Dün sabah, “Ölmeye Yatmak diye roman yazdım, şimdi ölmemeye yatmış gibiyim, çok sıkıldım” dediği hayata, 91 yaşında gözlerini yumdu Adalet Ağaoğlu. Yaşlılığa bağlı akciğer, kalp ve son olarak çoklu organ yetmezliği nedeniyle. Cenazesi bugün memleketi Ankara’da Kocatepe Camii’nde kılınacak öğle namazına müteakiben Cebeci Asri Mezarlığı’nda Lacivert’inin yanına defnedilecek. Türk edebiyatının Kurşuni yası başlayacak
Köroğlu’nun atının nalının düştüğü, o gidince alınıp duvarına asıldığı handan adını alan, Ankara’ya 160 km mesafedeki Nallıhan’da 23 Ekim 1929’da bir kız çocuğu gelir dünyaya. Kumaş tüccarı Hafız Mustafa Sümer ile İsmet Sümer kızlarının adını Adalet koyarlar. Esnaf, o çarşıdan geçerken arkasından ‘Adalet, hürriyet, yaşasın millet’ diye marş okur, küçük kızın ayaklarını birbirine dolaştırır. İsmiyle müsemma bir hayatı olacak, ileride o adımlarını bir daha hiç şaşırmayacaktır. Daha bebek yaşta bile içine içine ağlayan, öyle ortalığı velveleye vermeyen, dik duruşlu bir kız çocuğudur Adalet. Evlerinin arkasındaki küçük tepeye kaçar sık sık. Orada kendi içine çekilir. İleride yazacağı romanların ilk kelimeleri bu yalnızlık anlarında doğar.
Ortaokul için ölüm orucu
İlkokulu Nallıhan’da bitirdikten sonra ortaokula gidebilmek için ölüm orucuna yatınca aile Ankara’ya taşınır 1938’de. Ortaokul ardından Ankara Kız Lisesi. O yıllarda katıldığı Yahya Kemal’li, Tanpınar’lı, Dıranas’lı şiir matineleri, arkadaşları arasında elden ele dolaşan Nazım şiirleriyle kelimenin kudretini fark eder. Roman denemelerine başlar. En yakın arkadaşları Leman, Sevim ve Fahire’ye gün gün tefrika eder bunları. Sonra beğenmez, yırtıp atar. Ankara’da Küçük Tiyatro kurulur o yıllarda. Temsillere, operalara gitmeye başlar. Ankara Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı’nda son sınıf öğrencisiyken 1949’da ilk tiyatro oyununu yazar. Gazetelere çeviriler, tiyatro eleştirileri. 1951’de sınavla Ankara Radyosu’na girer. İlk radyo oyununu orada kaleme alır. Kuramsal tiyatro metinleri okumaya başlar. Eline geçen her tiyatro oyununu da. Paris’e gidip oradaki oyunları takip eder, kendini tiyatroya adamıştır.
Ankara’nın ilk özel tiyatrosu
27 Mayıs darbesinde askeri yönetim altındaki Ankara Radyosu’nda sıkıntılı bir dönemden geçer. Arkadaşlarıyla birlikte bir tiyatro kurarlar. Meydan Sahnesi. Tiyatronun yönetmeni, dramaturgu, temizlikçisi, her şeyidir Adalet. Kurdukları da Ankara’nın ilk özel tiyatrosudur.
Cumhuriyet’in genç kuşak mühendislerinden, Teknik Üniversite mezunu Halim Ağaoğlu ile ‘evlenmeye karşı’ olduğu halde 15 Aralık 1954’te evlenir. Eşit ilişki kurabileceği, özgürlüğünü destekleyen 64 yıl evli kalacağı ‘diğer yarım’ dediği… Halim Bey ona ‘Kurşuni” diye hitap eder, o ise sevgili eşine “Lacivert”.
