550 yıllık tarihi hafıza İstanbul Üniversitesi

26 Nisan 2018

İstanbul Üniversitesi, 700 yıldır Doğu ile Batı medeniyetlerinin bir araya geldiği emsalsiz bir mozaik olan İstanbul şehrinin 550 yıllık üniversitesidir. Küreselleşen dünyada artık, daha geniş bir dünyayı, bugünün biçimlenmesinde rol oynayan ve geleceği belirleyecek olan tarihsel etkileri de hesaba katarak algılamamız gerekiyor.

Fikirlerin ve alternatiflerin geliştirilmesinde öncü olan ve toplum yaşamının niteliklerini belirlemekte azımsanamayacak etkileri olan üniversiteler aynı zamanda, kaçınılmaz olarak, artıları ve eksileriyle, inişleri ve çıkışlarıyla toplumun da bir aynasıdır. Bir üniversiteyi içinde var olduğu toplumdan soyutlamak mümkün mü? İşte bu bağlamda İstanbul Üniversitesi, aynı zamanda hem toplumsal belleğimiz olmakta ve hem de toplum olarak taşıdığımız tüm renklerin tek bir odaktan ayrıştığı bir prizma...

Öncülük etti

İstanbul Üniversitesi, bir imparatorluğun yıkılış sarsıntıları içinde, bütün topluma öncülük etmiş, Çanakkale’de bir efsane yaratmıştır. Ancak öte yandan, Milli Mücadele öncesi, işgal yıllarında yine benim üniversitemdir suskun kalan... Darülfünun’dan İzmir’in işgaline karşı yapılan protesto toplantısı dışında etkili bir ses yükselmemiştir. Çanakkale’de

Yazının Devamı

Tarihimizi farklı yorumlayan bir romancı: Kemal Tahir

21 Nisan 2018

1910 yılında İstanbul’da doğan Kemal Tahir; 1938-1950 yılları arasında Çankırı, Çorum, Kırşehir, Malatya hapishanelerinde geçen 12 yıllık mahkûmluğundan sonra 21 Nisan 1973 yılına kadar süren ömrünü 63 yaşında yine İstanbul’da tamamlamıştır. Bugün onun vefatının 45. yılıdır ve onun bu dünyadan ayrılışının üzerinden yaklaşık yarım yüzyıllık bir zaman geçmiş olması demektir.

12 yıllık hapishane hayatında çok sayıda kitap yazmışsa da, en büyük ve önemli eserlerini 1950’den 1973’e kadar süren 23 yıllık dönemde vermiştir. Romanlarının çoğu konularını yakın veya uzak Türk tarihinden alır.

Kemal Tahir’in tarihle ilgili hemen her romanı tartışmalara ve polemiklere konu olmuştur. Fakat 1967’de yayımlanan, 1968’de Türk Dil Kurumu ödülüne layık görülen, Osmanlı Devletinin kuruluşunu ele alan ‘Devlet Ana’ adlı romanı bu konuda başı çeken eseridir.

Kemal Tahir Osmanlı’yı ‘kerim devlet’ olarak nitelendirir. Bu kavram; Osmanlı’nın, kimilerinin iddialarının aksine zalim ve ceberut değil, tam tersine tebaasına şefkatle yaklaşan; onun rahatını, huzurunu her şeyin üstünde tutan ve bunun için çabalayan bir devlet olduğunu ifade etmektedir. Osmanlı’nın bunu sağlamak için kurduğu düzen de döneminin en

Yazının Devamı

BARIŞA YENİ BİR YAKLAŞIM

20 Nisan 2018

Birleşmiş Milletler kurulduğunda, kurucuları farklı bir dünya tahayyül etmişlerdi.

O dünyada anlaşmazlıklar savaş alanlarında değil, toplantı odalarında çözüm bulacaktı. O dünyada savaşlar daha başlamadan önlenecekti. O dünyada eyleme geçmek için insanların ölmesi beklenmeyecekti.

Ancak, günümüzde kanlı ihtilaflar dünyanın dört bir yanında artış gösteriyor ve gittikçe daha uzun bir süreye yayılıyor, daha karmaşık bir hal alıyor ve daha ölümcül oluyor. Sivil ölümler artık iki ateş arasında kalmaları nedeniyle yaşanmıyor, siviller doğrudan hedef alınıyor. Korku ve umutsuzluk nedeniyle evlerini terk etmek zorunda kalan insan sayısı daha önce görülmemiş boyutlara ulaşıyor.

İşte bu nedenle Birleşmiş Milletler’in barışa yeni bir yaklaşım ortaya koyması gerekiyor.

