Sanat ve demokrasi

16 Mayıs 2018

Araştırmacı kişi soru sorar çünkü yeni bir şeyler öğrenmek ister. Sanatçı da yeni bir eser üretmek zorundadır yoksa sıradanlaşır. Dolayısıyla gerek sanatın ve gerekse araştırmacı kişiliğin kesişim noktası yeniliktir. Diğer ortak bir paydası her ikisinin de dogmatizme karşı olmasıdır. Dogmatik düşünceli kişiler hiçbir şeyi araştırmadıkları gibi sanatçılar da dogmalara bağlı kaldıkları takdirde gelişemezler. Hem araştırmacılar hem de yazarlar daha fazla kitap okurlar. Dolayısıyla yazarlar (sanatın bir dalı) aynı zamanda iyi birer araştırmacıdırlar. Sanatın demokrasi ile benzerliği ve aynı zamanda araştırma ile de iki yönden benzerliği olduğuna göre dolaylı olarak demokrasinin de araştırma ile benzerliği bulunmaktadır ve sonuç olarak demokratik ve düşünce özgürlüğünün olduğu ülkelerin de araştırmaya daha açık olmaları doğaldır. Açık toplumun savunucularından ve Açık Toplum Enstitüsünün kurucusu George Soros sanat ve kültürün toplumların standartlarını ve değerlerini değiştirdiğini iddia etmektedir (http://www.powerofculture.nl/en/policy/soros.html). Ona göre bu nedenden ötürü özerk ve yenilikçi bir sanat sektörü açık toplumun rüyasıdır.

Bu bağlamda İslam dininin yayıldığı coğrafyada

Yazının Devamı

SANAT VE DEMOKRASİ

15 Mayıs 2018

Bir sanatçının amacı yeni ve farklı bir eseri üretebilmektir. Aksi takdirde sıradan ve özelliği olmayan bir sanatçı olarak anılacaktır. Demokrasi ve sanatın ortak paydası her ikisinin de olabildiğince çok sayıda farklı düşünce ve bakış açılarını desteklemeleridir. Bu bağlamda Hollywood’daki çok sayıda senarist, yazar, editör ve film yapımcısının neden tutucu olarak tanınan Cumhuriyetçilere değil de Liberal Demokratlara oy verdiğini anlamak kolaydır.

Şu iki nokta gözden kaçırılmamalıdır ki; çok sayıda farklı düşünce ve bakış açısı aynı zamanda hem yaratıcılığı hem de soru sormayı, sorgulamayı destekleyen bir özelliğe sahiptir. Zira her farklı bakış açısının kendine özgü üstünlükleri ve noksanlıkları vardır. Bu bakış açılarının avantaj ve dezavantajlarının nedenlerini fark edebilmek için sorgulama yeteneğine gereksinim vardır.

Kendi bakış açısının yetersizliklerini görebilmek tıpkı sanatçılarda olduğu gibi eleştiriye hazırlıklı olmayı da beraberinde getirir.

Kesin skorların olduğu sportif karşılaşmalar doğası gereği sosyokültürel açıdan daha düşük kesimlere hitap etmektedirler. Doğal olarak maçlardan sonra taraftarların niye kavga çıkardıklarını anlamak da zor değildir.

Oysa jürilerin

Yazının Devamı

Boş zaman sorunu

13 Mayıs 2018

Ajans Press Türk toplumun yaşam biçimini çeşitli açılardan inceledi. Sonuçları 2018 Nisan ayında yayınladı. 2005-2017 yılları arasında, 34 kentte 15.918 kişi üzerinde yapılan araştırmada çarpıcı sonuçlar elde edildi. Araştırmaya göre, her dört kişiden üçü “Geçmişe özlem duyuyor”. Yüzde 72’si boş zamanlarını AVM’lerde geçiriyor, yüzde 35’i hiç kitap okumuyor. Nicelik ve nitelik bakımından farklı nedenlerle, sorunlarla, zorlanmalarda ortaya çıkan ruhsal durumun ortak özelliği: “Geçmişe özlem duymak”.

“Geçmişe özlem duymak”, bireysel ve toplumsal olarak savunma düzenidir. Engel aşmak, sorun çözmek sürecinde zorlanma olursa sürekli ve durumluk kaygı düzeyi yükselir. Bilinç dışı savunma düzenleri işlerlik kazanır. Başarılı başarısız yaklaşık olarak otuz çeşit savunma düzeni vardır.

