Kanıtlanmaya çalışılan darbe teşebbüsleri için yıllardır süren davalar var. Yüzlerce insan yargılanıyor. Çoğu tutuklu.
Diğer yanda bir başka darbe teşebbüsü var ki, hani derler ya “tabak gibi” veya “kabak gibi” orta yerde duruyor.
Yakın zamana kadar Genelkurmay Başkanlığı’nın internet sitesinde de duruyordu da, “demokratikleşme adına” kaldırdılar sonunda!
Tarihe “e-muhtıra” olarak geçen ve Türkiye’nin siyasi kaderini etkileyen bu eylemin “bir numaralı” şüphelisi ise malum.
Dahası malumu bizzat kendisi ilan ederek “Bildiriyi bizzat ben yazdım” diye açıklama yaptı.
Ve bugüne kadar sadece iktidar suskun kaldı ama onların dışında Genelkurmay eski Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın “neden sorgulanmadığını” gündeme getirmeyen kalmadı.
Nihayet, bir haber.
28 Şubat süreci ile ilgili soruşturma yürüten Ankara Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı, 27 Nisan 2007’e yaşanan olay nedeniyle yapılan “suç duyurularını” dikkate alarak ayrı bir soruşturma başlattı.
Eh yani.
Zahmet oldu!
* * *
Oysa yakın tarihin “en gizemli” dönemini oluşturuyor 2007 yılında yaşananlar.
Özellikle de e-muhtıranın yayımlanmasından sonra olanlar!
Önce şu meşhur ve meşum Dolmabahçe buluşması.
Yaşar Büyükanıt ile Recep Tayyip Erdoğan arasındaki “mezara gidecek sır” acaba ne?
Nutuk atmak kolay.
Hani gizli saklı hiçbir şey kalmayacaktı?
Cumhurbaşkanı seçim sürecindeki “367 oy krizi” her yönüyle çok ciddi bir durum.
İddia çok.
İki ucu keskin bıçak hâlâ sallanıyor havada.
Abdullah Gül’e “oy vermemesi” için kimlere baskı yapıldı?
Abdullah Gül’e “oy vermesi” için kimler tehdit edildi, kimlere rüşvet verildi?
Araştırın hadi.
* * *
En mühim mesele ise DYP ile ANAP’ın Demokrat Parti çatısı altında “tam birleşecek” iken, bu ortaklığın son anda “nasıl berhava edildiğidir” aslında.
Ne oldu?
Kimler devreye girdi?
Mehmet Ağar’ın yan çizmesinin sebebi neydi?
Sor sorabildiğin kadar.
Fakat kimse boş heveslere kapılmasın.
Hüküm çoktan verilmiş ve bu sorular “cevapsız kalmaya” mahkûm edilmiştir!
Tek karelik sohbet!
Einstein’la ölümüne yakın yapılan, kütüphanelerin tozlu raflarından çıkarılıp günümüze tekrar hatırlanması gereken bir sohbet.
-Dünya neden kaoslar silsilesi yaşıyor?
Dünya kaosları kötü kişiler ve kararlardan dolayı değil olanları durup seyreden ve onlara ses çıkarmayanlar yüzünden yaşıyor.
-Dünya nereye gidiyor?
3. Dünya Savaşı doğal kaynak eksikliğinden çıkacaktır. O savaşta hangi silahların kullanılacağını bilmiyorum ama 4. Dünya Savaşı’nda taş ve sopalar olacağını biliyorum.
-Siz atomu keşfettiniz, Hiroşima ve Nagazaki’nin tepesinde atom bombası patlattılar. Ne düşünüyorsunuz?
Her savaş insanlığın ilerlemesini engelleyen kötülük zinrine bir halka ekler. Ben atomu insanlığın yararı için keşfettim. Ama insanlar atomla birbirlerini öldürüyorlar. Böyle olacağını bilseydim bir ayakkabı takipçisi olurdum.
-Başarının formülü nedir?
A=X+Y+Z (A:Başarı, X: Çalışmak, Y: Çalıştığı konuyu oyun gibi görmek, Z: Konuşmak yerine üretmek)
-Bilimin en son ulaşabileceği nokta ne olmalı?
Dünyada tek bir çocuk dahi mutsuz olduğu sürece, büyük icatlar ve ilerlemeler yoktur.
-Ne zaman dünyanın sırrına ereceğiz?
Bir kum tanesinin sırrını çözmeyi başarsaydık, bütün dünyanın sırrını öğrenmiş olurduk.
-Bir ülkenin geleceği neye bağlıdır?
O ülke insanlarının göreceği eğitime bağlıdır.Eğitimse insanın okulda öğrendiği herşey, unuttuğunda arta kalandır.
-Dünya aptallarla dolu diyorsunuz.Aptalın tanımı nedir?
Aynı şeyi defalarca yapıp farklı bir sonuç almayı uman kişi. Aptallarla dolu bir dünya çekilmezdir; çünkü dahiliğin mutlak bir sınırı vardır, aptallığın asla.
-Sizin zarıf bir insan olmadığınızdan bahsediyorlar..
Yüksek ruhlar, her zaman sıradan akılların şiddetli muhalefetleriyle karşılaşırlar. Eğer bilim adamı olarak gerçeği açıklamak istiyorsan, zarafeti terziye bırakmalısın. Diğer yandan şunu da söylemeliyim ki bu dünyada beni birkaç kişi anladı, onlar da yanlış anladı.
-Tüm dünyaya tek bir mesaj vermek isteseniz o mesaj ne olurdu?
Yeryüzündeki şartların düzelmesi, sadece bilimsel buluşlara değil, çok ahlaklı bir yaşama düzeninin gerçekleşmesine bağlıdır.