“Bu mekanizma, özellikle kriz anlarında bölgedeki olağanüstü gelişmeler anında bir araya gelen bir mekanizma.” Dışişleri Bakanı Hakan Fidan bu cümleyi Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen es-Safedi ile ortak basın toplantısında kullandı. Çünkü 2019’da yapılan üçlü formattaki yani Dışişleri ve Savunma bakanlarıyla, istihbarat başkanlarının katılımıyla yapılan toplantının da temel gündemi tıpkı bugünkü gibi Suriye’ydi.
Fidan basın toplantısında iki temel konu üzerinde durdu. Birincisi Suriye’nin yeniden inşası, kalkındırılması ve temel problemlerine çözüm, ikincisi de DAEŞ’e karşı bölge ülkelerinin yapabilecekleriydi. “Müslüman toplumlar için bir zehir” olarak tanımladığı örgütün Suriye’deki yeni ortamdan yararlanmaya çalışabileceğini belirten Fidan, buna karşı atılabilecek ortak adımların taktik ve stratejik alanda ele alındığını ifade etti.
Bu sözlerden yola çıkarak yaptığım görüşmelerde, Bakan Fidan’ın bir süredir ikili ve çok taraflı birçok toplantıda işlediği “bölgesel sorunlara bölgesel çözümler” yaklaşımı çerçevesinde muhataplarıyla bir “Suriye’nin komşuları toplantısı” konusunu çalıştığını öğrendim. Öncelikle bu yaklaşımı biraz açalım. Fidan bölge ülkelerinin sorunlarını kendi aralarında çözmeleri halinde hiçbir ülkenin üçüncü aktörleri bölgeye “davet etmesine” gerek kalmayacağını savunuyor. Böylece bölge dışı ülkelerin kendilerine bir “meşru gerekçe” oluşturarak sorunlara müdahil olamayacağını belirtiyor. DAEŞ de Suriye-Irak topraklarında kendine alan bulmuş bir bölge sorunu. Dolayısıyla DAEŞ’e ya da bölgedeki bir başka güvenlik tehdidine karşı çözüm de, dayanışma da, istihbarat paylaşımı da bölge ülkeleri tarafından geliştirilmeli. Fidan’ın bu yaklaşımının en yakın örneği İran ve Rusya’nın Esad’ın davetiyle, ABD’nin DAEŞ tehdidini gerekçe göstererek Suriye topraklarında varlık göstermesi.
Suriye’nin komşuları toplantısının Türkiye’nin mi yoksa başka bir komşu ülkenin mi ev sahipliğinde ve ne zaman gerçekleştirileceği henüz tam olarak netleşmese de “çok gecikmeden” yapılacağı ifade ediliyor. Suriye’nin İsrail haricindeki komşuları Türkiye, Lübnan, Irak ve Ürdün’ün katılacağı toplantıda Suriye’nin ekonomik, insani ve terörle mücadele gibi temel alanlardaki sorunlarına “bölgesel çözüm” geliştirilmesi ele alınacak. Bakan Fidan’ın CNN Türk televizyonunda katıldığı yayında da, Türkiye, Ürdün, Irak, Mısır, Lübnan ve Batı ülkelerinde yer alan Suriyelilerin geri dönmesi için ülkedeki yeniden yapılanma faaliyetlerinin bir an önce başlaması gerektiğini vurguladığını belirtelim.
‘Sembolizmle kaybedecek vakit yok’
Suriye başlığında özellikle muhalefet cephesinden kamuoyuna yansıtılan, sosyal medyada da karşılık bulduğu görülen bir başka konu ise yeni yönetimin ilk dış temaslarını yapmak için Körfez Bölgesi ülkelerini tercih etmesi. En kaba haliyle “Siz kalkıp ilk giden oldunuz ama bakın onlar başkalarını tercih etti” şeklinde ifade edilebilecek bir eleştiri dile getiriliyor. Diplomatik kaynaklar, Suriye’nin yeni yönetimi tarafından Suudi Arabistan, BAE ve Ürdün’e Dışişleri, Savunma ve istihbarat başkanı düzeyinde gerçekleştirilen ziyaretlerin, Türkiye tarafından “önceliğin özellikle bu ülkelere verilmesi gerektiği” yönünde teşvik edildiğini belirtiyor. “Suriye’nin sembolik şeylerle kaybedecek vakti yok” ifadesini kullanan konuya yakın kaynak, “Türkiye ile Suriye’nin yeni yönetiminin ele almadığı ya da alamadığı konu yok. Türkiye’den daha yakın iş birliği içinde olduğu ülke yok. Ancak diğer ülkelerle ilişkisini birçok açıdan geliştirmek zorunda” değerlendirmesini yaptı.
Başta BAE ve Suudi Arabistan olmak üzere Arap ülkelerinin Suriye’deki yeni yönetimine ilişkin endişelerinden en önemlisinin “devrim ihraç etmeye çalışan bir hareket olmaya dönüşmesi” olduğu biliniyor. Söz konusu ülkelerin hareket noktasını da İran deneyimi oluşturuyor.