Geçmişe özlem duymak, bastırma ve boyun eğme savunma düzenleri ile ruhsal yaşantıyı sürdürür. Bilinçli olarak kaçma ya da savaşma tepkisi oluşturur. Kaçma ya da savaşma sürecinde oluşan yetersizlik duygusuna karşı bilişsel farkındalığı, haberdarları, ruhsal yaşantıyı sürdürmeye çalışır.

Kaçarak kurtulmak

Özetle, “Geçmişe özlem duymak” bireyin yaşadığı toplumsal ortamdan kaynaklanan, ekonomik, politik, siyasal

Yazının Devamı

550 yıllık tarihi hafıza İstanbul Üniversitesi-2

27 Nisan 2018

Milli Mücadele yıllarında Darülfünun’un yine öğrencileridir başı çeken; bir araya gelerek Sivas Kongresi’ne delege gönderme kararı alırlar. Tıbbiye mektebinden Hikmet (Savaştepe) ve Yusuf (Balkan) delege seçilir, fakat yol paraları yoktur, herkes cebindeki parayı çıkartıp ortaya koyar, ancak bir kişiye yetecek kadar para sağlanabilmiştir ve Yusuf (Balkan) hakkından feragat eder. Ancak bu kez de temsil yetkisi gerekmektedir ve bu belgeyi hiçbir yerden temin edememişlerdir.

Tıp Talebe Cemiyeti Başkanı olan dördüncü sınıf öğrencisi Ahmet Kemal, bütün tıp talebelerinin temsilcisi olduklarını belirten bir belge yazar, imzalar, mühürler. Hikmet (Savaştepe) Sivas’a uğurlanır.

Kendisine ters düştü

İstanbul delegeleri arasında yer alan henüz 18 yaşındaki Tıbbiye öğrencisi Hikmet kongrede manda konusu konuşulurken bizzat Mustafa Kemal’e şu tarihi sözleri söyler: “Delegeleri bulunduğum Tıbbiyeliler beni buraya bağımsızlık yolundaki çalışmalara katılmak üzere gönderdiler. Mandayı kabul edemem, farzı mahal manda fikrini siz kabul ederseniz sizi de reddederiz. Mustafa Kemal’i vatan kurtarıcı değil vatan batırıcı kabul ederiz ve telin ederiz.”

Bu sözlerle heyecanlanan Mustafa Kemal şu cevabı verdi:

Yazının Devamı

550 yıllık tarihi hafıza İstanbul Üniversitesi

26 Nisan 2018

İstanbul Üniversitesi, 700 yıldır Doğu ile Batı medeniyetlerinin bir araya geldiği emsalsiz bir mozaik olan İstanbul şehrinin 550 yıllık üniversitesidir. Küreselleşen dünyada artık, daha geniş bir dünyayı, bugünün biçimlenmesinde rol oynayan ve geleceği belirleyecek olan tarihsel etkileri de hesaba katarak algılamamız gerekiyor.

Fikirlerin ve alternatiflerin geliştirilmesinde öncü olan ve toplum yaşamının niteliklerini belirlemekte azımsanamayacak etkileri olan üniversiteler aynı zamanda, kaçınılmaz olarak, artıları ve eksileriyle, inişleri ve çıkışlarıyla toplumun da bir aynasıdır. Bir üniversiteyi içinde var olduğu toplumdan soyutlamak mümkün mü? İşte bu bağlamda İstanbul Üniversitesi, aynı zamanda hem toplumsal belleğimiz olmakta ve hem de toplum olarak taşıdığımız tüm renklerin tek bir odaktan ayrıştığı bir prizma...

Öncülük etti

İstanbul Üniversitesi, bir imparatorluğun yıkılış sarsıntıları içinde, bütün topluma öncülük etmiş, Çanakkale’de bir efsane yaratmıştır. Ancak öte yandan, Milli Mücadele öncesi, işgal yıllarında yine benim üniversitemdir suskun kalan... Darülfünun’dan İzmir’in işgaline karşı yapılan protesto toplantısı dışında etkili bir ses yükselmemiştir. Çanakkale’de

Yazının Devamı

Tarihimizi farklı yorumlayan bir romancı: Kemal Tahir

21 Nisan 2018

1910 yılında İstanbul’da doğan Kemal Tahir; 1938-1950 yılları arasında Çankırı, Çorum, Kırşehir, Malatya hapishanelerinde geçen 12 yıllık mahkûmluğundan sonra 21 Nisan 1973 yılına kadar süren ömrünü 63 yaşında yine İstanbul’da tamamlamıştır. Bugün onun vefatının 45. yılıdır ve onun bu dünyadan ayrılışının üzerinden yaklaşık yarım yüzyıllık bir zaman geçmiş olması demektir.

