Ne sorsam cevap aynı: Yok! Ama adamlar öylesine tatlı konuşup öyle hal yoluna gidiyorlar ki, kızmanın da imkanı yok.
Üstelik bütün bu “yok”ların hep çözümünü üretiyorlar; inanılmayacak hızda çaylar söyleniyor, iki sohbet arasında fatura da bulunuyor, ikinci bardak çayda ilaç da geliyor...
Ruhu bozulmuşlar içinBence Van gezisi, bizim gibi bozulmuş ruhlara birebir. Orada beklemeyi, her şeyi “hemen” yapamamayı, “yok”u; bütün olumsuzluklara karşın güler yüzlü olmak gerekliliğini öğreniyor insan. Üç günlük gezi, aslında hızlandırılmış bir eğitim tadında geçiyor.
Hoşap Kalesi’ni gezdim; ağzım gördüğüm güzellikler karşısında kapanmadı. Buna karşın her yer çöp. İnsanlar ne bulduysa savurmuş. Aklınıza gelen her şey, poşetli veya poşetsiz olarak yerlerde.
Kale sonrası köye inip halkla sohbet ettim. O kadar iyiler, o kadar yüce gönüllüler ki; “Buraları neden temizlemiyor gençleriniz, neden daha iyi koşullarda yaşamak için çaba sarf etmiyorlar?” demek istedim; onların güler yüzleri karşısında nutkum tutuldu. O adını hatırlamadığım kitabın ilk cümlesi aklıma geldi: “Ortadoğu; insanların oturup bir şeylerin olmasını bekledikleri yer!”
Çay evleri çok popülerVan; Urartular, İskitler, Medler, Persler, Partlar ve Bizanslıların egemenliğinde kaldı. 7’nci yüzyıldan itibaren uzun süre Ermenilerin en yoğun yaşadığı bölge oldu. Hatta civar “Ermeniye” ismiyle anıldı; bölgeyi vali olarak atanan Ermeni prensler idare etti. Abbasi halifesi Muktedir, Prens Gagik’e ilk kez “krallık” unvanı vererek taç giydirdi. 1064’te Sultan Alparslan’ın oğlu Melikşah tarafından fethedildi.
Çok şaşaalı günler gören, çok debdebeli krallara ev sahibi olan şehir, yıllarca uyuduktan sonra, şimdilerde biraz biraz kendini toparlıyor. Üniversiteyle biraz canlanmış, tiyatro ve sinemalarıyla sosyal hayatı yeniden oluşmaya başlamış. Sadece erkeklerin oturduğu çay evlerinden başka, erkek ve kadınların birlikte oturabilecekleri yerler açılmış. Şık lokantalar birer ikişer boy göstermeye başlamış.
Bir de şu işsizlik problemi çözülse, bir de sınır ticareti yolu açılsa; o zaman demeyin siz Van’ın keyfine.
İşte gölün rengi o zaman değişir asıl. Hayat neşesi her yanı sardıkça; işte o zaman Van’ın “one”lığı yerine gelir!
Nasıl gidilir?
En güzeli uçakla. İstanbul-Van aktarmasız uçuşlarda iki saat sürüyor. Özel havayollarının da seferleri var; üstelik İstanbul dışındaki illerden de Van'a uçmak mümkün. Sadece gezide arabaya ihtiyacınız olacak. Mümkünse bir araç kiralama opsiyonunu gözden geçirin.
Nerede kalınır?
Büyük Urartu Oteli: Şehir merkezinde. “Nasıl?” derseniz, “eh işte” derim. Dört yıldızlı ama bence iki yıldızı zor alır. Kahvaltısı mükemmel, personeli çok güler yüzlü.
Tel: (0432) 212 06 60
Grand Çağ Oteli: İki yıldızlı, iki kişi kahvaltı dahil 70 YTL. Tel: (0432) 214 57 13, www.grandcag.com.tr
Merit Otel: Van Gölü kenarında. İki kişi, kahvaltı dahil 140 YTL. Merkeze 11, havaalanına 6 km. mesafede. Tel: (0432) 312 30 60, www.meritsahmaranotel.com
Ne yapılır?
Geziye güzel bir kahvaltıyla başlayın. Ben “Bak Hele Bak”a gittim, çok beğendim.
Van Kalesi MÖ 855 yılında, Urartu Kralı
I. Sardur tarafından yaptırılmış. Çok görkemli. Bir de perşembe günü orada olursanız, genç kızların “O yanım keçe, bu yanım keçe; elime helal süt emmiş bir vali geçe” diye hayırlı izdivaç dileklerini duyabilirsiniz.
Müze kapalı.
Ben sadece bahçesini gezdim. Edindiğim izlenim, müzenin girişimci bir ruh tarafından idare edilmediği. Müzeleri
ve müzeciliği çok seven,
aydınlık suratlı gençler bulmak çok mu zor?
Çarşıyı, özellikle de Peynirciler Çarşısı’nı gezin.
Bal almak isterseniz, Balcı Behçet en doğru adres.
Atasoy Gümüş’te “savat gümüş işçiliği” yöntemiyle yapılan takılar çok ilginç.
Gene alışveriş meraklıları halı ve kilimlerle biraz ilgilenebilir.
Van kedisi görmek için Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nin “Kedi Evi”ne gidebilirsiniz.
Göl ya da yöre halkının söylediği şekliyle “deniz” muhteşem. Bol bol seyredin.
Kaya Çelebi ve Hüsrev Paşa camileri ziyaret edilebilecek yerler.
Muradiye Şelalesi çok etkileyici. Bendi Mahi Çayı’nda; şehre bir saatlik uzaklıkta. Maalesef bu yıl suyu çok az.
Şelale yakınlarındaki “Şeytan Köprüsü”nü görün.
Hoşap Kalesi enfes. Şimdi restorasyon nedeniyle kapalı. Jandarmaya rica ederseniz belki kapıyı açarlar.
Çavuştepe Kalesi’ne gidin, Urartuca bilen bekçi Mehmet Kuşman’ı tanıyın. Ben tanıyamadım maalesef, seyahatteymiş.
Akdamar için insan söyleyecek laf bulamıyor.
Hem ada hem kilise muhteşem.
O taş işçiliği, o kabartmalar,
o manzara... Gevaş’tan motor kalkıyor. Yeteri kadar müşteri yoksa, gidiş-dönüş 50 YTL.
Ne yenir?
Kebaplardan başka, gölden çıkan inci kefalini tatmanızı öneririm. Merkezdeki Besse Restaurant’ı deneyebilirsiniz. Ayrıca Gevaş'taki Anzaf Et Lokantası'nı da deneyebilirsiniz; sadece et yemekleri var. Tabii, en güzelini en sona bıraktım, kahvaltı. Aslında “Van Kahvaltısı” deyince, bambaşka şeyler yiyeceğinizi hayal etmeyin; çoğu bildiğimiz kahvaltılık çeşitleri. Arada “kavut”, “mırtoa”, “otlu peynir” gibi değişik şeyler var. Bir de “cacık” dedikleri ama bizim cacıkla ilgisi olmayan çok güzel bir şey. Kahvaltının hoşluğu, küçük tabaklarla hepsinin önünüzde olması. Bir de pide olayı; inanın noktayı koymak çok zor!