Cumhuriyetin analizini yapmak
1957’de Ankara Radyosu’ndan istifa eder. Eşi Halim Ağaoğlu ile iki yıl Amerika’da yaşarlar. Dönüşte Ankara Radyosu Kültür Yayınları Şubesi’nin başına getirilir. Daha sonra TRT’de çalışmaya başlar. Sartre Küba’yı Anlatıyor kitabını tanıtan bir programa yayınlama izni verdiği için kurum tarafından rütbe ve maaş indirimiyle cezalandırılır. 1970’de TRT’den istifa eder. Artık roman yazmaktır dileği. 1968’de katıldığı Anayasa yürüyüşü sırasında ilk romanı ‘Ölmeye Yatmak’ düşer zihninin rahmine. Cumhuriyetin analizini yapmak onu ameliyat masasına yatırmak ister bu romanda. 1 saat 20 dakikanın romanıdır bu. Doç. Aysel’in hesaplaşmasıyla geçen. 1974’te ilk öykü kitabı “Yüksek Gerilim” ile Sait Faik Hikaye Armağanı’nı alır.
Askeri tahkir ve tezyif
1976’da ‘Fikrimin İnce Gülü’ yayımlanır. Münih Sivrihisar arası bir köylü işçinin arabasıyla, bir günde geçen bir yol romanı. “Tüketim ekonomisinin kapitalizmin paramparça edip fırlatıp attığı bir insan”ı yazmıştır, “Görün ey ahali” dercesine. Bu roman yüzünden ‘devletin askeri kuvvetlerini yayın yoluyla tahkir ve tezyif ettiği gerekçesiyle hakkında 1-6 yıl hapis istemiyle İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açılır. Roman toplatılır. İki yıl süren davanın ardından aklanır.
Kadınlığın hayat bilgisi
1979’da “Bir Düğün Gecesi”, 1980’de “Yaz Sonu”, 1984’te “Üç Beş Kişi”, 1985’de “Göç Temizliği” , 1987’de “Hayır”, 1991’de “Ruh Üşümesi”, 1993’te “Romantik Bir Viyana Yazı”… Art arda gelen bir büyük külliyat. Öykü kitapları, denemeler, anı-romanlar. Bireyin varoluşu, tarihsel ve toplumsal süreçler, insanın trajik yalnızlığı, iletişimsizlik, kadın olma bilinci, cinsellik, zaman kavramıyla hesaplaşma; hepsi onun kitaplarında edebiyatın kalıpları arasına sıkışmamış farklı ve yenilikçi yapılarda söze dökülür. Darbelerle, toplumsal baskılarla ezilen halkına tercüman olur. Şifa verir. Kadınlığın hayat bilgisini çocukluğundan beri süre gelen dik duruşuyla yaşar, anlatır. Okurunun fikrinin ince gülüdür o. Yazmak da onun.
Lacivert’inin yanına defnedilecek
Son kitabı “Düşme Korkusu’nu yazdığında 89 yaşındaydı Adalet Ağaoğlu. Ailesinin romanını kaleme aldığı “Dayanışma” adlı kitabın 100 sayfasını bitirmişti. Dün sabah, “Ölmeye Yatmak diye roman yazdım, şimdi ölmemeye yatmış gibiyim, çok sıkıldım” dediği hayata gözlerini huzurla yumdu. Yaşlılığa bağlı akciğer, kalp ve son olarak çoklu organ yetmezliği nedeniyle. Türk edebiyatının altın kalemi bugün memleketi Ankara’da Kocatepe Camii’nde kılınacak öğle namazına müteakiben Cebeci Asri Mezarlığı’nda Lacivert’inin yanına defnedilecek. Türk edebiyatının Kurşuni yası başlayacak.
‘A la Adalet’
Yemek tarifi sohbetlerinden hoşlanmaz Adalet Ağaoğlu. Ama rutine binmedikçe yemek yapmayı sever. Özellikle yemek uydurmayı; bir roman bir sahne uydurur gibi. Kendinden bir şeyler katarak. Eşi Halim Ağaoğlu’nun “a la Adalet’ adını taktığı enginar yemeği meşhurdur.
‘Yalnız ona ait olmak isterim’
Feridun Andaç’ın kendisiyle yaptığı nehir söyleşi kitabında yazma sürecini şöyle anlatır: “Ben uzun bir süre yeni bir romana başlamaktan kaçarım. Çünkü başladığım anda hasta olacağımı bilirim. Dipdiri dolaşırım ama ilişkilerim değişir. Gerilimim gittikçe artar. Kafam yalnız onunla meşgul olur, aşk gibi. Yalnız ona ait olmak isterim. “
‘Sen Türkiye’nin en güzel kazasısın’
1996’da her gün yapmayı sevdiği yapmazsa sabah yüzünü yıkamamış, dişini fırçalamamış gibi hissettiği uzun yürüyüşlerinin birinde, sahilde bir araba çarpar Adalet Ağaoğlu’na. 2 yıl hastanede yatar. 14 kez ameliyat olur. Bacağı kesilmekten son anda kurtulur. O günden sonra dilediği gibi yürümekte zorlanır. Can Yücel ona ithafen “Sen Türkiye’nin en güzel kazasısın” der.
