Ağzı olan konuşuyor; iki konuda bizim milletimizin üstüne kimse yok. Bunlardan bir tanesi din, diğeri ise, siyaset konusudur.
Hadis-i şerifte, “Yahudiler 71 fırkaya ayrılmıştı; bunlardan 70’i cehenneme gidip, ancak bir fırkası kurtuldu. Hıristiyanlar da 72 fırkaya ayrıldı; 71’i cehenneme gitti. Benim ümmetim de 73 fırkaya ayrılır; bunlardan 72’si cehenneme gider, yalnız bir fırka kurtulur. Ashab-ı kiram bu bir fırkanın kimler olduğunu sorduğunda, ‘Cehennemden kurtulan fırka, benim ve ashabımın gittiği yolda gidenlerdir’ “ diye buyurulmuştur.
Hal böyleyken, siz hiç Museviliğin veya Hıristiyanlığın tartışıldığını gördünüz mü? Ama maşallah bizdeki ilahiyatçılar, milletin kafasını karıştırmak ve onları ifsat etmek için ellerinden geleni artlarına koymuyorlar.
Onların bu pespaye hallerine bakıp, dinden soğuyan ve hatta dinden çıkan bir sürü insan var.
Kendilerine sorsan, halkı aydınlattıklarını söylerler ama bir kere olsun halkın arasına girip onları ne hale soktuklarını gözlemlemezler.
Ne acıdır ki dini irşat ve tebliğ görevini de bir kısım bu gibi ‘Cehennem oduncuları’ üstlenmektedir.
Her tartışanın kafasına göre bir din olacaksa, Hz. Muhammed aleyhisselamın getirdiği asıl İslamiyet nerede?
Siyasette de aynı çıkmazdayız; köy kahvelerine varıncaya değin herkes hükümet kurup hükümet deviriyor. Okuryazar olmayan bile, siyaset konusunda kendini çarıklı erkânı harp görüyor ve siyasetin hemen her konusunda mangalda kül bırakmıyor.
Hemen herkes muhatabına bakıp eleştiriyor, kimsenin kendine baktığı yok; halbuki toplumsal kurtuluşumuz, bireysel yükselişimize bağlı, kendimize bakmamıza bağlı.
Günah keçisi aramayı bırakıp, kendimize bakmalıyız, kendimizle yüzleşmeliyiz. Kendimize ve topluma ne katkı sunduk ki muhataplarımızdan ve toplumdan bir katkı beklemeye hakkımız olsun!
Bilmeliyiz ki: Biz kendimizi değiştirmediğimiz müddetçe, Allah c.c. üzerimizdeki nimetini değiştirmeyecek. Ve yine bilmeliyiz ki biz nasılsak, öyle idare edileceğiz. Neye layıksak o şekilde. Zira bizim emirlerimiz (yöneticilerimiz) amellerimizdir.
Sorumlulara sorumluluklarını hatırlatalım; sorumluluklarını yerine getirmiyorlarsa eleştirelim ama bundan önce, bir özeleştiri yapıp kendimize bakalım. İğneyi kendimize, çuvaldızı başkasına batıralım.
Yani hesaba çekmeden ve çekilmeden, kendimizi hesaba çekelim!
Bireysel olarak bunu başardığımız an, her birimizin kapısı süpürüldüğünden, bütün bir sokak temizlenmiş olacak.
Son günlerde tartışılan milli şairimiz Mehmet Akif’in deyişiyle:
‘Ey dipdiri meyyit! ‘iki el bir baş içindir’
Davransana... eller de senin baş da senindir.
His yok, hareket yok, acı yok... leş mi kesildin?
Hayret veriyorsun bana, sen böyle değildin.
Kurtulmaya azmin neye bilmem ki süreksiz,
Kendin mi senin yoksa ümidin mi yüreksiz?’