Değerlilik

30 Mart 2020

Her duygu içimizde ve dışımızda titreşim yayar ve benzerini çeker. Kendimizle ve ailemizle bir arada kaldığımız bu günlerde pozitif duygulara yer vermek ve onlarla titreşimimizi yükseltmek negatif olan her şeye karşı korunabilmeyi destekleyecektir.

Değerlilik, yaşamın zemininde olması gereken, üzerine ne eklenirse zeminden beslemesi gereken ana duygulardan birisidir. Genellikle anne rahminde işlenmeye başlar. Değerli olmak, değerli hissetmek, kendi değerini iade etmek yaşamda olan her şeyin değerli ve anlamlı olmasına destek olacaktır. Değerliliği daha çok dışarıdaki insanların davranış ve sözlerinden ölçmeye çalışırız. Kendi değerimizi başkalarının gözünden anlamaya çalışırız. Oysa ki herkes kendisi kadardır. Birisinin değerini tek başına bir başkası biçemez.

Çalışma önerisi;

Kendinizle kalabildiğiniz zaman diliminde, sözü olmayan bir müzik eşliğinde gözlerinizi kapatın ve değerlilik kavramınızı düşünün. Değerlilik içinizde nasıl bir alan kaplıyor? Çevrenizdeki insanlar değerliliği hissettiriyor mu? Siz diğer insanlara değerlilik hissettiriyor musunuz? Sadece var olduğunuz için mi değerlisiniz yoksa başarılı, statülü, güzel... olduğunuz için mi? Sorulara bulduğunuz

Yazının Devamı

Neden kriz yaşıyoruz?

23 Mart 2020

Değişim dönüşüm senesi olan 2020’de her birimiz ortak paydada çok şey yaşasak da her birimizin dünyası farklı şekilde etkileniyor. Dünya gezegenimiz yeniden doğuş ilan etti ve elementlerini temizlemeye karar verdi. Zira Dünya’da bir kişilik, karar alıp verebilen bir canlı. Elementler temizlenirken insanın hareketi azaldı. Eğitimlerde üzerine uzun uzun konuştuğumuz “Bu çalışma ve yaşam sistemi ne insanın ne de dünyanın doğasına uygun” konumuz daha da anlamını buluyor. Niyet ederdik ki tüm bunlar hastalık olmadan insanın bilincinin kendiliğinden yükselmesi ile olsun.

2012’de yaşanması beklenen 3 günlük karanlık ertelenmişti hatırlarsanız. Ruhsal rehberler “İnsanlığın boyut değiştirmesi gerekiyor fakat bilinç seviyesi izin vermiyor. 3 günlük karanlık ve sonrasında boyut değişimini kaldıramayan çok insanı kaybedebiliriz. İnsana olan saygıyla erteliyoruz. Değişim her birinizin evinizde olması gereken şartlarla, şu an belirli olmayan sürede, kendi içinizde olacak” demişlerdi. Anlıyoruz ki bu zamanlar o zamanlar.

Olan her zaman hayırlıdır. İnsanlığın ortak bilinci ve ilahi sistem kabul etmeden böylesi bir değişim gerçekleşmez. Hepimiz zaman içinde bilinçli ya da bilinçsiz bir

Yazının Devamı

Salgın geçmişinden arınmak

16 Mart 2020

Günümüz teknolojisinin ve tıp bilgisinin henüz başa çıkamadığı, bizleri eve hapseden bir süreç yaşıyoruz. Para, alışveriş, ilişkiler, aile içi rol konumlandırılması gibi sayısı oldukça fazla konuya birden müdahale eden “salgın” durumunun farklı açılardan yorumlanması gerektiğini düşünüyorum.

“Bir file 10 farklı açıdan bakıp onu anladığında gerçekten tanımız olursun” savını doğru buluyorum. Yaptığım çalışmalar ve bilinçaltının rolü açısından salgının öncelikle atalar kayıtlarında değerlendirmek istiyorum. ata kayıtlarımız DNA ile her nesle üst üste eklenerek aktarılmaktadır.

