zehri, bizim memleketimizdeki imam-hatip liselerinde, ilahiyat fakültelerinde, TV ekranlarında ve cami kürsülerinde kusmaktadırlar.
Hacca veya umreye gidenler görmüşlerdir; Vehhabi inancında olan Suud’lu askerler, Peygamber Efendimizin (aleyhisselam) kabrinde dua edilmesine şirk deyip müsaade etmezler. Neymiş efendim; kabirdeki ölüymüş, ölüden bir şey istemek şirkmiş.
Birincisi: Kabirdeki Peygamber, şehit veya âşık (Hak âşığı) ise, ölü değildir. Orada ibadet ve taat halinde olup manevi olarak rızıklandırılmaktadırlar. Böyle olduğunu bildiren ayet-i kerime ve çokça hadis-i şerif var. İkincisi: Ziyaret yapan kişi,
kabirdekinden
(ölü veya diri-ruh ölmez; mübarek ruhlar, kabrine geleni görür ve bundan dolayı da ziyaretçi önce selam verir) bir şey istemiyor; kabirdekini vesile ederek (onun hatırına diyerek) Allah Teâlâ’dan istiyor.
Bu zihniyete göre, kabir ziyareti yapılamazmış, bu durum şirkmiş. Yani Allah Teâlâ’ya ortak koşmakmış.
Türkiye’mizde de bu sapık düşünceye kapılan bazı ilahiyat prof.ları televizyon ekranlarına çıkarak, “ ‘Şefaat ya Rasulallah - ey Allah’ın resulü bana şefaat
et!’ şeklinde dua etmek de şirktir, dinden çıkmakla eş değerdir” diyorlar.
Bin dört yüz küsur seneden beri gelen bütün Müslümanlar, şefaate kavuşmak için can atmışlardır. Bu durum bugün de böyledir. Bu ahmaklara göre, gelmiş geçmiş ve bugünkü Müslümanların hepsi müşrik olup Allah’a ortak koşmaktadır.
İslam âlemini yalan, iftira ve deli saçması hezeyanlarla hançerlemeye çalışan şeytanın maskaralarını ve cüretlerini görün ve ibret alın! Tüm bu sapıklıkların temelinde Vehhabilik vardır.
Dememiz o ki Suudi Arabistan yalnızca hunharca cinayetler işlemiyor; muazzez dinimizi de ifsat (bozmak) etmek ve çığırından çıkarmak için elinden geleni ardına koymuyor.
FETÖ’nün sapıklıkları karşısında 40 sene susan Diyanet İşleri Başkanlığı, Vehhabi sapıklıkları karşısında ne yapıyor?
Halkı aydınlatacak bir cuma hutbesi hazırlamak
o kadar zor mu?
Bunun için de mi bir 40 sene bekleyelim?