Uzun bir yürüyüş sonrası, “Ne yesek, şurada mı yesek, burada mı yesek?” derken, geçtiğimiz hafta sonu uğradığımız yer olmadığı için başka bir yere gittiğimiz Barba’ya gittik. Tabii yine çat kapı gittik. Bakın Barba’dan nasıl bir hikâye çıktı.
Bu Barba ismi adalarda çok meşhur, neredeyse hepsinde bu adı taşıyan restoran var.
Erman Tağ, 25 yaşında, gıda mühendisi ve kendisiyle o gece tanıştık. Barbalar’ın en genç patronlarından biri. Baba mesleğini devam ettiriyor, kimler mi? Abi, abla, yeğen, kuzen, enişte... Kısacası tüm sülale toplanmış burayı işletiyorlar. Burgazada, Bostancı Barba Balık ve Ocakbaşı var. Üç restoranda neredeyse hiç yabancı çalışmıyor. İtalyan aile restoranları gibiler...
Sonradan etçi olmuşlar
Biz ocakbaşına gittik. Erman, “Aslında balıkçıyız, etçi değiliz. Burası boştu, etçi yaptık” diyecek kadar da samimi ve zeki. Beklentiyi yükseltmiyor. Çok uzun zaman sonra uykuluk yedim, beğendim. Kuzu ciğeri tazeydi, Adana kebap gerçek zırh kıymasından yapılmıştı. Her ne kadar da
Uzun zamandır yeni açılan bir mekanın bu kadar ilgi gördüğüne şahit olmamıştım. Geçtiğimiz hafta Sirkeci’de açılan Olden 1772, resmen İstanbullular’ın hücumuna uğramış durumda. 250 yıllık tarihi hanın avlusuna konuşlanan mekanın ambiansı gerçekten tam sosyal medyada paylaşımlık. Yeni açılan bir yer için çok büyük avantaj, mekanın kendisi öylesine çekici ki, birkaç akıllıca mimari hareket burayı uçurmaya yetmiş. Sahipleri genç yatırımcılar Gürol Yığar ve Alper Karavar’ın söylediğine göre şubat ayına kadar rezervasyonlar dolu, özelikle hafta sonu için.
Sabah kahvaltıyla başlıyorlar
Güne sabah kahvaltıyla başlanıyor burada. Olden 1772 bulunduğu han aynı zamanda 21 odası bulunan butik bir otel. Gün boyu brasserie olarak servis veriyor.
Çift oturum uygulaması
Olden ortağı Gürol Yığar; “Öylesine yoğun bir ilgiyle karşı karşıyayız ki insanları kırmamak için akşamları çift oturum uygulamasına gitmek zorunda kaldık” dedi. Evet bugünlerde buraya gitmek çok moda. Her gelen
Sosyal medyada üretilen, önerilen yerlere bir göz atayım dedim. Özellikle YouTube’daki içerikleri bir süredir izliyorum. Burada ün yapmış YouTuber’ların sayısı çok fazla değil. Önerdikleri yerler, gezdikleri şehirlerdeki mekanlarda hep aynı. Ankara’da kavurmacı, Antalya’daki köfteci, İzmir’deki esnaf lokantası, örnekleri çoğaltabilirim. Belli ki zaman içinde tanışmış ve arkadaş olmuşlar ve gittikleri yerlere hep birlikte gidiyorlar. Tıpkı İstanbul’daki davet kuşları gibi...
Şehirde her gün bir yerde her saat bir davet var. Nedense bu davetlere gidenlere bakıyorum hep aynı isimler. Nerden mi biliyorum, sosyal medya sağ olsun. Öyle ki bu davet kuşları, tüm gün oradan oraya koşuşturup çok yoğun havası yaratıyorlar.
Sorsanız holding yönetiyor havaları var. Zor zanaat davetten davete yetişmek!
Dönelim YouTube’a, şimdiye kadar 15 YouTuber’dan yüzlerce öneri izledim, hepsinin ortak noktası:
Esnaf lokantaları en favorileri.
Dürümden vazgeçemiyorlar.
Ciğer, uykuluk gibi sakatatlar olmazsa olmazları.
Döner
Son zamanların canlı müzikteki starı Alya desem, abartmış olmam sanırım. Gece sahneye çıkanlar arasında Alya çok sıyrıldı. Nerede sahneye çıksa, orayı dolduruyor. Geçtiğimiz gün Levent’teki Oda By Venge’deydi. Burası şehrin iyi diyebileceğimiz, yemek servisi de veren, canlı müzik mekanlarından biri. Saat 20.30 gibi yemek servisi başlıyor. Fiks menü olarak servis ediliyor. Meze ve kebap ağırlıklı bir menüye sahip. Zaten bilenler bilir, Venge iyi bir kebapçı. 23.00 gibi de canlı müzik başlıyor.
İki saat geç çıktı
O gece ne olduysa oldu, Alya bir türlü sahneye çıkmak bilemedi. Zaman geçtikçe mekandakiler gerilmeye başladı. Sanatçı sahneye geç çıkınca ne olur?
- Sanatçı dinleme motivasyonuyla gelen kitle alev gibi parlar.
- Bir anda hiç umulmadık tepkiler verebilirler.
- Tüm gecenin mahvolduğu hissine kapılırlar.
- “Verdiğimiz paraya yazık” diye söylenirler.
