'Köpek Dişi' bir kez daha gösterime girdi. Yunan yönetmen Yorgos Lanthimos’un ilk uzun metrajı olan film, 2009’da Cannes’da Belirli Bir Bakış bölümünden ödülle ayrılmıştı. Lanthimos’un ‘The Lobster’ ve ‘Kutsal Geyiğin Ölümü’yle kazandığı uluslararası tanınmışlık, onun bu ilk filmini izlenir kılıyor. Bence en iyi filmi hâlâ ‘Köpek Dişi’. Tuhaf ve irkiltici bir aile resmi çiziyor Lanthimos. Yüksek duvarlar ardında yaşadıkları zengin evlerinde, bir erkek iki kız çocuğunun anne ve babalarının kontrolü altındaki yaşamları anlatılıyor. Evden çıkma izinleri olmayan, dış dünyayla hiçbir iletişimleri olmayan çocukların ancak köpek dişleri düştüğünde evi terk etme hakları var. TV’de sadece evde çekilmiş videolar izlenebiliyor; ambalajlar etiketsiz, telefon filan yok. Sadece annede telefon var. Aralarında geliştirdikleri dilde kelimeler farklı anlamlarda kodlanmış. Örneğin; deniz deri koltuk, otoyol kuvvetli rüzgâr demek... Dilin nasıl bir iktidar sembolü olduğu yanında, günümüz baskıcı rejimlerindeki tüm kodları bu ailenin mikro kozmosunda görmek mümkün. Kaçırılmaması gereken bir başyapıt.
Yaz klasiği: MAG
‘Mag: Derinliklerdeki Dehşet’ yaz aylarının artık gelenekselleşmiş köpek balığı filmlerine yeni bir halka ekliyor. Ekliyor da iyi mi yapıyor? Bence çok da gerekli değilmiş. Canavarı artık ilerlemiş teknik destekle yaratmak yetmiyor, biraz da olsa öyküde yenilikçi kıvrımlar olacak. ‘Mag’ bu konuda zayıf, efekt ve görsellik kalitesi açısından ise mükemmel. Filmin kurguda, yaş sınırına takılmamak için, kesilmiş sahnelerinin çok olduğu söyleniyor. Kanımca, eksiklik buradan kaynaklanıyor. Yetiyorsa koltuğa yaslanın ve 3D Imax olarak izleyin.