İsmail Özcan - Türkiye’de Kahramanmaraş merkezli olarak meydana gelen ve çevredeki on ili kapsayan deprem, ne ülkemizde ne de dünyada daha önce benzeri görülmüş bir depremdir. Deprem sonrası ortaya çıkıp daha önce bu depremle ilgili olarak uyarılarda bulunduğunu söyleyen hiçbir deprem bilgini, profesörü; bu depremin 7.4’ün üzerinde 7.7 şiddetinde olacağını ve dokuz saat sonra da 7.6 şiddetinde başka bir deprem meydana geleceğini öngörmüş değildir. Söz konusu iki depremin ülkemizin 1/7’si olan 110 kilometrekarelik (Yunanistan’ın bütününe yakın, Hollanda’nın üç katı kadar) bir alanını etkileyeceğini de öngörmüş değillerdi.
Bu deprem; şiddetiyle, süresiyle, çapı ve boyutuyla bütün öngörüleri, tarihsel bütün tecrübeleri yanıltan bir depremdir. Deprem bölgesinde bulunanların, gidip olanı biteni görenlerin kıyametin bir çeşidi diye niteledikleri, çok sayıda sürprizlerle ortaya çıkmış bir depreme en gelişmişler de dâhil dünyadaki hiçbir ülke en azından ilk anlarda eksiksiz, kusursuz müdahale edemez; her sorumluluğu dört dörtlük yerine getiremezdi. “Bunu ben yapardım” edasında konuşanlar sadece başkalarını değil, kendilerini de kandıranlardır.
Türkiye, dünyanın en güzel ülkelerinden biri. Dünyanın merkezinde konumlanmış; dünyanın her yerinden en kolay ulaşılan, en ılımlı iklime, en güzel doğaya sahip bir ülke. Ama her güzelin bir kusuru, gülün dikeni olduğu gibi bizim ülkemizin de kusuru yerkürenin en hareketli fay hatları üzerinde bulunmasıdır. Bu yüzden sık sık depreme maruz kalıyoruz. Bu depremlerle yaşamak zorundayız. Tedbirlerimizi alıp hayatımızı buna göre planlamazsak yıkımlardan ve ölümlerden kurtulamayız.
Depremler kaderdir, ama depremde ölmek kader değildir. Depremde ölmek bilgisizliğin, bilinçsizliğin ve tedbirsizliğin sonucudur.
“Depremde ölenler aya da çıksalar yine öleceklerdi, çünkü vadeleri dolmuştu” demek, akıldan, bilimden olduğu kadar gerçek manada dinden-imandan da habersiz olmak demektir. Japonya bizden daha fazla depremlerle karşı karşıya bir ülke olduğu halde depremler orada insanları öldürmemektedir. Ayrıca depremleri ve başka felaketleri dinsizliğe, zina anlamında ahlaksızlığa bağlamak, gerçek bir cehalettir. Dünyadan habersizliktir. Dinsizliğin ve zinanın bizden çok daha fazla olduğu birçok ülkede deprem olmamaktadır. Çünkü depremler yaşanan coğrafya ve o coğrafyanın jeolojik yapısıyla ilgilidir.
Bu deprem, “deprem” denen doğal afetle ilgili olarak derin derslerle dolu olduğu gibi devletin, kurumların tutumları konusunda da derslerle doludur.
Kim olursa olsun ülkeyi yönetenler, siyasal iktidarlar; doğal olan ve olmayan her türlü afete, yıkıma karşı müdahale için oluşturulmuş kurum ve kuruluşların toplum nezdindeki güvenilirlik ve saygınlığını zedeleyici uygulamaların içinde olmamalı; böyle bir çaba içinde olanlara da asla izin vermemelidir. Bu tür kurum ve kuruluşların tarafsızlığı titizlikle korunmalıdır. Yaşadığımız tarihin en büyük deprem felaketi için bilhassa nakit yardımda bulunmak isteyen bir bölüm vatandaşın devletin bu iş için oluşturulmuş kurumları dururken alternatif örgütler araması acıdır.
Türkiye’deki son deprem daha önce benzeri hiç görülmemiş uluslararası/evrensel bir dayanışmaya vesile olmuştur. Dünyada adı sanı bilinen hemen hemen bütün ülkeler bu depremde Türkiye’nin yardımına koşmuşlardır. Hem yardım eden ülkelerin hem de onların gönderdiği arama kurtarma ekiplerinin çok büyük çoğunluğu acımızı yürekten paylaşmışlardır. Bu, bundan sonra da büyük felaketler karşısında insanlığın, milletlerin/devletlerin dayanışma gösterebileceğinin bir kanıtıdır.
Özüne uygun şekilde insan gibi insan olanlar böyle felaket zamanlarında yalanın, iftiranın, çarpıtmanın, hırsızlığın, yağmanın olmamasını doğal bir durum olarak görürler. Ne yazık ki bütün bu alçaklıklar böyle bir felaket anında bile tam gaz mesai halinde olabiliyor. Bundan sonraki felaketlerde gafil avlanmamak için bu ihanet ve alçaklıklar da mutlaka kayıtlara geçirilmelidir.