‘Cumhuriyetin içinin demokrasiyle doldurulmasını talep ediyorum’
1995 yılında Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Ödülleri’nde edebiyat dalında ödüle değer görülür. Kabul konuşmasında şöyle der: “Bu ödülü her koşul altında hâlâ direnen, direnerek evrensel zenginliğe katılacak değerde eserler yaratan Türkiye Cumhuriyeti yazarlığının bir simgesi olarak görüyorum. Bu ödülü aynı zamanda da yaratanın, fikir üretiminin, bunu dolaşıma sokmanın önündeki bütün yasal ve ahlaksal engellerin kaldırılacağına bir sözveriş olarak kabul ediyorum. Cumhuriyetin içi artık hiç gecikmeden demokrasiyle doldurulsun diyor bunu talep ediyorum”
‘Geç bile kaldın Adalet, ölüm ne zaman gelecek’
Meslek hayatım boyunca çok sayıda söyleşi yaptım Adalet Ağaoğlu ile. Sonuncusu son kitabı “Düşme Korkusu”nu yazdığı günlerde Nisan 2018’de Etiler’deki evinde gerçekleşti. Bembeyaz saçları, dudağına sürdüğü açık pembe rujuyla 90 yaşındaki bir kadının ne kadar güzel olabileceğinin resmiydi. Yürümekte zorluk çekiyordu. Ama zihni alabildiğine berraktı. Bazen kelimeler o hiç farkına varmadan defalarca tekrarlansa da dilinde, nefis Türkçesiyle her soruma cevap veriyordu. Uzun bir söyleşi yaptık. Hiç istemesem de ölüm konusuna geldi söz. Korkuyor musunuz diye sordum? Şöyle yanıtladı: “Bugünlerde insan ister istemez yattığı zaman tek düşündüğü şey ölmek oluyor. ‘Geç bile kaldın Adalet, bu ne zaman gelecek?’ diyorum. ‘Gelmedi’ diyorum. Vallahi durmadan bunu düşünüyorum.”
GÖRÜŞLER
Füruzan: ‘Onu her zaman anmamıza yetecek’
Her ölüm üzücüdür. Adalet Hanım’ınki ayrıca öyle. Arkasından çok güzel çalışmalar bıraktı. Bunlar onu her zaman anmamıza yetecektir.
Selim İleri: Başyapıtı ‘Yaz Sonu’
Adalet Ağaoğlu, çok uzun yıllardan beri aziz bir dostumdu. Edebiyatımıza her alanda büyük katkıları vardır: Oyun yazarı, roman yazarı, öykü yazarı, deneme yazarı olarak. Ama bunlar arasında benim için bir başyapıtı var: “Yaz Sonu”. Okumuş olanların bir kez daha okumasını, okumamış olanların da mutlaka okumasını, hayatı anlamasını isterim.
Genco Erkal: ‘En büyük aşkı tiyatroydu’
Yaman bir tiyatro tutkunuydu. En büyük aşkı tiyatroydu. Gençlik yollarında radyo oyunları yazdı, Franızcadan dilimize oyunlar çevirdi, yönetici olarak tiyatro eylemi içinde emek verdi, sevilen ve sürekli sahnelenen oyunları vardır. Bana sorarsanız olgunluk yıllarında yazdığı romanlarla edebiyatımıza damgasını vurmuştur. Özellikle “Bir Düğün Gecesi”, “Fikrimin İnce Gülü”, “Ölmeye Yatmak”, “Hayır” unutulmaz romanlardır. Örnek bir aydın tavrıyla ülkemizin sorunlarına her zaman duyarlı olmuş, siyasi görüşleriyle ağırlığını koymuştur. Ayrıca kadim bir dostumu kaybettiğim için çok üzgünüm.
Ahmet Ümit: ‘Bana da yol gösterdi’
Türk edebiyatının dev çınarlarından Adalet Ağaoğlu sonsuzluğa yürüdü. Bana da yol gösteren büyük bir yazardı. Kitaplarında yaşayacak. Sevgiyle, saygıyla, hayranlıkla.
