Devlet, bölgeler arası farklılıkları hemen her şeyde dikkate alıyor ancak sıra asgari ücrete geldiğinde, sözde eşitlikçi ve sözde adaletçi davranacağı tutuyor ve yurdun her yerinde tek bir fiyat açıklıyor.
Bu ise zulüm değil de nedir?
İstanbul gibi bir metropoldeki asgari ücretin satın alma gücü ile Anadolu’nun ücra köşesindeki bir ilimizdeki satın alma gücü arasında dağlar var.
Farzımuhal asgari ücret 2000 lira oldu diyelim; bu ücreti İstanbul’da alan ve orada yaşayan kişi, resmen ve alenen açtır. Karın tokluğuna çalışmaktadır. Hele bir de ailesi, çoluk çocuğu varsa ve kirada oturuyorsa, yandı gülüm keten helva!
Türk-İş’in araştırmalarına göre, 2018 yılı eylül ayında 4 kişilik ailenin açlık sınırı 1.893 TL, yoksulluk sınırı ise 6.167 TL’dir.
Şehirlerimizde korkunç bir çarpık yapılaşma var; hele İstanbul’da insanlar sanayi tesisleriyle iç içe yaşıyorlar. Belediyeler, iskân olan yere sanayi tesisi, sanayi tesisi olan yerlere de iskân vermiş.
Sanayi tesislerimizin her biri nazarlık zaten (!); yönetmeliklere harfiyen uyuyorlar; bakanlık yetkilileri geldiğinde arıtmalarını gösteriyorlar, gittiklerinde ise zehri salıyorlar.
Gündüz gidildiğinde filtreler çalışıyor olarak zapta giriyor ama gece, ilerleyen saatlerde zehirli duman gökyüzünü kaplıyor.
İnsanlar uykudayken, yavaş yavaş öldürülüyor.
Anadolu’muzdaki şehirlerimizde yeterli iş sahası yok. Nüfus artışı malum; dolayısıyla, başta İstanbul olmak üzere, iş sahalarının olduğu büyükşehirlere sürekli göç var.
İnsanımız, Anadolu’da makul bir asgari ücretle, kıt kanaat olsa da geçinebilecek ama o ücreti alabileceği iş sahalarından mahrum.
82 ile üniversite açtık lakin buralardan mezun olan geçlerimiz iş bulamıyor.
Diplomalı işsiz insan yığınlarıyla karşı karşıyayız.
Adil devlet, üstü açığa battaniye, fakir fukaraya kömür, makarna, vb. dağıtan değil, bunları satın alabilecek iş ortamı oluşturandır.
Taşıma suyla değirmen dönmez ve tek kurşunla ava gidilmez!
Sanayi ve teknoloji seferberliği başlatmalıyız; bunun için de devlet yatırımcıyı baş tacı etmeli ve kamu imkânlarını ayağının altına sermelidir. Oysaki biz, istihdam oluşturan iş insanlarına ‘hırsız’ gözüyle baktık. Bunda, açlık sınırının altında açıklanan asgari ücretin payı yok mu zannediyorsunuz?
Zira ne demişler: Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar!
Devlet, asgari ücretliden aldığı vergiden vazgeçip, bu meblağ işçinin ücretine yansıtılmalıdır.
Ne yapıp edip, büyükşehirlere olan göçü tersine çevirmeliyiz. Zira bu işin sonu yok; özellikle İstanbul ilimiz, istiap haddini çoktan aştı ve artık patlama noktasına geldi.
Anadolu şehirleri insanca yaşanır kılınıp, cazip hale getirilmediği müddetçe, bu kısır döngü devam eder ve tüm ülkede mutsuzluk hüküm sürer.