Hiç kimse sıkıyönetimle veya olağanüstü halle yönetilmenin meraklısı değildir.
AK Parti iktidara gelinceye kadar, ülkemizin Güneydoğu Bölgesi seneler senesi olağanüstü halle idare ediliyordu. Daha işin başında (seçimlere 5 yıl varken) iktidarın ilk yaptığı iş, olağanüstü hali kaldırmak olmuştu.
İçimizdeki bir kısım şuursuzlar farkında olmasalar da Türkiye’miz, tarihinde bir örneği olmayan iç ve dış yıkım tehditleriyle karşı karşıyadır.
Malum, vaktiyle (1920) TBMM açılmış, bundan üç sene sonra Cumhuriyet ilan edilmişti. Bu üç sene zarfında ülkemiz insanı Kurtuluş Savaşı verdi. Savaşı yürüten Meclis’in adı bu yüzden “Gazi Meclis” olmuştur.
Kararların süratle alınabilip yürürlüğe konulması için, bu Meclis ne yaptı biliyor musunuz? Meclis tüm yetkilerini (üç aylık süreyle) başkanına (M. Kemal’e) devretti.
İnanın bu günkü halimizin o günden aşağı kalır yanı yoktur. Üstelik bu günkü düşman, devlet ve millet bünyelerimizi içeriden kemiriyor. Yani çok daha sinsi ve çok daha beter.
Çünkü bu günkü düşmanlığın tarihte örneği yok.
Ve yine inanın; ülke olarak ikinci bir kurtuluş savaşı veriyoruz. Tarihte hangi ülke böylesine yıkıcı bir tehditle karşı karşıya kalmıştır? Vali, kaymakam, emniyet müdürü, hâkim, savcı, polis şefi, polis, general, albay, yarbay, binbaşı, yüzbaşı, üsteğmen, teğmen, bakanlık daire başkanları ve müdürleri, Milli Eğitim müdürü, okul müdürü, öğretmen, iş adamı, vb.
Bunları çoğaltarak (örneğin: 81 ilin 76’sının emniyet müdürü) ve başlarına terörist kelimesini ekleyerek okuyun! Binlerce subayın, on binlerce polisin, binlerce hâkim ve savcının önüne terörist kelimesini koyup okuyun!
Bu manzara karşısında irkilmeyen, dehşete kapılmayan ve hepsinden önemlisi ne gerekiyorsa yapmayan insan olabilir mi? Bu kepaze halin neyini tartışabiliriz?
Bu hali şu yaptı, bu yaptı diyerek birbirimizi karalamanın manası yok! Çünkü böyle bir tabloyu içimizde yapabilecek kimse ve kimseler yok! Bu, tamamen devletimizin kodlarını eline geçiren dış güçlerin işi. Uluslararası boyutta işler bunlar...
Değirmen gitmiş elden, bizler hâlâ onun gürültüsünün kavgasındayız!
El âleme kendimizi daha fazla güldürmeden, el ele vererek, hep birlikte mücadeleye girişelim. Herkes olduğu yerde safını belli etsin ve gücü oranında bu kahpelerle mücadele etsin.
15 Temmuz gecesi gösterdiğimiz kararlı direnişimizi sürdürelim. Devlet ve milletimizin beka mücadelesine yalnızca Cumhurbaşkanı ile bir avuç hâkim, savcı ve istihbaratçıya bırakmayalım.
Bu ülke hepimizin ve hiçbirimizin gidebilecek başka bir ülkesi yok.
Olağanüstü hal olmadan bu mücadele yapılabilir mi? Yapılabilir diyenler, bilelim ki kuzgunu leşe davet edenlerdir.
Ama biz, gelin hep birlikte, “Devlet başa!” diye haykıralım!