Pereira’nın “üçlü” prangasından kurtulmuş, Mesut, İrfan Can, Pelkas ve Sosa’yı ilk on birde sahaya sürebilmenin lüksüne kavuşmuş Fenerbahçe, hiç de beklendiği gibi başlayamadı maça.Ağır başladı, ağır bitirdi. Çünkü “Reis çok, Kızılderili” yoktu takımda. Bir de sezon ortasında sistem değiştirmenin bedeli, daha doğrusu alışma süreci vardı… Pas boldu ama coşku, üretkenlik, tempo eksikti Fenerbahçe’de. Üstelik paslaşmaları rakip ceza sahası önüne kadar taşıyamayınca Fenerbahçe forveti çoğalıp Karagümrük savunmasını şaşırtacak, savunmada gedik açacak kadar zaman bulamıyordu.Rakip Karamgümrük de topa sahip olmak istiyor, top Fenerbahçe’deyken önde-orta sahada basıyor, “ağır abilerin” Fenerbahçe’sine rölantide normal futbolunu sürdürerek kırılma noktasını beklemek kalıyordu.29. dakikada Fenerbahçe’nin rakip kaleyi bulan ilk şutu -ki, Mesut vurdu- aynı zamanda Nazım Sangare’nin ilk çizgiye inişiydi. O kadar hırssız, gevşek bir tavır yani.
Hemen ardından gelen Karagümrük golü Fenerbahçe’nin beklemediği bir kırılma noktasıydı. Hemen tempo yapmaya Nazım ve Novak’ı öne atmaya sahadaki markalarına uygun futbol oynamaya başladı Fenerbahçe. Ama ne kadar?..Fenerbahçe vites yükseltmenin karşılığını yedi dakika sonra penaltı ile aldı, üstelik ekstrası da vardı!.. Pelkas’ın kaleye giden şutunu elle kesen Burak ve itiraz eden Caner’in kırmızı kartlarıyla Karagümrük dokuz kişi kaldı. İlk yarının kalan dakikaları ve ikinci yarının başlangıcı Fenerbahçeli futbolculardan başka herkes gol bekledi Fenerbahçe’den!.. Ancak, bu sefer farklı bir sınav bekliyordu yeni sisteme alışmaya çalışan Fenerbahçe’yi…Yumruk gibi sıkılı rakibi açabilmek!Tam tersine, tüm takım ve hoca hep beraber ağırdan aldı Fenerbahçe’de. Rakibin dokuz kişi kalmasının etkisiyle olacak, biraz antrenman maçına çevirdiler karşılaşmayı. Kulübe ikinci yarının hemen başında tamamen savunma haline gelmiş rakibi dağıtacak aradan/yandan yol bulacak veya açacak bir müdahale yapmadı. Kilitlenen oyunun tek anahtarı rakip ceza alanının sağına soluna inecek adamları kulübeden tek tek aldı. Ürkek olması normaldi tabi Güle’nin.
Karagümrük yüksek disiplinle beraberliği korumaya çalışırken, “şimdi atamazsak biraz sonra atarız” rehaveti ve özgüveni sürdü gitti Fenerbahçe’de. O kadar ki, Fenerbahçe kulübesindeki Zeki Murat Göle Pelkas’ı çıkarıp Serdar Dursun’u Valencia’nın yanına koydu, santraforu çiftledi takımı gole motive edebilmek “biraz kendinize gelin” mesajı verebilmek için.Son 15 dakikaya kadar iki eksikli rakibi karşısında Serdar’ın girer girmez attığı sayılmayan golü ile Sangare’nin bir pozisyonu dışında tehlike yaratamadı Fenerbahçe. Çünkü ne çalım vardı tehlikeli bölgede ne ver kaç, ne de ceza alanı çevresinde adam eksiltme… Karagümrük kalesine ortalar rakip stoperlerde ve şahane bir maç çıkaran kaleci Viviano’da eridi.
Zeki Murat Göle, Sosa’yı çıkarıp Zajc’ı sokarak öndeki mücadele katsayısını arttırmak istedi. Son beş dakikada ise İrfan Can’ın yerine Rossi’yi aldı ki, hücuma sadece pasıyla değil fiziği ile katılarak arkadaşlarına katkı versin. Hayli geç kalmıştı.Olmadı tabi…Bundan sonra Fenerbahçe’nin tek eksiği, ne “yarım kalmış hikayesini tamamlayacak paraya pula ihtiyacı olmayan bir hoca” ne de “pişsin” diye Başakşehir’e kaptırdıkları Belözoğlu yerine aldıkları “pişkin” Pereira gibi fantezi üreticisi… Çok belli ki, Pereira prangalarının yıldız ayaklarda ve zihinlerinde bıraktığı hasarı tedavi edecek, onları motive edebilecek ve en önemlisi hızlandıracak, sorumluluk almalarını sağlayacak Hoca lazım Fenerbahçe’ye.