Dünya tarihi boyunca defaten salgın hastalıklar yaşandı ve nice insanlar salgın hastalıklarda hayatını kaybetti. Zaman içinde her salgın hastalık ölüm, kaybetmek, yoksunluk, kıtlık, ihtiyaç olan ilaca, suya, yemeğe, insana, tedaviye ulaşamamak gibi kayıtlar barındırdı. Bu nedenle “salgın” tek başına bir kelime değil içinde ve arkasında büyük hikayeler, korkular, yoksunluklar, deneyimler barındıran

Yazının Devamı

Alma verme dengesi

9 Mart 2020

 

Kültürümüzün en önemli özelliklerinden birisi bol bol vermektir. Almamak bir erdemdir. Vermek, verici olmak sadece bu yaşama değil öte aleme de bir yatırımdır. Aynı zamanda iyi insan, evlat, arkadaş... olmanın bir göstergesidir.

Vermek, verici olmak gereğinden fazla olduğunda evrensel yasalara göre sınırları aşmış oluyoruz. Beraberinde de karşımızda verdiğimizi alan, yapması gerekeni yapmaktan yavaşça vazgeçen alma odaklı bir model üretiyoruz. Almak ve vermek ile ilgili denge bireysel bir konu gibi görülse de tüm insanlığı etkileyen bir güce sahiptir. Dengeden alırken ya da verirken uzaklaştığımız her bir an tüm zamanlarda bir bozulma sağlıyoruz ne yazık ki.

Denge demek eşitlik demek değildir. Bazı durumların içinde daha çok vermek dengeyi sağlarken bazı durumlarda almak daha dengeleyici olabilir bazen de eşitlik esas olabilir. Dengeyi belirleyen hikaye, ortam, kişiler gibi birçok veri vardır.

Bu konuda dengeden verme tarafında uzaklaştığınızda oldukça yorulursunuz ve başkaları için yaşadığınızdan kendiniz olamazsınız. Alma tarafında uzaklaşırsanız

Yazının Devamı

Karanlıktan aydınlığa

2 Mart 2020

Birçok anlamda karanlık, karmaşık günler yaşıyoruz. 2020 yılına gelip hala savaşı bitirememenin onursuzluğu içindeyiz. İnsanlık olarak kanla kanın örtülemeyeceğini öğrenemedik. Acılara acı ekleyerek ilerleyemiyor, insani kimliğimizi kaybediyoruz.

Savaş sadece silahla, bombayla olmuyor bildiğiniz gibi. Aileler karışık, şirketler karışık, ekonomik kararlar karışık... Tüm bunlar kendi içimizde farklı savaşlara sebep oluyor. Duygularla düşünceler, ruhla bilinçaltı birbirine giriyor. Dışarıdaki sıcak ya da soğuk, görünen ya da görünmeyen tüm savaşlar içimizi dengeden uzaklaştırıyor.

Ya diğer etkileşim daha güçlüyse? İçimizdeki savaşlar, inanç karmaşalarımız dışımızda savaşlara sebep oluyorsa! İnsanlık ortak bilinç adındaki bir yapı ile birbirine bağlı. Düşüncelerin, duyguların, ruhsal ve bilinçaltı kayıtların titreşimi ortak bilinçte buluşuyor ve en çok beslenen ve yoğun hale gelen titreşim kendini tekrar ediyor. Ta ki o titreşim değişene kadar.

Her birimizin payına düşen içimizdeki savaşlarla ilgilenip dışarıdaki

Yazının Devamı

Zamana yetişmek

24 Şubat 2020

ZAMANA YETİŞMEK İÇİN ÖNERİLER

Zaman, en kıymetli hazinemiz. Gün geçtikçe ona yetişmekte zorlanıyoruz. Günler, haftalar, aylar, yıllar birbirini kovalıyor. Hayatın koşturmacasında en çok kullandığımız kelime “Yetişemiyorum” olmaya başladı.

