İletişim çağındayız değil mi? Bir dokunuşla istenilen bilgiye, kişi ve kişilere ve dünyanın neresinde olursa olsun olay ve hadiselere anında uluşabiliyoruz.
Hepsinden ve her şeyden anında haberdar olabiliyoruz.
Çağın iletişim araçları (radyo, TV, yazılı ve görsel medya, internet ve sosyal medya ağları, vb.) hayatın her anını çepeçevre kuşatmasına karşın, insanlar birbirleriyle iletişim kuramıyorlar. Neden?
İnsanoğlu sahip olduğu bu denli teknolojik imkânlarla, hemcinsiyle olan birlikteliğini, en yakınları da olsa, insanlarla iletişimini yitirdi.
Artık ne eskisi gibi aile ortamındaki sohbetlerden, ne arkadaşlar arasındaki diyaloglardan ve görüşüp konuşmanın sağladığı o sıcak atmosferden eser kaldı.
Alayı sırra kadem bastı!
Kentleşme ve endüstrileşmeyle birlikte sahip olduğumuz modern iletişim araçları da insanları birbirinden kopardı ve en yakınları bile yabancılaştırdı.
Artık eskisi gibi geleneksel topluluklar yok; birbirine duyarsız kuru kalabalıklar var!
İşin en tehlikeli tarafı da bu denli kuru kalabalıkların istenildiği şekilde kolayca yönlendirilebilmesidir.
İşte sosyal medyanın gücü ortada!
Geçmişler olsun; artık yeni nesiller, sahip oldukları değerlerin (ana-baba, aile, sokak, mahalle, toplum ve devlet) değil, sanal dünyanın çocuklarıdır.
Kıyamet kopsa, elindeki telefondan veya önündeki bilgisayardan başına kaldırıp bakmayan içine kapanık ve kendi sanal dünyalarında yaşadığını zanneden, gerçek hayattan, hayatın gerçeklerinden kopuk tipler.
Halbuki dünyanın en mükemmel bilgisayarı, en ahmak ve ebleh insanın tırnağı kesildiğinde duyduğu hissin zerresini duyamaz.
Eşya ve hadiseleri hükmü altına almak için yaratılan insanoğlu, kendi elleriyle yaptığı eşyanın esiri oldu.
Hemen her şeyin hâkimi olan medya, hunharca tüketmeye şartlandırdığı birey ve toplumları, sahip oldukları değerlerden bir bir soyutlayarak müthiş bir yalnızlığa itmiştir.
İnsanoğlunun yalnızlığı arttıkça, kitle iletişim araçlarına bağımlılığı artıyor; bize neyi ne kadar bilmemiz gerektiğini, neyi nasıl tüketeceğimizi söyleyerek, kanaat, tutum ve davranışlarımızı yönlendiriyorlar.
İnsanoğlu hak ve hakikati, yaratanını ve ne için yaratıldığını unutunca, çığırından çıkıyor ve kendini tanıyamaz hale geliyor.
Esaretten kurtulmak için ‘hürriyet, hürriyet’ diye haykırırken, bu defa hürriyetin esiri haline geliyor.
İletişim araçlarında çığır açıp, dünyaları avucuna alınca da en yakınlarına bile olan iletişimini yitiriyor ve yalnızlığın batağında debelenip duruyor.