Recai Kutan, Fikret Bila’ya 28 Şubat sürecinde yaşananları anlatırken, Necmettin Erbakan’a yönelik eleştirilere de yanıt verdi.
Necmettin Erbakan Hoca’nın en çok güvendiği isimlerden biri, belki de en başta geleni Recai Kutan’dır. O kadar ki, Erbakan Hoca ne zaman siyaset dışında kalsa partiyi Kutan’a emanet etmiştir. RP’nin kapatılmasından sonra Fazilet Partisi’nin de, onun kapatılmasıyla kurulan Saadet Partisi’nin de Genel Başkanı Recai Kutan’dır. İstanbul Teknik Üniversitesi’nde başlayan bu dostluk ve güven ilişkisi Erbakan’ın vefatına kadar sürmüştür.
Recai Kutan, siyasette devlet adamlığını hep ön planda tutan, saygın bir yere sahipti. Saadet Partisi Genel Başkanlığı’nı bıraktıktan sonra, gençliğinden beri çok emek verdiği Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi’nin (ESAM) başkanlığını yürütüyor. Siyasette ve devletteki deneyimleriyle ESAM’ın düşünce ve proje üretmesine katkıda bulunuyor.
Kutan’ın başkanlığındaki ESAM’ın son projesi yeni anayasayla ilgili. Geçtiğimiz ekim ayında gerçekleştirdikleri, “Milli Anayasa Şzrası”ndan sonra şimdi 80 sayfalık bir, “Hak ve Özgürlükler Beyannamesi” üzerinde çalışıyorlar.
Recai Kutan ve ESAM’daki çalışma arkadaşları, dün
Gaziantep’te gördüğüm manzara etkileyiciydi. Dev fuar salonunda onlarca masa, etrafında hararetle tartışan insanlar vardı. Her masada bir turuncu tişörtlü genç, ilk bakışta fark ediliyordu.
Masalar arasında dolaştım, birçoğu kendisini kaptırmış tartışıyordu. Biri eğitim sistemini eleştiriyordu. “Kardeşim” diyordu, “Şimdi parası olan çocuğunu okutacak, olmayan okutamayacak, böyle şey olur mu?” Diğeri karşılık veriyordu, “Elbette devlet okulları devam edecek, niteliği yükseltilecek ama özel okullar da olmalı, dünya böyle çözmüş bu işi...”
Masalarda değişik konular tartışılıyor.
Görüşler, masadaki turuncu tişörtlü üniversiteli genç tarafından bilgisayara yazılıyor, ancak isim kullanılmıyor. Tartışma sonrasında moderatör bir soru soruyor ve vatandaşlar da ellerindeki elektronik aygıtı kullanarak oyunu kullanıyor. Ve dev ekrana o soruyla ilgili salonun genel eğilimi yansıyor.
Yeni anayasa için, “Anayasa Platformu” böyle işliyor.
Türkiye’de ilk kez anayasa yazılmadan vatandaşın eğilimi belirleniyor. Vatandaş ilk kez yeni anayasa yapımına katılıyor.
CHP Milletvekili Rıza Türmen, TBMM Başkanı Çiçek’e Silivri’deki hasta tutukluların sorunlarını anlattı, tutuklu bulunan milletvekilleriyle ilgili tasarıda AKP ve BDP arasında anlaşmaya varılamadığını söyledi
MHP’li Faruk Bal, BDP’lilere yönelik suçlamalara dikkati çekerek, tutuklu vekillerde ayrım gerektiğini söyledi. Türmen itiraz etti. TBMM Başkanı Çiçek de ‘Murat Karayılan dağdayken aday gösterilip seçilirse ne yapacaksınız?’ dedi
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Türkiye’nin de nükleer santrallere geçmesine yönelik eleştirilerin yanıtlanmasına büyük önem veriyor. Vatandaşın kafasında kuşku kalmaması gerektiğini vurgulayan Enerji Bakanı, “nükleer enerjiden korkmak için hiçbir sebep olmadığı” görüşünü sık sık vurguladı. Nükleer santrallere yöneltilen eleştirileri dünyadan örnekler vererek yanıtladı.
İstanbul’dan küçüklerde bile var
Bakan Yıldız, dünya örnekleri verirken, nükleer santral sahibi birçok ülkenin İstanbul’dan daha az nüfusa sahip olduklarına dikkat çekti. Bu ülkeleri ve nükleer santral sayılarını şöyle açıkladı:
“İsveç’in nüfusu İstanbul’un nüfusunun üçte ikisi kadardır. Bu ülkede tam 10 adet nükleer santral var, enerjisinin yüzde 38’ini bu santrallerden sağlıyor.
İsviçre’nin nüfusu tıpkı İsveç gibi İstanbul’un nüfusundan azdır. Bu küçük ülkede de 5 nükleer santral var, enerjisinin yüzde 38’ini bunlardan sağlıyor.