Barışın inşası ve ‘Sürdürülebilir Barış’ konusunda 24-25 Nisan tarihlerinde New York’ta üst düzey bir oturum düzenliyorum. Toplantıda dünya liderleri bir araya gelerek ihtilafların önlenmesi, arabuluculuk, diyalog ve diplomasi konuları üzerinde odaklanacaklar. Bu toplantı, BM’ye üye devletlerin barışın daha iyi teşvik edilmesini sağlamak üzere teşkilatımıza yardım çabalarının bir parçasını oluşturacak.

Barış dediğimde, süreceği

Yazının Devamı

Göç ceza mı, ödül mü?

15 Nisan 2018

Göçün sonuçları görecelidir. Bireylerin beklentisine, gideceği ülkede karşılaşacağı koşullara göre değişir. Çoğu kez beklentilerde gerçek dışı, düş ürünü tasarımlar göçü cezaya dönüştürür. Kişisel alanın oluşması göçü ödüle, oluşmaması cezaya dönüştürür.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 31 Mart 2018 günü Ayasofya’da İstanbul Yeditepe Bienali’nin açılışında Pendik ve Ümraniye ilçe kongrelerinde konuştu. Kültürün, sanatın, tarihin, toplumun birlik ve beraberliğini, değerini sağladığını, gelişmesinde rol oynadığını vurguladı. Konuşmasında: “Bugünlerde bazı nankörlerin, bazı köksüzlerin ülkemizi yaşanmaz bulup yurt dışına gitmekten söz ettiklerini duyuyorum. Bunlar için bir ofis açıp bilet paralarını da verip göndermek gerekiyor. Çünkü bunlar bu ülkeye yük, yük” dedi.

Bilet parasını verip yurt dışına göndermek ceza mı, ödül mü? Sonuç göreceli. Bireyin beklentisine, gideceği ülkede karşılaşacağı koşullara göre değişir. Çoğu kez beklentilerde gerçek dışı, düş ürünü tasarımlar göçü cezaya dönüştürür.

Sözlük karşılığı göç bireyin, ailenin, belirli bir toplum kesiminin dıştan gelen baskı ve zorlama olmadan özgür iradesi ile köy, kent, ülke değiştirmesidir. Baskı ve zorlama göçün sürgün

Yazının Devamı

Çocuğun değeri, yeri

1 Nisan 2018

Çocuğun değeri, yeri, aile ortamında ve toplumda, ilgi, ileti, iletişim kavramlarının açılımı ile sağlanır. Kimi kez çocuğu huzurlu, mutlu, başarılı; kimi kez huzursuz, mutsuz sorunlu yapar.

Son günlerde TBMM’de, medyada en çok konuşulan, tartışılan konular arasında çocukların cinsel istismarı yer alıyor. Konuşmalar, tartışmalar, cinsel istismarın nedenlerinden çok, sonuçları ve suçlulara uygulanacak cezalar üzerinde odaklaşıyor.

Örnek olarak, 13 yaşından sonra cinsel istismara uğrayan çocuklara ve istismar suçlularına farklı davranmak; başta hadım olmak üzere suçlulara verilecek cezalar, iyi hal ayrıcalığı, indirimi tartışılıyor. Yasal dayanaklar aranıyor. Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü 2016 yılında çocuklara yönelik cinsel istismar oranında on yılda yedi kat artma olduğunu ortaya koymuştur. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi, 1989 yılında Birleşmiş Milletler Çocuk Sağlığı ve Haklarına yönelik çalışmalar sonucunda hazırlanmış ve kabul edilmiştir.

Türkiye, Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni 1995 yılında, Bakanlar Kurulu Kararı ile kabul etmiş, imzalamış, yürürlüğe koymuştur. Bildirge 44 madde içerir. Çocuk Hakları Sözleşmesi, aileye, topluma çocuklara

Yazının Devamı

Dünya ticaretini bekleyen gerçekler

27 Mart 2018

Dünyamız artık soğuk savaşın “tek boyutlu” senaryolarına dayalı analizlerle değil “çok boyutlu” analizlerle anlaşılabiliyor. Tarafların belli olmadığı, ortakların sürekli değişebildiği, karışık ve zayıf ittifakların sıklıkla yaşandığı bir dönem içindeyiz. Terör olaylarını, Ortadoğu karmaşasını, artan korku ve endişeleri, içe kapanmayı, İtalya, Almanya, Hollanda seçimleri ve İngiltere’nin Brexit kararındaki siyasal çalkalanmaları rahatlıkla görebiliyoruz. ABD Başkanı Trump’ın çelik ve alüminyum için koymayı düşündüğü vergi, AB ve Çin’in karşı atak yapmasını kaçınılmaz kılmaktadır. Bir dönem geçerli olan “kur savaşları” yerini “ ticaret savaşları”na bırakıyor mu bilinmezliği ile karşı karşıyayız. Küresel ölçekteki bu saldırgan, umursamaz, şov odaklı, gel-gitli, iniş- çıkışlı tavırlar geliştikçe ve piyasaları dalgalandırdıkça “korumacı” tedbirler her alanda
alınmaya başlanıyor.

