Bakınız; Mısır’ın seçimle iş başına gelmiş yegâne lideri Muhammed Mursi, topu topu 11 ay iktidarda kalabildi ve en yakını General Sisi tarafından alaşağı edilip zindana atıldı.
Ve o zindan hayatında yargılanırken, mahkeme salonunda kafes içinde kalp krizi geçirdi. Kimseye müdahale ettirmediler ve herkesin gözleri önünde can çekişerek şehit oldu.
Aynı badireleri bizim demokrasimiz çok acı bedeller ödeyerek atlattı. Üstelik her on yılda bir demokrasimiz kesintiye uğratıldı ve tabir caizse siyaset ve siyasiler pırasa gibi doğrandı.
60 İhtilali’nde bizim de Yassıada zindanlarımız siyasilerle dolup taştı. Adına ‘yüksek’ denilen, gerçekte çukur olan uyduruk bir mahkemenin özeti, tarihe kara bir leke olarak geçen şu cümle idi: “Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor!”
Ne denebilir ki? Dün olduğu gibi, bugün de ve hatta yarınlarda da: “Zalimler için yaşasın cehennem!”
Dikkat edilirse, tüm darbelerde cezalandırılanlar siyasilerden ziyade millettir. Zira o siyasileri mevcut makamlara taşıyan milletin ta kendisidir. Öyle ya, hiçbir siyasi kendiliğinden vekil, bakan ya da başbakan, başkan olmaz, olamaz. Millet tarafından sandıktan seçilerek gelirler.
Şu halde; gerçekte cezalandırılan, zindanlarda çürütülen ve hatta darağaçlarında sallandırılan millettir. Milletin iradesidir. Yani tek kelime ile demokrasidir. Çünkü millet hizmetten mahrum edilmiştir.
Demokrasilerde iktidarlar sandıkla gelir, sandıkla giderler. Demokrasinin diğer rejimlerden farkı ve en güzel yanı da budur: Seçimle gelip, seçimle gidebilmek ve seçimle gidenin tekrar seçimle gelebilmesidir.
Neticede İstanbul için bir belediye başkanı seçtik; atla deve değil! Nitekim daha önce de her biri Anadolu illerinden daha büyük olan İstanbul’un 39 ilçesinin belediye başkanlarını seçmiştik.
İşleri abartmakta ve bağlamından koparmakta üzerimize yok. Sanki İstanbul’a belediye başkanı değil de, ölüm-kalım savaşı veriyorduk!
Son 25 senedir İstanbul’u AK Partili belediye başkanları yönetti, ondan önce de onlarca sene başka partililer yönetti. İyi yönettiler veya kötü yönettiler; mühim olan milletin hakemliğine başvurmak, milletin verdiği karneyle sınıfı geçmek veya sınıfta kalmaktır.
Mahkeme kadıya mülk değildir; 25 senedir İstanbul’u AK Partili belediye başkanları yönetiyordu. Dile kolay, çeyrek asır; insan her gün bal yerse bıkar. Nitekim İstanbul halkı da bıktığını gösterdi ve CHP’li aday Ekrem İmamoğlu’nu tercih etti.
Böylece CHP için iktidar olabilmenin yolu da açılmış oldu. Çünkü AK Parti’yi merkezi yönetime taşıyıp iktidar yapan, öncelikle İstanbul belediyelerinde sergiledikleri olağanüstü hizmet anlayışıdır.
Aynı performansı gösterme sırası CHP’de; bize düşen tebrik etmek ve başarı dileklerimizi sunmak.
AK Parti niçin kaybettiğinin muhasebesini yapıp, kendine çekidüzen vermeli; CHP de elde ettiği bu şansı iyi değerlendirmeli ve bu tarihi fırsatı kaçırmamalıdır.
Sonuçta; sandıkla her şey güzel, gelmek de güzel, gitmek de. Yeter ki her iki taraf da gerekli dersleri çıkarsın ve millete hizmet yolunda yarışsın.