Bilgay Duman - bilgay.duman@gmail.com
Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani arasında bir telefon görüşmesi gerçekleştirildiği duyuruldu. Görüşmede ikili ilişkiler ve bölgesel konuların ele alındığı açıklanırken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Sudani’ye Türkiye davetini yinelediği belirtildi. Bununla birlikte Cumhurbaşkanlığı tarafından yapılan açıklamada da, ikili ve bölgesel işbirliğinin gelişeceğine ilişkin inancın dile getirilmiş olması dikkat çekti.
Türkiye ve Irak arasındaki ilişkilerin inişli çıkışlı seyir izlediğini söylemek yanlış olmaz. 2003’te ABD işgaliyle devlet ve siyasi yapının yeniden şekillendiği Irak’ta, Türkiye ile ilişkiler, ülke içi siyasetin yanı sıra bölgesel ve hatta küresel dinamiklerden de etkileniyor. Nitekim Türkiye’nin Irak politikasına bakıldığında, 2003-2005 arasında Ankara’nın nispeten sınırlı etkiye sahip olduğu düşük yoğunluklu bir politik dönem yaşandığı görülüyor. Bu dönemde 1 Mart Tezkeresi olarak anılan kararla ABD askerlerinin Türkiye üzerinden Irak’a girmesine izin verilmemesi nedeniyle, ABD’nin Türkiye’yi Irak siyasetinin dışında bırakmaya çalıştığı bir süreç yaşandı.
Ancak Irak’taki dengenin sağlanması, özellikle de Sünni grupların siyasete entegre edilmesi amacıyla Türkiye’nin yardımına ihtiyaç duyulması, Ankara’yı oyuna dahil etti. Bunun yanı sıra 2005-2009 arasında, Irak’ta terör örgütü PKK’nın etkinliğinin artması ve buradaki Kürt hareketinin PKK’ya alan açmasıyla, daha çok Bağdat merkezli bir siyaset yürütüldüğü görüldü. Nitekim Türkiye’nin komşu ülkelerle kurduğu ilk Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi, 2008 yılında Irak’la kuruldu.
2010’da ABD askerlerinin çekilmesi sonrasında Tahran’ın Irak’taki etkisini artırmasının yanı sıra, 2011’de Suriye’de başlayan halk ayaklanmalarında Türkiye ile İran’ın farklı pozisyonlar alması ve dönemin Irak yönetiminin Tahran yanlısı tutum izlemesiyle Türkiye, 2010-2014 arasında yerel ağırlıklı bir politika izledi. 2009’da Erbil, Musul ve Basra başkonsolosluklarının açılmasıyla, Türkiye’nin, yerel siyasi dinamikler üzerinden Irak siyasetinde etkili olmaya çalıştığı ve ilişkisini sürdürmeye çalıştığı bir süreç ortaya çıktı.
Bu süreç de, terör örgütü DAEŞ’in 2014’te Irak topraklarının yaklaşık 3’te birine hakim olmasıyla birlikte, 2014-2017 yılları arasında dalgalı-durağan döneme evrildi. Bu dönemde Türkiye, terör örgütüyle mücadele için kurulan uluslararası koalisyonda yer alırken, binlerce Iraklıyı da misafir etmeye başladı. 2017’de DAEŞ’in elindeki tüm toprakların kurtarılması, daha da önemlisi Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) merkezi hükümetin zayıflığından faydalanarak “bağımsızlık referandumu” düzenlemesiyle de, Türkiye’nin, merkezi hükümetle tekrar ve güçlü ilişkiler geliştirdiği görüldü. Bu süreçte, ara verilen Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi toplantısı gerçekleşirken, Türkiye ile Irak’ın sınırda ortak askeri tatbikat yapıldı, ikinci sınır kapısının açılması konusu gündeme geldi, en önemlisi de Türkiye, DAEŞ sonrası Irak’ın yeniden yapılandırılmasında 5 milyar dolarlık krediyle en fazla maddi desteği sunan ülke oldu.
Buna rağmen Irak’ta 2019’da yaşanan protesto gösterileri ve ardından ortaya çıkan siyasi kriz, iki ülke ilişkilerinde istenen adımların atılmasının önüne geçti. Türkiye’nin protestolar döneminde dengeli bir tutum sergilemesi, olaylara sosyal ve siyasal bir taraf olmaması, Ankara’nın Irak’taki popülaritesini artırdı.
Beklentiler neler?
Irak, söz konusu protestolar sonrasında bölgede ikili ve çoklu işbirliğinin yanı sıra müzakere süreçleri başlattı. Bağdat’ın yeni denge siyaseti denkleminde Türkiye, Irak açısından en önemli partnerlerden biri konumuna geldi.
Muhammed Şiya es-Sudani’nin, en üst makam tarafından Türkiye’ye davet edilmesi ve bu davetin zamanlaması ise son derece önemli. Zira Türkiye ve Irak arasındaki ticaret hacmi 20 milyar doları aşmış durumda. Bununla birlikte Irak’ın, alt yapı yatırımları ve yeniden imar için yardıma ihtiyacı var. Nitekim 2022’de Musul Havalimanı’nın onarımının Fransızlardan alınıp Türk şirketlerine verilmesi, Irak’ın Türkiye ile geliştirmek istediği ilişkilerin de bir yansıması.
Öte yandan Irak’ın “gelecek projesi” diye lanse edilen ve Ortadoğu’nun en büyük limanı olarak tasarlanan “Büyük Fav Limanı Projesi”, yine bu proje kapsamında Basra’dan Türkiye’ye uzanacak bir demiryolu ve karayolu hattının yapılmasını öngören “Kuru Kanal” projesine ilişkin adımlar, iki ülke arasındaki ilişkilerin geliştirilip bir üst seviyeye taşınması noktasında son derece kritik. Ayrıca Türkiye’nin, yakın zamanda Necef’te de bir başkonsolosluk açması bekleniyor. Irak’ın sorunlarını çözebilmesi için iç politikadaki sorunların yanı sıra bölgesel istikrar ve ikili iş birlikleri de önemli olacak. Türkiye ve Irak arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi, ikili düzlemde sağlayacağı faydanın yanı sıra bölgesel istikrara da katkı sağlayabilecek nitelikte. Sudani hükümetinin iç politikada istikrar yakalaması durumunda dış politikada atacağı adımlarla bölgesel denge ve istikrar üretme noktasında potansiyeli olduğunu söylemek yanlış olmaz.