Hayatta her şey paradan mı ibaret?
Sorunun cevabı...
Kimi için, evet.
Kimi için de, hayır.
Örnekse...
Roberto Carlos ile Eto’o “evet” dediler çuvalla paraya, dünyanın bir ucuna, Süleyman Kerimov’un takımı Anzhi’ye gittiler.
Jose Mourinho ise aynı yerden gelen, üstelik futbol tarihinin gelmiş geçmiş en çılgın teklifine “hayır” diyerek, yıllık 25 milyon Avro’yu elinin tersiyle itti.
Belki bu durum biraz da, zaman ve zemin meselesi.
Hani derler ya...
“Son kesti.”
“Evet” diyenler, yaşamlarının “son volisini” böylece vurmak istediler.
* * *
Diğer yanda henüz işin başında olanlar var.
Şans gülmüş yüzlerine.
Şan, şöhret, para sahibi olmuşlar.
Hatta “ünlü golcü” gibi sıfatlar takılmış, isimlerinin önüne, ardına.
Örnekse...
Sercan Yıldırım.
Galatasaray’a transfer olunca manşetler aynen öyle atıldı:
“Ünlü golcü Cimbom’da”
Oysa...
“Golcü” dediğin “gol” atar.
Ya Sercan gol krallığında kaçıncı olmuş geçen sezon?
* * *
Listeye baktım:
Fenerbahçe’den Alex 28 gol, Trabzon’dan Burak 19 gol, yine Fener’den Niang 15 gol, Karabük’ten Emenike 14 gol, Antalya’dan Necati 13 gol, yine Trabzon’dan Umut 13 gol, yine Trabzon’dan Coelho 12 gol, Manisa’dan Simpson 12 gol, Gaziantep’ten Olcan 12 gol...
Daha sonra 22 futbolcu var yedi, sekiz, dokuz, on gol atan.
Ve Sercan onların ardından geliyor ki, sıralamadaki yerini varın, siz hesaplayın!
Ama ve yine de...
“Ünlü golcü” Sercan işte.
Bereket yaşı ufak hâlâ.
5 Nisan 1990 doğumlu olduğuna göre, henüz 21 yaşında.
Yani...
Taşıdığı unvanın, aldığı ve alacağı milyon dolarların hakkını vermek ve “Hayatta her şey paradan mı ibaret?” sorusuna “Hayır” diyebilmek için, önünde çok ciddi bir fırsat var.
Bugün “futbol” yazdım ucundan, kenarından.
Çünkü tarihimizin “en tuhaf sezonu” hafta sonu başladı.
Biraz merak, biraz endişe ve her şeye rağmen heyecanla izleyeceğim olacakları.
Özellikle de, Sercan’ı.
Başbakan, Erdoğan olsaydı...
Tarihi bir film gibi geri sarmak mümkün olsa da, 12 Eylül 1980’de başbakanlık koltuğunda Recep Tayyip Erdoğan otursa meselâÖ
Ne olurdu acaba?
Gerçekten merak ediyor insan.
Erdoğan ne yapardı?
Kapısına gelen askerlere direnir miydi yoksa o da “Valizimi hazırla Emine Hanım” mı derdi?
Bilemem.
Sadece ben değil, sanmam ki Recep Tayyip Erdoğan da bilebilsin bu sorunun cevabını.
Şaka değil.
31 yıl öncesinden söz ediyoruz.
En basitinden, tek kanaldan siyah beyaz yayın yapan bir televizyon vardı o zaman.
Radyo desen ha keza.
Bugünkü gibi her yerden ve her telden çalan radyo istasyonlarını ara ki bulasın.
Velhasıl darbe yapmak pek kolaydı.
TRT’yi ele geçirdin mi, işin yüzde ellisi tamamdı.
Ayrıca AB falan yoktu.
ABD desen, zaten darbe tezgâhının baş mimarıydı.
Demem o ki, hepimiz hata yapıyoruz bazen.
Bir olayı ve/veya kişileri yargılarken “dönemin koşullarını” unutuyoruz.
Tek karelik kortej!