Emir Gamsız
En kısa tanımlarıyla müzik için ses sanatı, şiire de söz sanatı diyebiliriz. Şarkı dediğimiz sanat ise iki sanatın birleşmesiyle ortaya çıkan yeni bir sanat dalıdır. Tek başına müzik veya tek başına şiir sanatlarından farklıdır. Yani başlığı “Şarkı müzik de içerir ama farklı bir sanat dalıdır” diye cevaplamak doğru olacaktır. Şarkı, opera, müzikal, bale ve film gibi sanatların hepsi müzik içerir ama sadece şarkı ayrı bir sanat dalı olarak anılmaz. Son yıllarda ortaya attığım bu bakışla New York, Paris ve İstanbul’daki çevremden ve takip edenlerden çeşitli tepkiler alıyorum ve sağlama yapılabilmesi için hep suyu örnek veriyorum. Su (H2O) iki hidrojen ve bir oksijen atomundan oluşur ve biz suya su deriz; suya hidrojen de demeyiz oksijen de, çünkü su ikisini de içerir ama ikisinden de farklıdır. Suya oksijen deyip ciğerlere oksijen yerine su çekmeyi denersek ölürüz ama Allah’tan şarkıya müzik dediğimiz için ölmüyoruz; sadece müziğin dünyamıza katacağı güzelliklerden mahrum kalıyoruz.
Şarkı sanatının müziği terminolojik olarak ele geçirmesine müsaade etmek kültürel bir yozlaşma yaratmakta. Hem şarkı sanatını hem de toplumların müziği algılama becerisini kayba uğratan bu popüler dayatmanın giderilmesi, toplumların müzik algısına ciddi bir katkıda bulunacaktır. Müzik de yazı ve şiir gibi bir iletişim biçimidir, kendine has bir dili vardır. Müzikle şarkı üzerinden ilişki kurmak ellerimizi eldiven varken hissetmeye çalışmak gibidir. Elimizde eldiven varken de eli hissederiz, ama arada eldiven olduğu için tam manasıyla olmaz. Eldivenle yapmak isteyeceğimiz çok şey vardır ama eldivenli olma hissi farklıdır, çıplak elle olmak farklı. Besteci gözüyle bakınca benim için müzik elim, sözler de eldiven. Yani şarkı yazmak müzik yazmaktan farklı, iki lisanın birleşmesi gibi. Şair olsaydım diğer yönden bakıp müziği sözlerin üzerindeki bir eldiven gibi görecektim. Sonuçta nereden bakarsak bakalım, şarkının müzik ya da şiir olmadığı gerçeği değişmez.
Sanat insan var olduğundan beri birçok şekilde üretilip tüketildi, ama son yüzyıldaki endüstriler müziği şarkıyla standartlaştırdı. Müzisyen veya müzik dinleyicisi olmayan birine müzik tercihi sorulduğunda alınacak cevap genellikle bir şarkı türü veya bir şarkıcının şarkıları olur, çünkü şarkı türlerine de müzik türü denildi. Bunun birçok sebebi olmasına rağmen en güçlü etkenlerin başında müzik endüstrisi denilen ve sanatın değerlendirmesini çoklukla yapan sistem gelir. Çok satılan ve çok para kazandıran şarkılar en kıymetli müzik eserleri olarak değerlendirilirken bir coğrafyanın ve kültürünün özelliklerini yansıtan müzikler aynı derecede önemsenmez çünkü; müzik endüstrisinin nicelik standartlarını tutturamamışlardır. Halbuki müziğin endüstrisi olmamalı çünkü endüstri kavramı müziği de endüstriyel bir ürüne çevirerek yok ediyor. Müzik ürünü olmaz, müzik eseri olur.
Müziğin diğer sanat dallarından farklı olarak evrenin sırlarını çözmemize yardımcı olacak frekans dünyasının dili olduğunu unutmamamız gerekir. Hele böyle bir salgın döneminden geçerken müziğin hayata direkt etkilerini anlamak insanlığın ruh sağlığı açısından çok önemli. Dolayısıyla bazı soruların cevaplarını aramak toplumca ve tüm insanlık olarak işimize yarayabilir; “Müzik sanatını şarkı sanatından ayrı algılamak topluma ne gibi katkılarda bulunur?” veya “Müzik algısı gelişen bir toplumda ne gibi sosyal değişiklikler yaşanır?” gibi sorular.
Ama en başta şu soru geliyor: Ne kadar şarkı, ne kadar müzik dinliyoruz?