Herkesin yurt dışı markası sandığı İstanbul’un en popüler Uzak Doğu restoran zinciri yüzde 100 yerli malı çıktı. Hikaye şöyle başlıyor. Kuruçeşme’deki Arşipel Balıkçısı’nın yatırımcısı iş insanı Aycan Akdağ, ailece uzun yıllardır istahbul’da taş ocakları işletiyorlar. Amerika’da okuduğu yıllar içinde yemek sektörüne merak sarıyor, Uzak Doğu mutfağı en favorisi oluyor. Türkiye’ye dönünce de Arşipel’in yatırımcısı oluyor. İki katlı mekanın bir katında Uzak Doğu mutfağından lezzetleri servis ediyorlar.
Arşipel gidince İnari doğuyor
Ani bir kararla Arşipel’in isim sahibi aynı zamanda işletmecisi Cemal Ülman Afrika’ya yerleşme kararı alınca, Akdağ’a iki seçenek kalıyor. Ya kapatmak ya da devam etmek.
Akdağ, ailesine danışarak devam kararı alıyor. Bu kez balıkçı değil, Uzak Doğu mutfağını servis eden İnari (Güneş Tanrısı) 2016 yılında hayat buluyor. Aycan Akdağ İnari’yle birlikte aile şirketindeki görevini de bırakıyor. Tüm enerjisini bu yüzde yüz yerli Uzak Doğu markası İnari’ye veriyor.
Hiç yabancı
Yıldız alan, rehbere giren restoranlarımız bir tarafa bugünlerde İstanbul’un premium segmentindeki gündem bambaşka... Bu tarafta gündem Cipriani. Açılalı bir ayı geçmek üzere, İstanbul’un tüm kalburüstü kitlesi burada. Cipriani resmen ikinci kez İstanbul’a gelmenin ve bu kez başarılı olmanın gururunu yaşıyor. Bu arada evet gururlansınlar ama çok da erken davranmasınlar. İlk seferde tüm İstanbul hucüm etmişti. Sonra kapanmak zorunda kalmıştı. Cipriani bu kez Nişantaşı’nda olmanın da avantajıyla yemekteki gündemini koruyor. Biraz da fiyat politikalarını dikkat ederlerse, kim bilir tıpkı Etiler’deki Papermoon gibi bir buluşma noktası haline gelir…
Nişantaşı’nın bence Papermoon gibi bir restorana ihtiyacı var. Cipriani de lüks müdavim restoranı olmaya en büyük aday.
‘EN İYİ DÖNER BİZDE’ DEDİ
Etiler’deki Serkan Döner, hani şu pandemi sonrası Saray Muhallebicisi’nin yerine açılan... Serkan Döner’e beyran çorbası içmeye gittik. Bir süredir beyran servis etmeye başlamışlar.
Oldukça dikkat çekici ve gizemli bir organizasyon... Nerede olacağınızı size haber verene kadar bilmiyorsunuz. Önceden sadece hangi şehirde olacaklarını açıklıyorlar. Sonra her gün restoran yeri değişiyor. Mönünüz belli, ağırlık deniz ürünlerinden hazırlanan yemekler masanıza geliyor. Trata Ayvalık her gün yer değiştirdiği için içecek mönüsü oldukça kısıtlı kalmış. Öyle yer seçiyorlar ki, özellikle gün batımında servis başlıyor. Yemeğiniz tam bir görsel şölene dönüşüyor. Her zaman bir manzaranız mutlaka oluyor. Rezervasyon yaptırdıktan sonra size o akşam nerede olacağınızın konum bilgisi geliyor. Sizde bu konumu belirtilen saatte gidip, bu gezici restoranı yaşamış oluyorsunuz.
Daha açılmadan rezervasyon alıyor
Dünyadaki lüks otel zincirlerinin arasında önemli bir yere sahip olan Peninsula, şubat ayında İstanbul’a “Merhaba” diyecek. Bu otel için en önemli unsur, lokasyonu... Sadece istedikleri lokasyon olmasa Peninsula orada şehirde olmaktan vazgeçiyor. Bu kadar titiz davranan otel
Bodrum sezonu kapanınca, burada yaşayan tanıdıklarım bir İstanbul’a gelip turluyorlar. Tıpkı Gölköy’deki Orkide Balık’ın sahibi Ahmet Erol gibi. Geçenlerde aradı, “Sait’teyiz gelir misiniz?” diye. Sait’te bir Bodrum mekanı geçtiğimiz yazın başında İstanbul’a taşındı. Sait’e ne zaman gitsem gözüm Sait Yılmaz’ı arar. Yer İstanbul olunca, kış gelmeden çok gözükmez buralarda. Ama Sait’te bir sürpriz; oğlu Deniz Birtan İstanbul’a gelmiş ve açıldığı günden bu yana buradaymış. 24 yaşındaki Deniz restoranının başında ve babasının yerini aratmıyor. Deniz, Türkiye’nin en genç balık restoranı sahibi desem abartmış olmam.
Kuruçeşme’nin Tuz’u, Limon’u
Sait’ten Kuruçeşme’ye geçelim dedik. Burada yeni açılan Salt’ı deneyimleyeceğiz. Yanımda doğma büyüme Bodrumlu olunca ana gündem “Burada nasıl yaşıyorsunuz?” oluyor ve şu sorulara maruz kalıyorsunuz:
Her gün bu trafiği nasıl çekiyorsunuz?
Çok kalabalık, çok insan var, insanın