Bulgaristan’ın nüfusu İstanbul’un nüfusunun yarısı kadardır, bu ülkede 2 nükleer santral var, enerjisinin yüzde 33’ünü sağlıyor.
“Mühendis olacağım” heyecanıyla İTÜ’den içeriye ilk adımını attığı gün, “abi”ler, “Hop, bir dakika, sen şöyle bir gel bakalım” deyip, bir duvar dibine çekmişler Taner Yıldız’ı...
“Söyle bakalım” demişler:
- Dev-Yol’cu musun, Mao’cu mu?
Şaşırmış Yıldız, “ikiden seçmeli” soruya:
- Eeee, deyip duraksayınca...
“Peki” demişler, anlaşıldı:
- Nerelisin?
28 Şubat’ın yargılama süreci, dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir dahil 28 emekli askerin gözaltına alınmasıyla başladı. Ankara Özel Yetkili Başsavcıvekili Hüseyin Görüşen, haklarında gözaltı kararı bulunan 3 kişinin yurtdışında oldukları için gözaltı sayısının 28 olduğunu açıkladı.
Çevik Bir’le birlikte gözaltına alınan diğer emekli subaylara bakıldığında, ilk dalganın Batı Çalışma Grubu’yla ilgili olduğu anlaşılıyor. Gözaltına alınanların ortak özelliği, Batı Çalışma Grubu’nda görev almış olmaları.
Daha önce başlatılan ve davaya dönüşen soruşturmalarda görüldüğü gibi 28 Şubat soruşturmasının genişleyerek devam edeceğini tahmin etmek zor değil.
Darbeleri araştırma komisyonu
Yargıda devam eden dava ve soruşturmalara paralel olarak TBMM’de demokrasiye müdahale niteliğindeki bütün girişimleri araştırmak üzere bir komisyon kurulması, bu sürecin arkasında güçlü bir parlamento desteğinin bulunduğunu gösteriyor.
İktidar ve muhalefet partilerinin önerileri birleştirilerek kurulan komisyonun adı çok geniş kapsamlı bir araştırma yapılacağına da işaret ediyor:
PKK’nın ve dolayısıyla BDP’nin Suriye’deki olaylardan beklediği sonuç, Kuzey Suriye’de bir “Özerk Kürt Bölgesi”nin ortaya çıkmasıdır.
BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, Taraf’ta Neşe Düzel’le yaptığı söyleşide, Türkiye’yi (Güneydoğu’yu) şimdilik dışarıda bırakarak büyük Kürdistan sınırını şöyle çiziyor:
“Türkiye’yi dahil ederek konuşmuyorum ama... Yüzyıl önce İngiltere’nin öncülüğünde zoraki dayatmayla, cetvelle çizilen sınırlar, bugün çatlamış durumda. Bugün artık bağımsızlığını ilk fırsatta ilan edebilecek bir Irak Kürdistan’ı var. Suriye’de özerk bir Kürdistan oluşması imkânı var... Irak üçe bölünürse sınırlar yeniden çizilecek demektir. Suriye’de bir Kürdistan bölgesi resmiyet kazanabilir. Sahip olduğu siyasi statü ve haklar, ayrı bir konu ama şu anda zaten İran’da bir Kürdistan eyaleti var. Sonuç olarak neredeyse Iğdır’dan Hatay’a kadar, Türkiye’nin tüm güney sınırları resmi olarak Kürdistan olacak.”
Geriye kalıyor dördüncü parça
Demirtaş, bu öngörüsüyle “Büyük Kürdistan” projesinin, “üç parçası”nı bir araya getirmiş oluyor; geriye kalıyor “dördüncü” parça...
Dördüncü parça, Türkiye’nin Güneydoğu’su...
“Annem abime hasret gitti” dedi Prof. Dr. Ali Haberal: “Hep abimi sayıklıyordu. En son sabah, ‘Mehmet geldi, Mehmet geldi’ diyordu. Sanıyorum halüsinasyon görüyordu.”
CHP Zonguldak Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Hebaral, annesinin ancak cenazesine gelebildi. Annesini ölmeden son bir kez göremedi. Oysa, Deniz Baykal’ın ricası ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da olumlu bakmasıyla, bir yasa teklifi verilmişti Meclis’e...
Genel Kurul’da görüşülmesi için Meclis Danışma Kurulu’nun öne alma kararı bekleniyordu.
Böyle bir karar çıkmadı.
Oysa CHP’nin bu konuyu Meclis Danışma Kurulu’nda takip etmesi gerekirdi.
CHP, bu teklifin görüşülmesi için Danışma Kurulu’nda bir öneri getirmemiş.
Teklif, 16 Ocak 2012 tarihinde Meclis Genel Kurulu’nda görüşme sırasına girmesine karşın, bu tarihten sonra yapılan Danışma Kurulu toplantılarında CHP, faili meçhullerin araştırılması ve Hrant Dink cinayeti konularını gündeme getirmiş ama bu yasa teklifiyle ilgili bir öneride bulunmamış.