Biz Ege yollarında koştururken ve görüp, dinlediklerimizi yazarken; İsrail de Gazze’ye füze üstüne füze yağdırıyordu.
Çöken binalar.
Ölen insanlar.
Hele çocuklar.
Can dayanmazdı olanlara.
Dayanmadı da.
Dışişleri Bakanı Ahmet Duvudoğlu Gazze’de tanık olduğu dram karşısında, tutamadı kendini, ağladı.
Bu arada aklımı kurcalayan bir şey vardı:
Son İsrail saldırısı neden başlamıştı? İlk bombayı kim atmıştı?
Sağ olsun, Mehmet Tezkan geçen gün bu soruları gündeme getirdi.
Cevap belliydi.
İlk füzeyi Hamas göndermişti.
Hayret.
İsrail’in böyle bir fırsatı ganimet sayacağını herkesten iyi onların bilmesi gerekmez miydi?
Ve pardon...
Hamas’ı yönetenler, kendi insanlarının başına gelecek felâketin büyüklüğünü düşünemeyecek kadar salak mı?
Yoksa...
Niyetleri mi başka?
Mehmet Tezkan da sormuş:
“Hamas bu füzeyi niye gönderdi?”
Sonra da demiş ki:
“Niyetleri, Türkiye’yi de Mısır’ı da işin içine çekmek olmasın!”
Eğer Başbakan Erdoğan’ın, Hamas üzerinde zerre kadar etkisi varsa, bu adamları ciddi biçimde uyarmalı.
Aynı haltı bir daha yerlerse, bir tokat da bizden yiyeceklerini, açıkça anlatmalı.
İsrail’in ne mal olduğu malum.
Hamas’ın gücü varsa, “Ya Allah” deyip, İsrail’i yerle bir etsin.
Kılım kıpırdamaz.
Cesareti varsa, gitsin; “Yahu böyle zalimlik olur mu?” diye Netanyahu’nun yakasına yapışıp, istediği cezayı kessin.
Umurumda olmaz.
Fakat çoğu, İsrail’in savuma sistemleri ile zaten havada yok edilen üç-beş füze atıp, dünyayı yangın yerine çevirdikten sonra; çöken binaların, ölü bedenleri kucakta taşınan çocukların arkasına saklanmak...
Yok.
Bunun adı neyse, siz koyun ama...
Adam olan, insan olan bunu yapmaz.
Var mı, yok mu ?
Büro Emekçileri Sendikası İzmir Şubesi Başkanı Ramis Sağlam’ın iddiası, en azından iktidarın iddiası ile çeliştiği için önemli:
“Geçtiğimiz yaz aylarında kadınların etek boyundan dekoltesine yönelik uyarılar yapmak, kadın çalışanları gurur kırıcı bir durumla yüz yüze bırakmak yaygınlaştı. TÜİK İzmir Bölge Müdürlüğü’nde ayyuka çıkan bu durum Karşıyaka Adliyesi ile devam etti. Şu anda pek çok arkadaşımızdan bu yönde şikayetler alıyoruz. İnsanların yaşam kültürüne müdahale ediliyor. Uyarıyı yapanlar bunu özellikle yazılı olarak yapmıyor. Kamuoyuyla paylaşılacağından, teşhir olacaklarından korkuyorlar.”
Kurum adı verilerek yapılan bu açıklamaya yanıt verildiğini, henüz duymadım.
Adı geçen kurumların yetkilileri veya en doğrusu hepsinin amiri konumundaki İzmir Valisi, çıkıp “Yok böyle bir şey” demeli.
Baskı yok.
Psikolojik taciz yok.
Duygusal saldırı yok.
“Mobbing” yani “bezdiri” yok.
Ama o zaman, ya biri çıkar da, örneğin cep telefonunun kamerası ile kayıt altına aldığı bir olayı yayınlarsa?
Süregelen sessizliğin altındaki endişe bu mu acaba?