12 yıllık hapishane hayatında çok sayıda kitap yazmışsa da, en büyük ve önemli eserlerini 1950’den 1973’e kadar süren 23 yıllık dönemde vermiştir. Romanlarının çoğu konularını yakın veya uzak Türk tarihinden alır.

Kemal Tahir’in tarihle ilgili hemen her romanı tartışmalara ve polemiklere konu olmuştur. Fakat 1967’de yayımlanan, 1968’de Türk Dil Kurumu ödülüne layık görülen, Osmanlı Devletinin kuruluşunu ele alan ‘Devlet Ana’ adlı romanı bu konuda başı çeken eseridir.

Kemal Tahir Osmanlı’yı ‘kerim devlet’ olarak nitelendirir. Bu kavram; Osmanlı’nın, kimilerinin iddialarının aksine zalim ve ceberut değil, tam tersine tebaasına şefkatle yaklaşan; onun rahatını, huzurunu her şeyin üstünde tutan ve bunun için çabalayan bir devlet olduğunu ifade etmektedir. Osmanlı’nın bunu sağlamak için kurduğu düzen de döneminin en

Yazının Devamı

BARIŞA YENİ BİR YAKLAŞIM

20 Nisan 2018

Birleşmiş Milletler kurulduğunda, kurucuları farklı bir dünya tahayyül etmişlerdi.

O dünyada anlaşmazlıklar savaş alanlarında değil, toplantı odalarında çözüm bulacaktı. O dünyada savaşlar daha başlamadan önlenecekti. O dünyada eyleme geçmek için insanların ölmesi beklenmeyecekti.

Ancak, günümüzde kanlı ihtilaflar dünyanın dört bir yanında artış gösteriyor ve gittikçe daha uzun bir süreye yayılıyor, daha karmaşık bir hal alıyor ve daha ölümcül oluyor. Sivil ölümler artık iki ateş arasında kalmaları nedeniyle yaşanmıyor, siviller doğrudan hedef alınıyor. Korku ve umutsuzluk nedeniyle evlerini terk etmek zorunda kalan insan sayısı daha önce görülmemiş boyutlara ulaşıyor.

İşte bu nedenle Birleşmiş Milletler’in barışa yeni bir yaklaşım ortaya koyması gerekiyor.

Barışın inşası ve ‘Sürdürülebilir Barış’ konusunda 24-25 Nisan tarihlerinde New York’ta üst düzey bir oturum düzenliyorum. Toplantıda dünya liderleri bir araya gelerek ihtilafların önlenmesi, arabuluculuk, diyalog ve diplomasi konuları üzerinde odaklanacaklar. Bu toplantı, BM’ye üye devletlerin barışın daha iyi teşvik edilmesini sağlamak üzere teşkilatımıza yardım çabalarının bir parçasını oluşturacak.

Barış dediğimde, süreceği

Yazının Devamı

Göç ceza mı, ödül mü?

15 Nisan 2018

Göçün sonuçları görecelidir. Bireylerin beklentisine, gideceği ülkede karşılaşacağı koşullara göre değişir. Çoğu kez beklentilerde gerçek dışı, düş ürünü tasarımlar göçü cezaya dönüştürür. Kişisel alanın oluşması göçü ödüle, oluşmaması cezaya dönüştürür.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 31 Mart 2018 günü Ayasofya’da İstanbul Yeditepe Bienali’nin açılışında Pendik ve Ümraniye ilçe kongrelerinde konuştu. Kültürün, sanatın, tarihin, toplumun birlik ve beraberliğini, değerini sağladığını, gelişmesinde rol oynadığını vurguladı. Konuşmasında: “Bugünlerde bazı nankörlerin, bazı köksüzlerin ülkemizi yaşanmaz bulup yurt dışına gitmekten söz ettiklerini duyuyorum. Bunlar için bir ofis açıp bilet paralarını da verip göndermek gerekiyor. Çünkü bunlar bu ülkeye yük, yük” dedi.

Bilet parasını verip yurt dışına göndermek ceza mı, ödül mü? Sonuç göreceli. Bireyin beklentisine, gideceği ülkede karşılaşacağı koşullara göre değişir. Çoğu kez beklentilerde gerçek dışı, düş ürünü tasarımlar göçü cezaya dönüştürür.

Sözlük karşılığı göç bireyin, ailenin, belirli bir toplum kesiminin dıştan gelen baskı ve zorlama olmadan özgür iradesi ile köy, kent, ülke değiştirmesidir. Baskı ve zorlama göçün sürgün

Yazının Devamı