Genç yaşlarda okuduğum, hayatımı şekillendiren kitaplardan biri de Jack London’ın “Martin Eden”idir. Kendisi beni “Hayatta her neyi başarmak istiyorsan bunu bilgi ve emekle gerçekleştirebilirsin” öğretisiyle tanıştıran ilk romandır. Genç denizci Martin Eden’in ‘yazarlık’ hayali, aynı hayali kurduğum yıllarda karşıma çıkmış, hiç beklemediğim bir motivasyon sağlamıştı bana. Nitekim benim yazarlığımın anahtarları da bilgi ve emektir. O yaşlarda kitabı bu yönden okumuş, büyük heyecan duymuştum. Alt metinlerini fark etmem yıllar sonra Nietzche ve Jack London okumaları, incelemeleri sonunda ortaya çıktı. Ki onlar da çok değerlidir.
Günde 17 saat gemilerde, zor şartlarda çalışan eğitimsiz ve yoksul bir gençtir Martin. Bir gün dövülmekten kurtardığı bir gencin zengin ailesinin üniversite öğrencisi kızı Ruth ile tanışır ve hayatı değişir. Ruth’un güzelliği bir yana, eğitimli ve kültürlü oluşundan çok etkilenir. Onun yönlendirmesiyle kitap okumaya başlar. Okudukça genişleyen dünyası başka kitapların da kapısını açar. Öyle bir noktaya gelir ki yazma isteği de filizlenir içinde bir yerlerde. Tüm bunların altında okuma ve yazma sevgisine paralel, âşık olduğu Ruth ile eğer yazar olursa sınıflarını eşitleyeceğine, onun seviyesine ulaşabileceğine inanır. Denizlerde çalışmaya devam ederken okumayı hiç bırakmadığı gibi kısa öyküler, makaleler yazmaya başlar. Bir süre sonra bunları edebiyat dergilerine gönderir. Aylarca red cevabı alır. Kimse yazdıklarını basmak istemez.
Olmak yerine sahip olmak
Sonunda bir gün dergilerden birinden ‘kabul’ cevabını almasıyla yazarlık serüveni gerçek anlamda başlar. Gel zaman git zaman ülkenin en ünlü yazarlarından biri olur. Edebi çevreler tarafından kabul görür. Artık Ruth’a kavuşması için önünde bir engel kalmamıştır. Yazardır ve zengindir. Ama anlam veremediği bir şey vardır. Uzun dönem dikkate alınmayan yeteneği, zengin ve ünlü olduktan sonra takdir görmeye başlamıştır. O çok özendiği edebiyat çevrelerindeki isimlerin entelektüel seviyeleri kendisine yetmemektedir. Bu ilk büyük hayal kırıklığı olur. Yaşadığı aydınlanmanın bedelidir bu.
Geldiği işçi sınıfında kabul gören sosyalizmi hayatı boyunca reddeder. Yaşadığı aydınlanmanın gelişimi sırasında bireyciliği keşfeder. Ruhuna uygun olanın bu olduğuna karar verir. Nietzsche’nin üstün insan mitine inanır. Ama bu süreç, derin bir mutsuzluğu da beraberinde getirir. Ünlü bir yazar olmak, sınıf atlamak, para kazanmak içindeki boşluğu doldurmamıştır. İlk öğretmeni olan ve aşkına karşılık veren Ruth bile. ‘Olmak’ yerine ‘sahip olmak’ fiilini tercih ettiğinden büyük bir ruhsal çöküntüye girer. Yine hayatını sahip olmak üzerine kurduğundan ‘anlam’ın iyileştirici etkisinden mahrum kalır. Amerikan rüyası gerçekleşir ama mutlu sonu yakalayamaz. Bana gelince, gençlikte çok özendiğim Martin’in hatasına düşmediysem bunda Erich Fromm’un “Sahip Olmak ya da Olmak” kitabının katkısı büyüktür.
Kitaba İtalyan yorumu
“Martin Eden”ı anma nedenim, bu hafta MUBİ’de izlediğim sinema versiyonuyla oldu. İtalyan yönetmen Pietro Marcello’nun çektiği film 2019 tarihli. Dünya prömiyerini 76. Venedik Film Festivali’nde yaptı. Martin’i canlandıran başrol oyuncusu Luca Marinelli, En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü kazandı. Neredeyse dünyanın her yerinde gösterildi. Türkiye’ye gelmesini de çok bekledik ama 2020 pandemi koşullarında bu mümkün olmadı. Bu nedenle onu MUBİ’de izlemek hazine bulmak gibiydi benim için. Gençlik yıllarımdaki idolüm, Nietzsche’yi okuduktan sonra farklı anlamlar yüklediğim ‘birey’, psikoloji bilgim ve eğitimimden sonra artık bambaşka bir gözle baktığım sevgili Martin üzerinden hayatımı da temize çekme fırsatım oldu.
Edebiyat uyarlamalarının sinemadaki en başarılı örneklerinden biri “Martin Eden”. Jack London’ın yarı otobiyografik romanı olan kitap, beyaz perdeye Maurizio Braucci ve Pietro Marcello tarafından uyarlandı. Luca Marinelli’yle benim hayalimde canlandırdığım Martin birbirine epey benziyor. Amerikan edebiyatının başyapıtlarından olan bu büyük romanın İtalyan yorumunda ayrı bir lezzet var. Vizyonun bahar ortasında kurak günler geçirdiği bu dönemde canı sinema çekenler için birebir. Varoluşunu sorgulamak, Fromm’u anmak, her başarının mutluluk garantili olmadığı görmek, Jack London’ı saygıyla selamlamak için iyi bir fırsat. İzlemenizi çok isterim.
İyi pazarlar.
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024