Muhalefet partileri belli ki yerel seçimleri çığırından çıkartıp genel seçim havasına sokmak istiyor. Bu durumun tipik yansımasını da ana muhalefet partisinde görmekteyiz.
Tazminat ödemelerine karşı, partide bir fon oluşturulması buna işarettir. Demek ki sert bir söylem geliştirilecek; bunun sonucunda doğabilecek tazminatlar da bir kişiye ağır geleceğinden bu yola gidildi.
Kemal Kılıçdaroğlu seçim stratejisini kazanmak üzerine değil, iktidar partisine kaybettirmek üzerine kurdu. Yani iktidar partisi kazanmasın da hangi parti kazanırsa kazansın!
Doğaldır; tüm muhalefet partileri iktidar partisine hücum eder. Bu durum siyasetin doğasında var ama bu hücumu birleşerek (ittifak ya da iş birliği şeklinde) yapabilmek, yani muhalif oyları konsolide edebilmek kolay olmasa gerek.
İşte, Kemal Kılıçdaroğlu bu zor işe soyundu ve kendisine göre başardı da.
Bu başarının altındaki gerçek ise, Erdoğan’a duyulan nefret ve düşmanlıktır. Erdoğan’a öfke duyan tüm muhalifleri aynı hedefe kilitledi.
Kılıçdaroğlu’nun kişisel bir amacı daha var; 1 Nisan’da partisinin başında kalabilmektir. Bundan dolayı da az olsun benim olsun demeyip, çok olsun bizim olsun diyerek, İYİ Parti ile ittifak, HDP ile de iş birliği yaptı.
Dikkat edilirse, İYİ Parti ile yapılan pazarlık sürecinde HDP ile açıktan bir görüşme olmadı. HDP’li Ahmet Türk’le yapılan gizli görüşme ise basına sızdı.
Gizli-açık sürdürülen tüm bu ittifak ve iş birliği kombinasyonlarının seçmeni nasıl etkileyeceği şimdiden merek edilmiyor değil. Zira anket sonuçları kararsızların oranının yüksek olduğunu gösteriyor!
Adı üzerinde; yerel seçim. Şu halde, yerine ve adayın şahsına göre, seçmeni olumlu, olumsuz ve hatta sandığa gitmeme şeklinde etkileyebilir.
Bütün bunların doğru cevabını 31 Mart gecesinde öğrenebileceğiz.
Muhalefetin seçim hesabı oyların yüzde 50 artı 1’ini alıp, hükümetin meşruiyetini tartışmaya açmak ve böylece iktidarı erken genel seçimlere zorlamaktır.
İktidar kanadının oluşturduğu ittifak da bu seçimlerin, ülkemiz için beka meselesi olduğunu sürekli vurguluyor ve 15 Temmuz ayaklanmasına işaret ediyor. Yani bu seçimler sonucunda, ülkenin kaosa sürüklenmemesi gerektiğini söylüyorlar.
Bu cümleden olarak, daha şimdiden, ‘seçimlerin sağlıklı yapılmayacağı’ şeklindeki, muhalefetin yangına körükle gitmesi anlaşılır gibi değildir.
O vakit adama demezler mi, sağlıklı olmayan, şaibeli bir seçime siz neden katılıyorsunuz?
Demokrasimizi eksikliklerinden dolayı eleştirebilir ve hatta sorgulayabiliriz ama seçimlerimize laf söyleyemeyiz ve kimseye de söyletmeyiz. Çünkü 1950’den beri, sağlıklı seçim yapıyoruz ve bunlardan hiçbirine en ufak bir şaibe karışmadı.
Bu durumun tek istisnası ise, vaktiyle terörün hâkim olduğu bölgelerdeki seçimlerdir. Oralarda vatandaşa hür iradesiyle oy kullandırılmadı. Hatta seçmen sandığa getirtilmedi. Tüm oyların tek bir partiye verildiği (!) görüldü.
Bunun da önlemi alındı, alınıyor.
Dün ve bugünkü iktidar ve muhalefet partilerinin seçim hesaplarından çıkan sonuç, yerel de olsa bu ülkedeki seçimlerin ağız tadıyla ve demokrasi şöleni şeklinde yapılmadığı ve yapılamayacağıdır.