Çocukluğumda, sinema salonlarına ilk adımlarımı attığım yıllarda en sevdiğim komedi kahramanları Laurel ve Hardy olmuştu. Sinemanın siyah beyaz ve sessiz yıllarından gelen, slap stick olarak tanımlanan düşmeli kalkmalı, sakarlık dolu komedilerin en önemli isimleriydiler. Tabi ki Şarlo’dan sonra. 200’den fazla filmde rol aldılar, birçok komedyene ilham kaynağı oldular.
‘Stan ve Ollie’de İskoç kökenli yönetmen John S.Baird anlatımına 1937 yılından, ikilinin şöhretlerinin zirvesini yaşadıkları dönemden başlayarak, 16 yıl sonrasına atlıyor. Ellili yılların başlarında, artık yıldızlarının sönmeye yüz tuttuğu yıllardır. Küçük salonlarda yaptıkları komedi gösterileriyle tekrar canlanmaya çalışırlar. Uyanık organizatör Delfont’un idaresinde İngiltere’de çıktıkları turne filmin ana öyküsü. Başta küçük salonları doldurmakta zorlanırlar. Menajer dayatmasıyla promosyon çalışmalarına girişirler. Yavaş yavaş artan ilgi sonrası, Londra’nın büyük salonlarında kapalı gişe oynamaya başlarlar. Sahnede komedi yaparken yaşamlarında üzüntü, belirsizlik ve sağlık sorunları eksik olmaz.
Oyunculuklar filmde tek kelimeyle harika. Ağır bir maske altında Şişko’yu yani Hardy’yi canlandıran John C. Reilly ve Sıska’yı oynayan Steve Coogan ikiliyi tekrardan hayata döndürmüşler. Film bu ikiliyi tanımak içim mükemmel bir fırsat. Tanıyanlar içinse bir sinema şöleni.
Aksiyonun yeni dişi kahramanı: Anna
Fransız sinemasına Hollywood ruhunu taşımış olan Luc Besson, yeni bir dişi kahramanla geri döndü: Anna.
Yeni kahraman Sacha Luss ince, uzun manken fiziği ve çekici yüzüyle ajanlıktan çok podyuma yakışıyor. Zaten mankenlikten ve baleden gelme bir Rus güzeli. Hikaye tam klişe, KGB onu eğitip, manken olarak Avrupa’ya gönderir, kendi kirli işlerinde kullanır. Bir süre sonra CIA ile de çalışmaya başlar.
Besson, sık geriye dönüşler yaparak bize öykünün gizli kalan taraflarını gösteriyor. Anna’nın sadece ajanlık faaliyetleri değil, aşk hayatı da çift taraflı ve hareketlidir. Aksiyon koreografisi akıcı ve yaratıcı. John Wick’ten aşağı kalır bir yanı yok. Araya giren moda çekimleri filmin başka bir cazibe noktası olmuş. Moda fotoğrafçıları konusunda oldukça karikatürize tiplemeler yaratmış Besson.
Kendi adıma, bu politik soslu ajan aksiyonunu keyifle izledim. Son yıllarda izlediğimiz Jennifer Lawrence’lı “Kızıl Serçe-Red Sparrow” ve Charlize Theron’un “Sarışın Bomba-Atomic Blonde” ile yaratılan kadın kahramanların yanına bir yenisi eklendi. Besson kadın kahramanları sever. Onları aksiyon içine atmaktan da asla imtina etmez.