Yeni dünya gerçeği

Dünya ticareti; fırtınalı, çalkantılı bir yeni dünyada ortaya çıkan anlaşılması, algılanması oldukça farklı sorulara özgün yanıtların verilmesini şart koşan durumlarla karşı karşıyadır. İç içe geçmiş sistemler bütünü olan küresel dünya koşulları, uğraşmak zorunda kaldığımız “yeni normaller”

Yazının Devamı

Hekimlik bir yaşam şeklidir

14 Mart 2018

Her yıl 14 Mart Tıp Bayramı gününde bizim kısa tıp tarihimizle ilgili bir şeyler yazmaya çalışırım. Kısa tarahimiz diyorum, bizim çağdaş anlamda üniversitelerimiz ve tıp okullarımız gelişmiş ülkelere nazaran çok sonra kurulmuştur. Bu konu defalarca yazılıp konuşulduğu için bu tarihçeyi anlatmak istemiyorum.

İnsanın yaratıldığı gün kadar eski olan tıp mesleğinde, hemcinslerine yardıma koşan hekimle birlikte bu davranışın tarzını ve icrasını düzenleyen bir ahlak anlayışının da ortaya çıktığına şüphe yoktur.

Dün olduğu gibi, bugün ve yarın da hastasının bedenine, ruhuna ve mahrem sırrına erişen bu insan tipi hekimler, tarih boyunca kutsal varlıklar olarak kabul edilmişlerdir. (Maalesef bugün bu kavramlar artık yok).

Tıp bilimi bir goblen kumaş gibidir. Goblen çeşitli renklerdeki ipek ipliklerden dokunan rengârenk bir kumaştır. Kumaşın içerisinde değerli yol gösterici bilim adamları, hastalar, teknolojiye paralel gelişen taktikler ve mesleğin kendisi mevcuttur. İplik sayısı arttıkça kumaştaki renk de artar.

Teknolojide özellikle moleküler seviyedeki gelişmeler muazzam sonuçları birlikte getirmektedir.

Tıbbın bu zengin, görkemli ilerleyişi şu günlerde bazı kafa karıştırıcı ekonomik-etik

Yazının Devamı

Tüp bebek tedavisinde doğru bilinen 10 yanlış

10 Mart 2018

Prof. Dr. Ulun Uluğ tüp bebek tedavisinde merak edilen doğru bilinen yanlışları anlattı.

1) Yanlış bilinen: Tüp bebek zor ve ağrılı bir tedavi yöntemidir.

Doğru olan: Tedavi yeni kullanılan ilaçlar ile 45 günden 15 güne kadar indirilmiş, hastalara yapılan iğne sayısı da 60’lardan 20’lere düşmüştür. Ayrıca sadece hap formunda ilaçlar kullanılarak da tedavi uygulanmaktadır. Az miktarda ilaç kullanılarak hem kontrol için merkeze gidip gelme aralığı en aza inmiş, hem de şyan etkiler en az seviyeye indirilmiştir. Bugün için tüp bebek, 15 gündetamamlanan, neredeyse yan etkisi bulunmayan çok kolay bir tedavi yöntemidir.

2) Yanlış bilinen: Fazla embriyoların dondurulması başarılı olmadığı için yapılmasına gerek yoktur .

Doğru olan: Embriyo dondurulması uzun yıllardır uygulanan ve hastalara ekstra hamilelik olanağı sunan bir uygulamadır. Son 3 yıldır uygulananyeni bir dondurma yöntemi ile hemen hemen dondurulan tümmbriyoların sağlıklı şekilde geri kazanıldığı görülmüştür. Bu sayede, taze tüp bebek tedavisi ile donmuş tüp bebek tedavisi arasındaki başarı farkı kapanmış, hatta bazı tüp bebek merkezlerinde donmuş embriyo tedavileri ile daha başarılı sonuçlar alınmaya başlanmıştır.

3) Yanlış

Yazının Devamı