İnsan, içinde kendi evreni olan ve o evreni oluşturan çok katmanlı alanların birleşimini ifade eden bir varlık. İçimizdeki evrenin nice zenginlikleri var. yeteneklerimiz, sezgilerimiz, ortaya çıkmayı bekleyen pozitif ata mirasları, ruhun derinliği, bilinçaltının bilgeliği....
İnsan kendisine ait olanla geçmişi ve geleceği yeniden tasarlayabilir. Geçmişi tasarlarken olanın duygusunu değiştirip farklı şekilde kayıtlayabilir. Geleceği tasarlarken gideceği yolu, ulaşmaya niyet ettiği hali, tekamülde ilerlemeyi tüm detaylarıyla ya da ana hatlarıyla belirleyebilir.
Yürüdüğümüz yol bilinçli ya da bilinçsiz bir tasarımın sonucudur. Tasarım gücünü fark eden ve kullanmaya başlayan için yol, yolculuk, süreç ve sonuç işleyişi ve duygularıyla değişecektir. Yaşamı tasarlamak zanaatkar işi değildir. burada işin ehli yaşam sahibi insandır.
Düşün, nasıl bir yaşam sana yakışır? Önce ana hatlarını belirle, tekrar bak; kalbin ve aklın bu tasarım üzerinde hemfikir mi? Uyum var ise detaylandırmaya başla, uyum yok ise yeniden belirle ta ki aklın ve
Kariyer yaşamımızın önemli bir parçasıdır. Hayatımızın büyük bir bölümünü okulda geçiriyoruz. Okul hayatımızı bir zamandan sonra iş, meslek ve kariyer hedeflerimize göre yönlendiriyoruz. Hedeflediğimiz kariyere göre okullarda okuyabilmek için çok fazla çalışmamız gerekebiliyor. Kariyer çalışmalarımız görünenden çok önce başlıyor aslında. Bir de ailenin yüklediği anlamlar ve beklentileri de hesaba katarsak kariyer çocukluktan gelen bir zemine sahip olabiliyor.
İleriye gitmek, ödüllendirilmek, terfi almak, birçok değerlendirme yöntemlerinden geçmek, otorite ile ilişkinin yönetimi, stres yönetimi, krizlerle başa çıkmak, sorumluluk, kazanmak, yenilik, yönetilmek - yönetmek gibi çok fazla anlam içerir kariyer. Tüm bu kavramların bir ucu da çocukluğumuza kadar dokunabilir. Çocukluk anne rahmine düştüğümüz anda başlar ve 7 yaşa kadar devam eder. Bu süre içinde birçok kavramımızı içinde yaşadığımız ortamdan alır ve oluştururuz. Anne
Gelecek, insan sayısı kadar tanıma sahip geniş bir kavram. Düşüncelerden, duygulardan, yaşanmışlıkların tekrarından ya da yaşamak istemediklerimizden korkmak, hayal etmek gibi içsel farklı alanlardan beslenir geleceğin tanımı.
Bireysel süreçlerimizle birlikte toplumsal ve küresel tüm süreçler gelecekle ilgili duygularımızı belirleme gücüne sahip olabiliyor. Ani olaylar, toplumsal değişimler, küresel etkenler geleceğe dair duygularımızda, düşüncelerimizde pozitif ve negatif dalgalanmaya sebep olabiliyor. Gelecek kavramımız tüm bu etkenlerle birlikte sabit bir tanım olmaktan çıkıp değişken bir yapıya bürünüyor.
İnsanlık tarih boyunca geleceği bilmek istemiş, çeşitli yollarla gelecekle bağlantıda olmaya çalışmıştır. Tüm bu süreç ve çabalar göstermiştir ki, gelecek her an yeniden yazılmakta. Geleceği bilmeye çalışmak yerine geleceği tasarlamak verimli sonuç üretiyor.
Her “an” mutlak olasılıklar üretiyor. Her gerçekleşen olasılık geleceğin seyrini bir önceki sürece göre değiştiriyor. Bu
İçine doğduğumuz aileyle görünen ve görünmeyen birçok bağ kurarız. Anne ve anne atalar, baba ve baba atalarla DNA aracılığıyla doğrudan bağlanırız. Bağlar pozitif olabileceği gibi negatif de olabilmektedir. Kurulan bağlar yaşamımızı etkileyebilir.
Anne ile çocukları arasında rahimde geçen dönem, DNA bağ aktarımları ve yaşanmışlıklarla birlikte çeşitli ve derin bağlar kurulabilir. Bu süreç annenin kaderini izlemek ya da tekrar etmek şekline dönüşebilir. Günlük yaşamın içinde “Ön teker nereye arka teker oraya”, “Ailemizde mutlu olan kadın yok”, “Aynı benim gibisin” gibi cümlelerin tekrar edilmiş olmasıyla kurulan bağlar üçlenebilir.
Evrensel sistemde her yeni neslin öncekine göre daha iyi şartlarda yaşaması esastır. Görülen ve görülmeyen kader bağları ile aile çizgisinin dışına çıkmadan aynı döngüleri tekrar eder halde buluruz kendimizi. Oysa ki yeni nesil içten içe döngüyü kırmak ve daha iyiye ilerlemek ister. İzlenen ve öğrenilen yaşam,
Kadının toplumdaki yeri yine kadının üstün performansı ile değişiyor. İş dünyasında her şeye rağmen ilerlerken kalan zamanda evinin kadını çocuklarının annesi olmaya devam ediyor. Her alanda aynı anda aktif olması eril enerjinin dengesini de değiştiriyor.