Dünyanın kendisinin ve güneşin etrafında dönüş hızı çeşitli açı değişimlerinden dolayı farklılaştı. Dünyanın dönüş hızındaki minik farklılaşmalar bizlerin zaman algısında büyük değişimlere sebep oldu. DNA’mızda kayıtlı olan, atalarımızdan bugüne bilinen zamanla hareket ediyoruz fakat zaman artık aynı şekilde işlemiyor. Bizler de uyumlanmaya çalışıyoruz.

ZAMANLA UYUMLANABİLMEK İÇİN

· Angaryalardan kurtulun. Sizin için rutinin bir parçası olan, yapmaya alıştığınız, yapmasanız da hayatınızda bir şeylerin değişmeyeceği hatta zaman kazanabileceğiniz işleri belirleyin. Angaryalarınızı tespit edin ve hayatınızı ayıklayın.

· Kısa yolları bulmaya çalışın. İşleriniz, eylemleriniz, sonuca ulaşma konusunda “En kısa yolu ne olabilir” diye düşünün. Farkında olmadan işleri uzatabiliyor, zor yolları seçebiliyoruz. Küçük farkındalıklarla büyük zaman kazanabilirsiniz.

· “Yetişemiyorum”, “Zamanı yakalayamıyorum” gibi cümleleri

Yazının Devamı

Neden hastalanıyoruz?

17 Şubat 2020

Hastalık, mesajdır. Bedenin “içinde bir şeyler yolunda değil” ifadesidir. Her hastalık şifaya açılan kapıdır. Duygular ve düşüncelerdeki negatiflikler hastalık için zemin oluşturabilir. Yoğun korku, kaygı, endişe, öfke üreten olaylar, kişiler hastalık için etkendir. Her hastalık bedenin kendisini anlatma yöntemdir. Beden hastalık öncesinde sinyaller verir. Onunla irtibatta olarak hastalık öncesindeki mesajları iyi okuyarak muhtemel negatif durumları oluşmadan çözebiliriz.

Örneğin gerçekleştirmek istediğiniz projeniz var. Planlama yaparken yoğun güzel duygularla birlikte oluşan endişe harekete geçemenizi engelliyor. İçiniz koşuyor fakat beden onunla uyumlanamıyor. Bu karmaşa ve çelişki sağ diz kapağında soruna yol açacaktır. Bu karmaşayı fark ettiğiniz an bedenle konuşarak dizi hastalıktan kurtarabilirsiniz. “… projemi / tezimi / hayalimi gerçekleştirmek için harekete geçmeye niyet ediyorum ve her şeyi kendi zamanına bırakıyorum” gibi cümlelerle bedeni sakinleştirebilirsiniz. Beden taşımak istemediği tüm

Yazının Devamı

Ruh işini yapmak

10 Şubat 2020

Değişen kavramlarla birlikte işin yaşam kalitesini ne seviyede yönettiğini anladık ve “Ruh işimi arıyorum” demeye başladık. Bazen başardıklarımızla gurur duyuyor ‘İyi ki bu işi yapıyorum’ diyoruz. Bazen yoruluyor bırakıp gitmek istiyoruz. Hatta işi bırakamadığımız için şehri terk etmeyi bile düşünebiliyoruz.

Her evin, sohbetin konusu iş hayatının zorlukları. ‘Mutlu eden iş yoktur’, ‘Her iş zor’, ‘Ter olmadan para kazanılamaz’, ‘Ekmek aslanın midesinde’ ve benzeri birçok konuşma tekrarlandıkça zihinlere kazınıyor. Ulaşılamayan hedefler, kendi yeteneğine, bilgisine ve eğitimine uymayan işlerde çalışmak, tatminsizlik, yaptığın işin karşılığında beklenen ücreti kazanamamak, stresle başa çıkamamak, uzun ve yorucu çalışma saatleri, trafikte geçen zaman gibi birçok sebep çalışanların işlerini sorgulamasına neden oluyor. Finans, pazarlama, reklam gibi alanlarda ve orta- üst kademe yöneticilik gibi pozisyonlarında, kişilerin üzerlerindeki baskı çok yüksek oluyor. Bu baskı altında ezilenler,

Yazının Devamı