Davetiye bastırmaya gerek yok.
Yazarsın sınıfın tahtasına:
“Sen kocaman çöllerde bir kalabalık gibisin,
Kocaman denizlerde ender bir balık gibisin.
Bir ısıtır, bir üşütür, bir ağlatır, bir güldürür;
Sen hem bir hastalık hem de sağlık gibisin.
Edebiyat dersinde Özdemir Asaf’ın bu şiirini okurken göz göze geldik ve o an birbirimizi sevdik.
Ben Leyla...
Ben de Kemal.
19 Mayıs Cumartesi günü evleniyoruz.
Bütün sınıf arkadaşlarımız davetlidir.”
* * *
Okulun bahçesine sıralar konur.
Müzik Kolu şarkı, türkü faslını halleder.
Diğer öğrenciler annelerine pasta, kurabiye yaptırır.
Kantinci de “kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez” deyip, meyve sularını ikram eder.
Edebiyat öğretmeni gelin kızımızın, Müdür Bey damat beyin şahidi olur.
Tamam işte.
Oldu da bitti maşallah!
Ha.
Bu arada Milli Eğitim Bakanı da uzaylı değil ya. . .
O da öğrencilerine, üzerine “Sayın Başbakanımızın talimatı gereği en az üç çocuk yapın” notu iliştirilmiş, bir çeyrek altın gönderir mutlaka!
Tam bunları yazarken Ömer Dinçer’in açıklaması geldi Anadolu Ajansı’ndan.
Ortaöğretim kurumları yönetmeliğinde yapılacak değişiklikler, meğerse henüz bir taslakmış.
Görüşleri alınmak üzere “paydaşlara” yollanmış.
O paydaşlar kimlerse, onlar basına sızdırmış.
Basın da “halt edip” yazmış.
Bakan Bey hem paydaşlara, hem basına verip, veriştirirken; “Taslak benim haberim olmadan gönderilmiş” demeyi de ihmal etmiyor.
Anlayacağınız.
Herkes suçlu.
Bir tek kendisi masum!
* * *
Masum çünkü haberi yok.
İyi de.
Sormazlar mı, “Madem bakanlıkta olan bitenden haberin yok, orada ne işin var?” diye.
Neyse.
Gelelim asıl meseleye.
Leyla ile Kemal’in 19 Mayıs’ta düğünü olacak mı, olmayacak mı?
Aklın yolu