Doğan Hızlan: ‘İyi bir dostu yitirdim’
İyi bir dost artık yok. Zaman zaman telefonla konuştuğum, bilgi alışverişinde bulunduğum bir arkadaşımı çok arayacağım. Edebiyatın değişik türlerinde yazıp, türünde de en iyisini vermek her edebiyatçıya nasip olmuyor. Oyundan romana, öyküden denemeye uzanan yolculuğunda Türk edebiyatına örnek eserler bıraktı. Adalet Ağaoğlu, kadın kavramından, resmî tarihe, kapitalizmin ışığında insan ilişkilerine çok değişik açıdan yaklaşmıştır. Ben romanları kadar öykülerini de severim. “Ölmeye Yatmak” ile “Bir Düğün Gecesi”ni okumadıysanız hemen alın okuyun. Çünkü eğer bu kitapları okumadıysanız Türk edebiyatının iki başyapıtını bilmiyorsunuz demektir. Onun yazdığı roman kahramanları ile mutlaka karşılaşmışımdır. Okurken karşılaşmadıklarım varsa onlarla da gelecekte karşılaşacağım demektir. Yazarın toplumsal işlevi, yazdığı kadar hayatı ile de ispatlanmalıdır. Yazarlarla, edebiyatçılarla ilgili toplumsal yürüyüşlerde her zaman öndeydi. İyi bir edebiyatçıyı ve iyi bir dostu yitirdim.
Müge İplikçi: ‘Yazdıklarıyla nice insanın zenginleşeceğine inanıyorum’
Daha gencecik bir insanken “Bir Düğün Gecesi” kitabını okuduktan sonra yazar olmama neden olan kişidir kendisi. İlk tanıştığımız zaman bunu kendisine söylediğimde gözleri ışıl ışıl olmuştu ve bana “Yazmalısın. Yazmaya devam etmelisin Müge” demişti. Dolayısıyla benim edebiyatla kurduğum bağda ve yazar olmamda çok özel bir yere sahiptir Adalet Ağaoğlu. Onun yazdıklarıyla nice insanın zenginleşeceğine inanıyorum. Bunlardan biri benim.
Ebru Nihan Celkan (Oyun yazarı): ‘Rol modelimdi’
Haberi aldığımda aklıma “Fikrimin İnce Gülü” geldi. Çok fazla insanın çok fazla farklı nesillerin hayran olduğu, onlara neredeyse Türkçenin güzelliklerini göstermiş bir yazar. Aynı zamanda her zaman toplumsal olaylara nezaketli bir şekilde duyarlı oldu. Bir kadın yazar olması çok ilham verici. Ben kendim için düşündüğümde, rol modeli olarak gördüğüm yazarlardan biriydi Adalet Ağaoğlu. Maalesef son yıllarda çok ortak değer de çıkartamıyoruz. Birçok açıdan kaybımız büyük. Edebi açıdan zaten büyük. İnsan hakları mücadelesi açısından da büyük. Ama Türkiye için ortak bir değer olması açısından da büyük. Umarım gittiği yerde mutlu olur.”
Gaye Boralıoğlu: ‘Çocukluğumdan beri hayatıma eşlik etti’
Bence Adalet Ağaoğlu, Türkiye’nin en önemli yazarlarından, en güçlü kalerimden biriydi. Çocukluğumdan beri hayatıma eşlik etti. Hayatımın büyük bir kısmını onun eserlerini okuyarak geçirdim. Galiba insan sevdiği yazarlarla bir akrabalık bağı kuruyor. Gerçekten kaybı beni çok üzdü. Büyük bir boşluk hissediyorum şu an içimde.
Faruk Duman: ‘Kendisinden çok şey öğrendik’
Romancılığın gelişmesinde, 50 kuşağının öyküde yaptığı modern, biçimsel, estetik ve toplumsal atılımların bir benzerini yaptığı için çok önemli bir yeri vardı Adalet Hanım’ın. Onun romanlarııyla birlikte deneme, günlük ve radyo oyunlarını da çok şeyler öğrenerek okuduk. Kendisinden sonraki kuşağa çok büyük katkısı olmuştur. Tanıdığımız, dostluk kurduğumuz, kendisinden çok şey öğrendiğimiz bir büyüğümüzdü.