Milliyet’in benden önceki gezi yazarlarından Azer Bortaçina hâlâ sıkı bir gezgin. Marmaris’e yerleşti; adım adım Türkiye’yi dolaşmaya devam ediyor.
Her Marmaris seyahatimde kendisine bir “alo” derim. “Allah bilir sen gene Selimiye’ye gitmek istersin” der. Ben, ağzım kulaklarımda, “evet” derim.
İşi gücü bırakır, gelip beni alır. Gideriz ve ben gene kendimden geçerim. Olmaz böyle bir yer. Ben burada bir ömür geçirir, üstüne bir tane daha isterim...
Deniz her zaman sakin
Selimiye’nin antik çağdaki ismi Hydas. Daha sonra Losta ve Kızılköy isimleriyle de anılmış. Eski zaman kalıntıları pek önemli değil; yüksek tepelerde kale ve sur kalıntıları var ama pek görmeye değmez. Belki gözetleme kulesi ve manastır kalıntılarına çıkarsınız, o da şart değil.
Selimiye bir doğal liman. Deniz çoğunlukla sakin ve temiz. Öyle pırıl pırıl bir kumsalı, upuzun bir plajı falan yok. Plaj isterseniz, 2 kilometre uzaktaki Sığ Liman’a gitmek yeterli. Ama inanın, hiç “plaj” diye tutturmayacaksınız. Bütün Selimiye sanki bir plaj.
Hem de ne plaj...
Uzaktan bir badem kırma sesi geliyor kulağıma: Çıt çıt çıt! Yanıma yaklaşan bir beyefendi “Ah bir de ocak, şubat gibi gelseniz, bembeyaz badem çiçeklerini görseniz” diyor. Hemen sohbete dalıyoruz, hemen “Bu çay benden”e geçiyoruz.
Bu civarda, artık oksijen oranı yüksekliğinden midir, stressiz hayattan mıdır, insanlar bayağı yaşlı olana kadar yaşıyor. Hem de elden ayaktan düşmeden yaşıyorlar. 96 yaşında, namazdan sonra kahvede oturup sohbet eden bir beyefendi... Burada, insana bütün hayatı sorgulatacak, bütün büyük şehir numaralarını gözden geçirtecek kadar uzun yaşıyorlar...
Bana bir ev bulsanız?
Artık gide gele ben biraz da Selimiyeli oldum. Yani kalben.
Ama artık bu kadar da pes! Ayvalık, anladık. İstanbul, e zaten en büyük aşkımız. Bir de Selimiye çıktı şimdi, ne yapacağız?
Şimdi, sevgili Neşe ve Mehmet Ceri, Keriman ve Cüneyt çifti, öyle saatlerce oturup sohbetle vakit geçirmek yok. Anladık doğal SİT alanı, yapılaşma yok, yeni ev yok, kaçaklar can sıkıyor falan da, insan bana da bir küçük yer bulamaz mı? Azercim, şöyle iki oda bir salon, e olmuşken deniz kıyısında?
Hadi arkadaşlar, bana Selimiye’de bir ev, emeklilik evi; hadi!
Nerede kalınır?Selimiye’de kalınacak birkaç tane yer var ama benim nezdimde Mavi Deniz‘in yeri başka. Bir kere yemekler yıkılıyor. Ahtapot ve kalamar ızgaralar ile tüm mezeler akıllara zarar. Odun ateşinde pişen köy ekmeğine “dur” demenin imkanı yok. Odalar son derece yüksek tavanlı ve ferah. Sahibesi Esra Şahin ve eşi Ramazan doğaya çok saygılı. Her yer çiçek, böcek. Müşterilerle ilişkileri inanılmaz sıcak ve seviyeli. Bayıldım. Tel: (0252) 446 42 20, www.selimiyemavideniz.com
Ne yapılır?Bolca yüzülür, bir güzel dinlenilir.
En güzel plajı Sığ Liman. Yürüyerek bile gidilir, merkeze sadece 2 km mesafede.
Karadut Kahve’de uzun uzadıya oturulur. Kahvenin sahibi Hamdi Özgür’le sohbete doyum olmaz. Hamdi beyin kuşları da var; meraklıysanız kahvenin hemen yanında.
Yakınlarda görecek çok fazla yer var. Turgut Köyü, misal, kaçırılır gibi değil. Meydandan alışveriş yapabilirsiniz. Bir de şelalesi var, bu sene çok iyi durumda gördüm şelaleyi.
Bir detay: Bütün köylerde de, Selimiye’de de yerli halk saçına, yakasına kokulu otlar takıyor. Erkekler ve kadınlar fesleğen, reyhan kokuyor.
Çiftlik ve Bayır köylerini de görmeden dönmeyin. Marmaris’in koyları ve köyleri, insanın tüylerini ürpertecek kadar güzel.
Bir safari turuna katılmanızı öneririm. Çok keyifli oluyor.
Bir de tekne turu yapsanız... Günübirlik olanlar da var: Kamelya Adası ve Dişlice Adası’nı görmek mümkün. Dişlice Adası’nın Bencik Koyu’na bakan yönünde plajı da var. Ama yapmışken, biraz uzunca bir mavi yolculuk yapmakta fayda var.
Ne yenir?Gündüzleri Ceri Pastanesi‘nde börekler, poğaçalar... Hepsi nefis. Yazarken bile ağzımın suyu aktı. Neşe Ceri kendisi yapıyor.
Akşam yemeklerinde Hidayet’in Yeri bir numara. Hidayet de çok sevimli bir adam. Ailece işletiyorlar. Sebzelerin çoğu arka bahçeden. Balıklar ve deniz ürünleri, malum, denizden. Has zeytinyağında mis gibi salatalar, bol defne yapraklı buğulama balıklar... Uzun iskele üzerinde oturup yavaş yavaş yiyin. O otların tadını damağınızda hissedin. Bu aralarda gidecekseniz, oruç tutuyorsanız, iftar vakitleri için rezervasyon yaptırmanızda fayda var.
Sardunya’yı bu sefer yazmıyorum diye Muhammet darılmasın; yoksa Sardunya’nın da mezeleri ve balıkları başka türlüdür.
Karadut Kahve Evi’nin “parmak kopartan tostu”nu deneyin. Hamdi beye benden selam söyleyin, hangi sandalyede oturmanız gerektiğini size gösterir; zira ayaklar suda olunca tostun parmak koparma olasılığı daha yüksek oluyor.