İtiraf edeyim Hoca’nın hakkını vermeye çalışırken bile “acaba kötülük mü ediyorum Galatasaray’a, Fatih Terim’e” diye bir endişe var kalbimde!..
Biliyorum çünkü yaşanmışları...
Fatih Hocamın baloncuk yapmış atardamar gibi netameli bir “ego anevrizması” ile yaşadığını ve anasının ak sütü kadar helal övgülerin bile ciddi riskler taşıdığını biliyorum.
Galatasaray’ın ise Fatih Terim ile birlikteliğinde kimi “büyük aşkların” marazı “denge sorunu” sabıkalarını çok iyi hatırlıyorum. Terim’e karşı aşırı tutkudan kaynaklı kızgınlık nöbetlerine fena halde yatkındır kadim kulüp.
Birbirini besleyen bu “olası duygu ve ilişki bozukluklarında” benim de tuzum olmasın diyorum ama Fatih Terim/Galatasaray çiftinin ne kadar birbirlerine yakıştığını, ne kadar güzel sonuçlar verdiğini söylemekten kendimi alamıyorum.
Ben sakınsam da fark etmez zaten...
Olay ortada:
Geciken adalet, adalet değildir!..
Peki, rötar futboldaysa?
O da sevimsizdir... Eksiktir... Çilelidir. Kazanırken bile içi ezilir insanın. Kaybedilmiş puanlar, kaçan fırsatlar zihni kemirir durur en mutlu anda bile.
Hele böyle hırpalanarak, zorlanarak güç bela kazanılan maçtan sonra akıllar karışır.. Çünkü elde edilen kazanç mıdır telafi mi, devamı olacak mı belli değildir.
Adalet gibi futbolun da gecikmişi “hiç olmamasından iyidir” derseniz o başka!
Ama şu anda kayıp dokuz puan farkı takır takır kapatacak bir takım değil Fenerbahçe.
Senelerdir “futbol takvimi” yerine “Maarif takvimini” esas alıp lige haftalar sonra öğrencilerle birlikte başlayabilen Fenerbahçe yine “rötarlı bir sevinç” içerisinde.
Sayın Ali Koç’un kafasındaki asgari iki dönem başkanlığa 42 kilometrelik “maraton” dersek, şu sıralar ikinci kilometreyi birkaç adım geçti kendisi...
Peki neden yorgun gibi?
Sırtında Cocu, cebinde borç senetleri, zihninde üç yenilgi ile koşmak kolay değil tabi!
O da farkında olmalı ki, Fenerbahçe camiasının endişelerini gidermek için “3-4 yenilgi aldık diye pes etmeyeceğim” dedi.
Buradaki “pes” kendisiyle ilgili değil, Fenerbahçe futbolunda kurmaya çalıştığı Comolli/Cocu sistemi için geçerli.
Daha doğrusu şimdilik sadece Comolli... Cocu’yu gözden çıkarmış!
Açık konuşalım... Cocu sadece sahada yapamadıklarıyla yormuyor Ali Koç’u... “Bu sezon şampiyonluktan söz edemeyiz” mealindeki saçmalıklarını düzeltmek için Ali Bey’i “önümüzdeki takımlar alıp başını gitmedi ki” gibi boş sözler etmek zorunda bırakıyor:
Bir yaprak temiz kağıdınız, bir kurşun kaleminiz var mı?.. Kullanın onları, sayfanın ortasına bir kare çizin... Kenarortaylarla iki kere bölün, daha küçük dört kare haline getirin.
Küçük karelerin bir tanesinden ok çıkarın... Karşısına Lucescu yazın!
Büyük kare Milli Takım ise, Lucescu’nun görev ve sorumluluk parseli o kadardır işte.
¼...
Küçümsemeyin!.. O alan, takımın yenilenmesinden üst düzey futbol oynamasına, skor başarısından vatandaşa hoş görünmesine kadar çok ağır sorumlulukları kapsar.
Hele bizimki gibi bir Milli Takım’da “iki misli” yüktür.
Çünkü her şey sıfırdan başladı Ay Yıldız’da.
