Feyzi Hepşenkal

Feyzi Hepşenkal

feyzihepsenkal@mynet.com

Tüm Yazıları


İzmir İl Sağlık Müdürü Mehmet Özkan’ı, İzmir’de iki “ruh sağlığı merkezi” kurulması için gösterdiği çabadan ötürü, cidden ve yürekten kutluyorum.
Ama hazır yola çıkılmışken...
Adına ister “rica”, ister “uyarı” deyin; demem o ki:
İki tane az.
İki ruh sağlığı merkezi, söyleyin, kime yeter?
İzmir’in her ilçesine bir “ruh sağlığı merkezi” kurulmalı.
Ve hatta imkân olsa da...
Her mahallede böyle bir merkez olsa.
İnanın abartmıyorum.
Çünkü buna ihtiyaç var.
Dahası iddia ediyorum:
Şöyle ciddi ve kapsamlı tarama yapılsa, ruh sağlığından yana sorunu olanların sayısı, en kötümser tahminleri bile aşar.
* * *
Bakmayın siz...
Bizim insanımız gayretlidir.
Durumu ne denli vahim olursa olsun, çektiği sıkıntıyı dışa vurmaz.
Yaşadığı bunalımı sağa sola çaktırmaz.
“Kan” kusar fakat “kızılcık şerbeti” içmiş gibi yapar.
Dahası en kötü hastalığa razıdır da, kendisine “ruh sağlığı bozuk” denmesine asla katlanamaz.
Evet.
İnsanların bir kısmı bu durumu kendine kondurmaz ama “ruh sağlığı bozuk” olan birine de “deli” gözüyle bakar!
* * *
Aslında delilik iyidir be.
Kimin, ne hali varsa görsün, sen bak keyfine!
* * *
Delilik iyidir de “bozulmuş ruh sağlığı” kötüdür.
Çünkü kötümserlik çöker insanın üzerine.
Yediğinden, içtiğinden tat almazsın.
Göğsün daralır.
Yüreğin sıkışır.
Başın döner.
Miden bulanır.
Ve daha ne biçimsiz işlerle cebelleşir, durursun.
* * *
Onun için biri Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde açılacak olan, diğeri için Karabağlar’da yer aranan ruh sağlığı merkezleri; eminim çok kişinin derdine derman olacaktır.
Ne var ki...
İki tane yetmez.
Hedef her ilçeye, mümkünse her mahalleye bir “ruh sağlığı merkezi” açmak olmalıdır.


19 yaş

Haberin Devamı

Ben de 19 yaşında olmanın, insan ruhu ve zihninde yarattığı heyecanları yaşadım. Kimi devlet büyüklerine, önemsediğim insanlara sevgi mesajları yolladım.
O zamanlar yazıp, çizdiklerime bakınca “Vay be amma da abartmışım” dediğim şeyler yok değil.
Ne var ki bunların hiçbiri, örneğin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün 19 yaşındayken, Necip Fazıl Kısakürek‘e gönderdiği şu telgrafa benzemiyor:
“İslam davasının zerre tavizsiz müdafii Üstadımıza İslam davasının agora meydanlarına sağırların kulağını patlatacak gür seslilikte aksiyoneri Büyük Doğu Gençliğinin ruh gıdası mecmuanızı tekrar çıkarışınızdan dolayı size minnettarlıklarımızı arz eder, hangi şartlar altında olursa olsun, hal neyi icap ettirirse ettirsin, yüzde yüz emrinizde olduğumuzu bildirir hürmetlerimizi sunarız. Gün doğmuş gün bitmiş ebet bizimdir.”
Merak ediyorum.
Acaba Sayın Cumhurbaşkanı, şimdi bu satırları okuduğunda, özellikle de “her koşulda yüzde yüz emre amade” olma faslı hakkında ne düşünüyor?

Tek karelik Mona Lisa!

İki tane yetmez