Fransız Gaspar Noe, sinemanın en provokatif yönetmenleri arasında ilk sırayı alabilir. Elini asla korkak alıştırmamıştır. Sinematografisinin önemli dönemeçlerini hatırlarsak, Dönüşü Yok, Aşk, Boşlukta. Örneğin Dönüşü Yok’ta Monica Belluci’nin 12 dakika boyu tecavüze uğradığı sekansın mimarıdır. Doğum ve ölüm arasını dolduran şiddet, aşk, iletişim arızaları gibi öğeleri gerçekçi çiğlik içinde işler. Bazı sahnelerini hazmetmek zordur. Climax onun zihninin son ürünü. Kırmızının sürüklediği bir atmosferde, baş döndüren bir müzik, çılgın dans sahneleriyle dolu bir parti gecesini anlatıyor. Her şey uyuşturucunun da etkisiyle kontrolden çıkmaya başlıyor. İnsanın boşalan bilinçaltının nelere yol açabileceğine doğru frensiz bir gidiş başlıyor.
Müslüm Baba, geçti bu dünyadan
Müslüm Gürses hayranlarının gözünde bir ilah olarak yaşadı. Onun ilahlığı tepede bir şatoda veya bulutların üstünde oturmak değildi. Onlara sevecen, içten, babacan tavırlarla yaklaştı. Ellerini tuttu, onlara sarıldı, yardım etti, sahip çıktı, kendi cümleleriyle konuştu. İçindeki acıları şarkılarında türkülerinde dile getirdi, kalbinin içinden söyledi. Onu yetiştiren Adana Halk Evi’ndeki hocası Limoncu Ali’nin deyişiyle kalbinin sesi o susmadıkça susmadı, acılı gönüllerin sesi oldu.
“Müslüm” gerçek yaşam hikayesi anlatıyor olmasa bu kadar acının tek bir yaşama sığmasına inanmak zor. Anneyi çocuklarının önünde bıçaklayacak kadar zorba bir baba, yoksullukla geçen bir çocukluk. Hayattaki tek şansı, baba dayağından kaçarken sığındığı Halk Evi’nde karşısına çıkan Limoncu Ali olur. Ona ilk türkülerini, saz çalmasını öğreten bu ulvi adam bilmeden geleceğini de şekillendirir. Urfa, Adana pavyonlarında türkü söyleyerek hayatını kazandığı yıllarda, İstanbul’a çağırılması, ona şöhret statüsünde sınıf atlatır. Statü değişikliği tür değişikliği olarak da şekillenir. Türküden arabeske geçer. 50’li yıllardan başlayan kırsaldan kente göçler sonu, ortaya çıkan gecekondu sınıfı acılarını, ezikliklerini arabesk üzerinden dile getirir. Aidiyet duygusunu kendileri gibi göç etmiş şarkıcıların kimliklerinde yaşarlar. İşte bu yoğun duygu alış verişi Müslüm Baba figürünü ortaya çıkarır.
KİŞİLİĞİ ELE ALINMIŞ
Çifte yönetmenler Can Ulkay ve Ketsche, müzik, aşk ve ölüm üzerine yoğunlaşan öyküyü, onun kişiliğinde ele almayı tercih etmişler. Duygu yoğunluğu ve dramatik olayların bolluğu bu yola ışık olmuş. Müslüm Baba kimliğinin sosyolojik bağlamdaki izdüşümü, efsane Gülhane Konseri dışında perdeye çok yansımıyor. Muhterem Nur ile olan ilişkisi de dozunda ve güzel anlatılmış. Senaristler Hakan Günday ve Gürhan Özçiftçi, Müslüm Baba’nın ruhunu yakalayan ritmi tutturmuşlar. Filmin esas kahramanları Müslüm Gürses’in gençliğini ve yetişkinliğini canlandıran oyuncular. Şahin Kendirci ve Timuçin Esen mükemmel oynamışlar. Hele Esen gerçekten çok çalışılmış bir metot oyunculuğu sergiliyor. Şarkıları da kendi sesinle söylüyor. Film kurgu ve görsellik açısından da yerli piyasa kalitesinin üstünde bir çalışma sunuyor. Kurgu zerre kadar aksamıyor. Dönem canlandırması da kusursuz olmuş.
Yerli sinemada gişe başarısını hakkıyla yakalayacak bir yapım. Ufak tefek eksiklikler dışında sular seller gibi akan, duygu tellerini sızlatan bir film.