Bravo Fatih Hoca’m!.. Taşı gediğine koydun... Ağızlarının payını verdin.
Gomis’i golleriyle birlikte Arap Yarımadası’na postalayıp Euro’yu 7,5’dan cebe indiren Galatasaray’ın “Şampiyonlar Ligi’nde topal ördek” olacağını iddia edenlere senfonik bir teşbihle haddini bildirdin!
Neymiş; forvet yokmuş...
“Orkestrada bir enstrüman olmadığında, bir parçanın çalınmadığını gördünüz mü siz”?..
Görmemişlerdir tabi...
Zaten orkestrada eksik var mı diye sayım yapacak halleri yok. Ne çalıyorsa dinleyip giderler. İş Galatasaray orkestrasına gelince vır vır ediyor ukalalar!
(Bu arada: Fatih Hocam’ın kastettiği Senfonik/Barok/Türk Sanat Müziği orketstraları, bando falan olsa gerek... İki üflemeli/bir klavsen/bir çello Barok Trio Sonat orkestrası, tek enstrüman eksikse yok hükmündedir, biletler iade edilir; o başka.)
Galatasaray şanslı!.. Başkanı, Anadolu bilgeliğini teknik ve küresel zeka ile ambalajlamış dürüst açık sözlü bir spor adamı.
TRT’den izleyemeyen gazetelerden okudu... Çıktı, gündemdeki Galatasaray soru işaretlerini tek tek noktaya çevirdi.
Hataları açık yürekle üstlendi Mustafa Cengiz... Taraftar olsa, Trabzonspor’dan dört yemiş takımdaki eksik transferleri kendisinin de çok ağır eleştireceğini söyledi.
Fatih Terim’in can sıkıntısını ve yönetimi açık açık eleştirmesini makul ve mantıklı bulduğunu açıkladı. Terim’e kısa bir tatil bile önerdi.
Ardından niye santrafor alınamadığını gerekçeleriyle açıkladı.
Ve birkaç olumlu mesajla dengeleyip tamamladı.
Pansuman müthiş!
Fenerbahçe teknik direktörü Phillip Cocu, şayet milli maç arasından sonra beşinci haftayı görebilecekse, ilk sebebi “Ali Koç kredisinin bonusları” ikincisi ise 11 yeni transferden “henüz takıma koyamadıklarıdır”!..
Evet... Garip ama gerçek!
Henüz siftah etmeyen Jailson, Benzia, Tolga Ciğerci ve birkaç genç futbolcu sayesinde bu badireyi atlatıp görevine devam edecektir Cocu.
Şu anda Fenerbahçe’nin Başkanı bir/iki sezon kupasız tamamlamış ve yenilenmeyi Cocu’da aramış biri olsaydı, takımı otobüs terminaline çevirmiş, sezonun bir ayında ne eski sistemi sürdürebilmiş ne yenisini uygulayabilmiş, puanları ve şampiyonluk sermayesini kediye yüklemiş Cocu’yu kimse koruyamazdı.
Kalitesine, kariyerine, vizyonuna bakılmaz, yorganı yakma pahasına “intikam” güdüleri harekete geçerdi en azından.
İşvereni arka çıksa bile tribünler bırakmazdı.
Çok daha hafiflerinde, çok daha ağır tepkiler verilmiştir bu coğrafyada.
Hesap meydanda!.. Fenerbahçe sezon başından beri dört maç oynadı son üçünü kaybetti... Demek ilk maç kazaydı!
Aynı şey Kayserispor’un başına gelseydi Ertuğrul Sağlam zor dururdu teknik direktörlük koltuğunda.
Fenerbahçe’den bahsediyoruz beyler...
Geçin Fenerbahçe’yi; sıradan bir takımda ne denir bu duruma?
Rezalet!
Üstelik son yenilgi dün Kadıköy’de... Kayserispor gibi mütevazı bir Anadolu takımına.
Bahane arayanlar “Bir türlü öne geçememişti” falan diyorlar ya; bu sefer ilk golü de atarak... Ağustos Ayı Transfer şampiyonluğunu da hesaplarsak, geriye hiçbir bahane kalmadı.