Asırlık Cumhuriyetimizin dörte üçünü tanıklık eden kurumlarımızdan biri de Milliyet. Arkadaşlarımız 75. Yıla coşkuyla, heyecanla hazırlanıyor ve en önemlisi de 100. Yılı’nın temellerini atıyorlar.
”Biz yarını göremiyoruz, siz 100. Yıl hayali kuramıyorsunuz” diyenler mutlaka çıkacaktır. Onlara tavsiyemiz, ne istiyorlarsa onun hayalini kurmaları, gerisi kendiliğinden geliyor, gelmese de o konuda verdiğiniz mücadele, hiçbir şey yapmamaktan daha iyidir! En azından vicdanınız rahat oluyor.
Japonlar için en büyük onur kaynaklarından biri de başladığı işten emekli olmak. İş değiştirme, hem çalışana hem de işverene kuşkuyla bakmaya neden oluyormuş! “İşveren çalışanına sahip çıkmadığı ki kaçıyor, giden de kendisine sunulanları hak etmedi ki gidiyor” diye düşünülürmüş…”
Geriye dönüp baktığımda ya da önceki gün gazetemizin 75. Yıl hazırlıklarına yönelik toplantıda konuşulanları ve Milliyet’te geçen 42 yıllık çalışma hayatımı bir film şeridi gibi gibi gözümün önünden geçirdiğimde Japonlar aklıma geldi. 50, 60 yıldır aynı şirkette çalışanlarla tanıştım, sanki ilk gün heyecanı içerisindelerdi. Bizimki de öyle…
Birkaç yıl önce kaybettiğimiz Sami (Kohen) Abiyle bir araya geldiğimizde kendimizi hep çömez gibi hissederdik, çünkü kurulduğu ilk günden son anına kadar hep Milliyet’teydi… Cumhuriyet’in 75. yılı, 100. Yıldan çok daha görkemli kutlanmıştı, 100 yıl kutlamasına katılanlarımız da, eminiz ki 100. Yıl da çok görkemli ama 75. Yıl da çok özeldi diyeceklerdir. Binlerce yıllık devlet geleneğinin küllerinden yeniden doğan Türkiye Cumhuriyeti’nin dörtte üçüne tanıklık etmek, hem de günü gününe tanıklık etmek ve onu siz sevgili okurlarıyla paylaşmak, sonu hiç gelmeyecek olan bir maraton yarışı gibidir.
Ali Naci Karacan ve Abdi İpekçi’nin temellerini attığı Milliyet’te de, kurulduğu günden bugüne, ülke genelinde olduğu gibi çok zor süreçler ve akla hayale gelmeyecek büyük değişimler yaşansa da, değişmeyen tek şey okurlarına olan “saygısı.” Halkın gazetesi olarak doğdu, o çizgisinden asla vazgeçmedi. Bunu yeterince yansıtamadığımız dönemler olmuştur ama atılan her manşette, yapılan her haberde, başlatılan her kampanyada, verilen her mücadelede Milliyet’i, Milliyet yapanın sizler olduğunuz asla unutulmadı, göz ardı edilmedi. Yoksa bugünlere başka türlü gelinemezdi.
Cumhuriyetimizin son 75 Yılı’na bizimle birlikte tanıklık eden, Modern Cumhuriyetimizin gelişmesine, güçlenmesine, binlerce yıllık gelenek ve göreneklerimizin akılla, bilimle, demokrasiyle, hukukla, çağdaşlıkla harmanlanmasına tanıklık eden, katkıda bulunanlarla birlikte yakın tarihimize bazen keyifli, bazen de hüzünlü yolculuklar yapacağız. Aslında bizim hikayemiz, bir anlamda sizin hikayeniz olacak.
Okuma yazmayı Milliyet’le öğrenenler, 3,4 kuşaktır Milliyet’le büyüyenler, en mutlu haberleri ilk Milliyet’ten duyanlar, evindeki kütüphanesini, beyaz eşyasını, çeyizini Milliyet’le düzenler, Çanakkale Şehitler Anıtı, Zap Köprüsü, sokak çeşmelerinin restore edilmesi, Baba Beni Okula Gönder Kampanyası ve daha niceleri hep sizin eserinizdi.
Çocuklar, gençler, eğitim, spor, sanat Milliyet’in vazgeçilmeziydi, dünden bugüne gelen bu gelenek yarın da devam edecek.
Milliyet, en eski okurlarımızın gözünde bugünkü kadar küçük olmayan bilinmezler dünyasının kapılarını kıran, en zor, en bilinmeyen coğrafyaları en renkli röportajlarıyla eve getiren gazeteydi, ekonomiye bakışı hep halkın cebine, sofrasına, çarşıya, pazara ve geleceğe yönelikti. Siyaset, bazen dozunu kaçırsak da olmazsa olmazımızdı. Herkesin ne yazdığından çok Milliyet’in ne yazdığı çok hep önemliydi!
Halk bize gelemiyorsa biz halkın ayağına gideriz diyerek Milliyet tırlarıyla adım adım Anadolu’yu dolaştık, Anadolu Kaplanları’nın sesi, soluğu olduk. Böyle bir gazetede magazine ne gerek var diyenlerin hey gidi günler “Hey” dediği pek çok dergiye, ilaveye, habere imza atmakla kalmadı, gerçekleştirildiği halk oyunları ve müzik yarışmalarıyla bir çağa damgasını vurdu.
Milliyet, Babali günlerinden yani Cağaloğlu‘ndan sonraki dönemlerde medyanın hemen her alanında öncü, kucaklayıcı ve bir o kadar da yenilikçi bir okul oldu. Medyada çok önemli isimler yetiştirdi, pek çok ünlünün de öncesinde ya da sonrasında nefes aldığı duraklardan birisi oldu. İnternet gazeteciliğinde olduğu gibi radyo ve televizyon yayıncılığının da kuluçka merkeziydi. Birçok yayın organı Milliyet’te doğdu, büyüdü, palazlandı… Bugüne kadar yüz milyonlarca okuyucuyla buluştuk, her biri ile aile gibiydik, şu anda pek çoğumuzun yeni bir organı haline gelen mobil telefonlar gibiydik, çağ değişse de, dünya değişse de gazeteler ve özellikle Milliyet farklı şekillerde de olsa daha nice 75 yıllar hep en yakınınızda olmaya devam edecek.
Neden mi? Halkın gözü, kulağı, dili; tarihin tanığı ve demokrasilerin olmazsa olmazı olduğu için.
Toplumlar bileşik kaplar gibidir. Dinamiklerin birbirinden etkilenmemesi mümkün değil. Kalıcılığının yolu ise işini mümkün olduğunca en doğru şekilde yapmaktan geçiyor. Atatürk’ün şu sözleri hep ilkemiz olmuştur:
“Basın, milletin müşterek sesidir. Bir milleti aydınlatma ve irşatta, bir millete muhtaç olduğu fikrî gıdayı vermekte, hulâsa bir milletin hedefi saadet olan müşterek bir istikamette yürümesini teminde, basın başlı başına bir kuvvet, bir mektep, bir rehberdir. Basın hürriyetinden doğan mahzurların giderilme vasıtası, yine basın hürriyetidir…”
Özetin özeti: Ülkeler, yarattığı markalar kadar güçlüdür. Milliyet de halkımızın 75 yıldır yaşam verdiği bu markalardan biridir. Bu nostaljik yolculuk, başta okurlarımız ve bizimle birlikte yola çıkan diğer markalar olmak üzere herkes için keyifli bir süreç olacaktır!..