Bilgay Duman / bilgay.duman@gmail.com - Bir süredir güvenlik ve siyasi istikrar konusunda aşama kaydeden, görece bir düzene giren Irak, Kerkük konusunda yaşanan gelişmelerle ciddi gerginlik dönemine girdi. Bugüne kadar Irak’ta statüsü ve konumu itibariyle en gergin vilayetlerden biri olan Kerkük, Irak siyaseti açısından yine gündem oluşturdu.
Aslında Kerkük, artık bölgesel ve hatta uluslararası gündemi de etkileyen bir mesele haline geldi. Nitekim Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın İran ziyareti sırasında Kerkük’le ilgili kapsamlı bir açıklama yapması bunun göstergesiydi ve verdiği mesaj açısından da önemli. Peki son dönemde Kerkük’teki gerginliğin fitilini ateşleyen gelişme ne oldu?
Bunu anlayabilmek için meselenin biraz geçmişine ve geri planına bakmak gerek. Zira Kerkük sadece bugünün meselesi değil ancak özellikle 2003’ten sonra yaşanan gelişmeler, Kerkük konusunu hem kendi hem de Irak sınırlarının ötesine taşıdı. ABD işgali sonrası Irak’ın kuzeyinde Erbil, Süleymaniye ve Duhok’taki otonom yapıya, 2004’te çıkarılan Irak Geçici Yönetim Yasası ile Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) adı altında resmi bir federal statü kazandıran Kürtler, bu vilayetlerin dışında Kerkük, Musul, Selahaddin ve Diyala’nın bazı bölgelerinde askeri ve idari kontrolü de ele geçirdi. Bu da, Irak merkezi hükümetiyle çekişmeli bir durum ortaya çıkmasına neden oldu. Bu durum, 2005’te çıkarılan Irak Anayasası’nın 140. maddesiyle de anayasal ve hukuki bir süreç haline geldi. Bu maddede Kerkük ve diğer tartışmalı bölgelerin Aralık 2007’ye kadar statüsünün belirlenmesine ilişkin bir süreç ortaya konuluyordu.
Dengeler değişti
Ancak bu süreci işletmek mümkün olmadı ve bu bölgelerin statüsü belirlenemedi. Irak’taki etnik ve mezhepsel çatışmaların yanı sıra terörle ilgili yaşanan süreçler, siyasi, sosyal, ekonomik ve askeri istikrarsızlık, Kerkük dahil tartışmalı bölgeler diye nitelenen bölgelerde Kürtlerin sağladığı kontrolün devamını beraberinde getirdi. Bu, özellikle Kerkük’te idari sürecin aksamasına ve bu vilayette yaşayan Türkmen, Kürt ve Araplar arasında etnik gerilimler ortaya çıkmasına sebebiyet verdi.
Ancak 2017’den itibaren Kerkük’teki denge değişmeye başlarken, etnik, sosyal, siyasal ve askeri gerilimin de içeriği değişti. 25 Eylül 2017’de IKBY’de “bağımsızlık referandumu” yapılırken, Kürt güçlerin kontrolündeki Kerkük ve diğer tartışmalı bölgelerde de uygulanmaya çalışıldı. Bunun üzerine harekete geçen Irak merkezi hükümeti, 16 Ekim 2017’de Erbil, Süleymaniye ve Duhok dışında Kürt güçlerin fiili kontrolünde olan Kerkük ve diğer tartışmalı bölgelerde askeri operasyon düzenleyip, buraldaki askeri ve idari kontrolü geri aldı. Ardından, söz konusu bölgelerde Kürt partilerin ofisleri dahi kapatılırken, Kerkük Vali Yardımcısı olan Arap asıllı Rakan Sait Cuburi de vekaleten Vali olarak görevlendirildi. Ancak bu son yaşananlarla, Kerkük’te sorunların çözülmeyip “ötelendiği” ortaya çıktı. Zira 2021’deki Irak parlamento seçimleri sonrası hükümet kurma sürecinde Kerkük’ün pazarlık haline getirildiği görülüyor.