Gerek iş yaşamı zorlukları gerekse işten kalan zamana bir hayat sığdırma çabası kadınları daha kontrolcü ve güçlü olmaya itiyor. Kısa zamanda karar vermesi gereken, bir ahtapot gibi çok kollu olan, aynı anda çok konu, iş, insan, işleyiş, süreç düşünmek zorunda kalan bir yapı oluşturuyor. Kadınlar güçlenip daha çok söz sahibi oldukça dişil zihnin çalışma prensiplerinden dolayı karmaşık ve çok düşünme alanları da genişliyor.
Doğada her şey karşı ucuyla birlikte çalışır. Dişil enerji artıyor ve alanı genişliyorsa eril enerji azalmak ve alanı küçülmek zorunda. Akışın seyriyle kadının hayatta kapladığı alan eril enerjiden alınan bir alan. Dünya tarihinde vaktiyle kendisinden alınanı şimdi geri alan kadın o alan eril enerji ile dolduğu için daha erkeksi bir
Bedenimiz duygu ve düşüncelerimizden doğrudan etkilenir. Sistemler, organlar, hücreler... birbirine bağlı ve uyumla çalışırsa kalıcı bir iyileşmeden bahsedebiliriz. Düşünce ve duygular da bedenin içinde sürekli hareket eden sistemlerdendir.
Organlar ve sistemlerin kendilerine ait özellikleri, kişilikleri vardır. Dışarıdaki insanlarla iletişimde olmak gibi onların dilince konuştuğumuz zaman anlaşmak ve şifa temelinde birleşmek daha kolay olacaktır. Organlar ya da sistemlerle iletişime geçmek için hastalığı beklemeden günün herhangi bir saatinde onlarla konuşabilirsiniz.
Ağrıyan organa, ekleme odaklanıp “Bu ağrı bana ait mi?” diye sorabilirsiniz. Bazen ağrıları ya da sorunları başkalarından satın alabilir ve kendi bedenimizde taşıyabiliriz. Beden ağrının size ait olmadığını anladığı zaman hızlıca bırakacaktır.
Pozitif duygu ve düşünceler şifaya zemin hazırlarken negatif duygu ve düşünce organlara baskı yapar ve işleyişini bozar. Beden bazen negatifleri biriktirip bir anda soruna dönüştürebildiği gibi bazen de hemen ağrı, sızı, hastalıkla kendini anlatabilir.
Bedenle
Hepimiz için farklılıkları ve değişimleri barındıran bir süreç yaşıyoruz. İş yapma şeklimizde olan değişimler yeni değişimlerin mayası oluyor. Eğitim, sağlık gibi kurumların zorunlu değişimi uzun vadede oluşacak yeni sistemler için bir hazırlık olabilir.
Her şey insan için. Olanın, olmayanın, olamayanın güzelliği evrensel sistemde insan bazında planlanmaktadır. Her sürecin öncesinde büyük hazırlık aynı zamanda fonunda birçok görülmeyen hareket vardır. Her şey insana ve insanın gelişimine hizmet etme prensibi ile yerini bulmakta.
İnsanlık olarak değişimin hızına ve gerekliliklerine kapıldık ve dahil olduk. Az ya da çok rüzgardan payımıza düşeni aldık. Şimdi asıl konu neye ve nasıl ilerlediğimiz olmaya başladı. Bu süreci verimli değerlendirebilmek, kendimiz ve herkes için keyifli, huzurlu ve yol açan bir süreç olması gelecek için iyi bir yatırım.
Takdir edersiniz ki değişim uzun bir süreç olacak ve sürekli farklı nitelik ve niceliklerde devam edecek. Her zaman var olan ve olacak olan dinamik kavramlarımızdan birisidir.
Bu süreçte;
&
Şans, yaşamın en tatlı hediyelerinden birisidir. Ahenkli yapısıyla uyum üretir. Yumuşak ve neşeli bir eli vardır şansın, yol açar, niyetlerin gerçekleşmesi için her şeyi birleştirir. Şanslı olmak yaşamın en keyifli ifadelerinden birisidir.
Yaşamın kolaylığını sağlayan, hepimiz için sürekli açık ve aktif olan şans kapıları aile aktarımlarıyla ve negatif deneyimlerle kilitliymiş ya da çok nadir açılıyormuş gibi kabul edilmiş olabilir. Ailenin geçmişinde yaşananlar, söylenen sözler ve kişinin kendi deneyimi ile birleşince sürekli açık olan şans kapıları kapalıymış gibi görülebilir hatta kilitlenebilir.
Oysa ki şans, zannettiğimizin ötesinde her zaman herkes için açık olan bir alandır.
· Öncelikle şansın herkes için olmadığı bilgisini iptal edelim. “Şans benim için açık ve aktif, ben şanslıyım” diyebilirsiniz.
· Kendinizi şanssız sınıfında gördüyseniz bunun illüzyon olduğunu kabul edin. Bu bilgiyi iptal edin. “Şans herkes içindir. Şanslı olduğuna inandığım insanlar kadar şanslıyım.”