‘2001: Bir Uzay Macerası’ bir başyapıt olmaktan ötedir. Yıllar boyu üzerinde sayısız makale yazılmış, dünyanın dört bir tarafında bilim adamları ve düşünürlerin gündeminde kalmayı başarmış bir sinema olayıdır. İnsanoğlunun nereden gelip nereye gittiğini, zamanının ötesinde tematik bir derinlik ve estetikle sunan Stanley Kubrick klasiği, 50 yaşına girdi. Gökyüzüne fırlatılan bir kemiğin evrenin sonsuz boşluğunda bir uzay aracına dönüşmesi, sinema tarihinin en unutulmaz sahnelerinden birisidir. İnsanoğlunun milyonlarca yıllık serüvenini bir çırpıda özetler. Devamında ise ‘Mavi Tuna’ valsinin eşsiz notaları eşliğinde uzay mekiğinin, bir uzay istasyonuna yaklaşmasını izler seyirci.
Stanley Kubrick, bu filmle bilimkurgu türüne yeni bir soluk getirirken, birçok klişeyi yerle bir ediyordu. “2001’e kadar türün diğer örnekleri, bilimsel bazı gerçekler üzerinden hareket ederek şaşırtıcı bir kurgu yaratma çabası içindeydi. Asimov, Clarke, Heinlein gibi yazarların kitaplarını temel alan birçok film ya yörüngede dolaşan iletişim uyduları veya robot yasaları ya da yabancı gezegenleri istilaya giden insanlar üzerinden, bilimsel verilerle güçlendirilmiş sinema öykülerini inandırıcı kılmaya çalışıyordu. Kubrick’in yolu farklıydı, bir belgeselci dinginliğinde ilk insandan başlayarak, zaman içinde sıçrama yaparak uzay boşluğuna geçer ve insanoğlunun yeni teknoloji içindeki rutin yaşamını sergiler. Rutin bir duruştur, insanlar uzay mekiği içinde heyecansız bir şekilde çalışır, işlerini yapar ve bir büro ortamı gibi formalite konuşmalar yapar. Dünyadaki aile bireyleri ile yaptıkları konuşmalar da rutin yaşam üzerinedir; asla duygusal, samimi sohbetler değildir. Tüm bunlar, uzay boşluğu içindeki insanların yalnızlık duygusuna hizmet eden bir yapıyı yansıtır. Teknolojik ilerleme, duyguyu yok etmiştir. Uzay gemisinin bembeyaz ortamı ve düz parlak yüzeyleri, uzay içindeki insanın yalnızlığının bir yansımasıdır.
Zaman içinde yolculuk
Filmin üçüncü bölümünde ise HAL ile tanışıyoruz. Jüpiter görevi için yolda olan aracın ana bilgisayarı olan HAL, mürettebatla samimi konuşmalar yapacak düzeyde gelişmiş bir yapay zekâdır. ‘Korkarım ki’, ‘Çok keyif aldım’ gibi duygusal cümleler ile araçtaki insanlardan daha duygusal bazlı konuşmalar yapabilmektedir. Toplam mürettebat sayısı beştir, bunlardan üçü derin uykudadır. Uyanık olanların başı olan Dave, bilgisayarın bir hatasını öğrenince onu devre dışı bırakmayı düşünür. HAL, insanlardan daha hızlı davranarak birini uzay boşluğuna bırakır, uyuyanların da fişini çeker. Dave, son anda yapay zekâyı devre dışı bırakmayı başarır. Kubrick, daha 68 yılında yapay zekâ ve insan arasındaki muhtemel iktidar savaşını öngörmüştür.
Finalde araç, evren içi bir delikten geçerek zaman içinde yolculuk yapar. Film, durağan akışına karşın yaşam ve evren üzerine birçok imgeyle yüklüdür. Seyirci, filmin içine girdikçe imgeleri çözmeye yönelir. Evrim, hayat, ölüm ve yeniden doğuş, tematik simgelerle karşımıza çıkar. Uzayın derin sessizliğine yüklediği yavaş, yerçekiminden yoksun hareketler ve Mavi Tuna’nın vals notaları, filme olağanüstü bir estetik ve büyüleyici bir atmosfer verir. Kubrick, ‘2001’ için görsel bir deneyim tanımlamasını yaparken en fazla müzik ve resimden esinlendiğinin altını çiziyordu. Sinemanın yakın akrabaları olan, edebiyat ve tiyatroyu uzağa iter büyük usta. Bir söyleşisinde bilimsel bir Tanrı tanımı yaptığını ifade eder. ‘2001’ popüler sinemayı en fazla etkileyen filmlerin başında gelir. Bilimkurgu türünü felsefeyle birleştirirken, uzay aracı tasarımlarıyla zamanının çok önündedir. Filmin çekildiği dönemlerde uzay mekiği veya uzay istasyonu gibi araçlar henüz ortada yoktu. Birçok ankette bu filmin neden en başarılı bilimkurgu seçildiğini seyrettikten sonra anlamamak mümkün değil.