Türkmenlerin rolü
Özellikle KDP, hükümete destek vermek için Kerkük’e geri dönüşü şart koştu. Mukteda es-Sadr dışında tüm siyasi grupların yer aldığı Devleti Yönetme Koalisyonu’nca oluşturulan ve parlamentoda onaylanan hükümetin programındaki söz konusu şarta ilişkin Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani de bir talimat yayınladı. İşte bu talimatın ardından Kerkük’te işler karışmaya başladı. Kerkük’te Kürtlerden sonra hakimiyet kuran Sünni Arapların büyük kısmı, KDP’nin geri dönüşüne karşı çıkarken, Türkmenlerin de bir bölümü de gösterilere destek verdi.
Bu noktada Türkmenlerin Irak’taki en büyük ve yaygın siyasi organizasyonu olan Irak Türkmen Cephesi’nin (ITC) uzlaşmacı bir yöntem belirlemesi dikkat çekici. Nitekim Türkiye’nin de bu yönde bir telkini söz konusu. Türkmenler, Kerkük’te yaşanacak olası çatışmanın, savunma gücü olmayan Türkmen varlığına yönelik tehdit oluşturacağının farkında. Kerkük’te bir kaos ortamı yaratılmak isteniyor. Bu anlamıyla Kerkük Milletvekili Erşat Salihi’nin Kerkük ve çevresindeki terör örgütü PKK ve İran destekli grupların da varlığına dikkat çekerek yaptığı uyarıya kulak verilmeli. Türkmenler olayları içerisinde yer almasalar bile endişeliler. Kaos ortamında Türkmenler hedef alınabilir.
Meselenin bir diğer vahim yanı Kerkük’teki yönetimsel yapının, istikrar ve düzene kavuşmasının engellenmesi. Zira 2005’ten bu yana Kerkük’te vilayet meclisi seçimleri yapılamadı. Bugüne kadar siyasi emrivakilerle yönetiliyor. Bu emrivaki siyasetinde Irak hükümetinde bile temsil edilmeyen Türkmenlerin yer bulması çok zor. Böylece Türkmenlerin hakkı yenmeye devam ediyor.
Hem Sudani hem de Cumhurbaşkanı Abdullatif Reşit, Kerkük’le ilgili açıklama yayınladı. Sorunun en yüksek makamlarca bile dile getirilmesi, olayların vahametini göstermesi açısından önemli. Nitekim sokağa çıkma yasağına rağmen gösteriler sürdü ve Irak Terörle Mücadele Güçleri, Kerkük sokaklarına indi. KDP Peşmerge güçlerinin de Kerkük’e doğru yola çıkması, lokal çatışmaların yerini geniş çaplı çatışmalara bırakması konusunda endişeler ortaya çıkardı.
Şimdilik sokağa çıkma yasağı karldırılsa da tansiyon hala yüksek. Olayların sonrası Irak güvenlik güçleri taşkınlık yapanlara yönelik operasyon düzenledi. Bunun üzerine 4 Eylül akşamı Kerkük’te özellikle Kürtlerin yaşadığı mahallelerde güvenlik güçleriyle göstericiler arasında arbede yaşanırken, Kürt göstericiler Irak güvenlik güçlerine taş ve sopalarla saldırdı.
Irak Federal Yüksek Mahkemesi, KDP’nin geri dönüşü konusunda Sudani’nin talimatına ilişkin yürütmeyi durdurma kararı verdi. Ancak kısa vadede bir çözüm ortaya çıkması zor gibi. Zira işin hukuki mahiyetinden daha fazla siyasi ve çok taraflı bir boyutu var. Yarınki yazıda da bu boyutlarını ve Kerkük meselesinin nereye evrilebileceğini anlatmaya çalışacağım...