Diyabet, yani şeker hastalığı oldukça sık rastlanan bir hastalık olmasına karşın semptomları kişiden kişiye farklılık göstermekte ve diyabet hakkında pek çok mit ortada dolaşmaktadır. Özellikle diyabet hastalarının yaşamını ve psikolojisini gereksiz yere olumsuz etkiledikleri için “tıbbi birer efsane” olarak niteleyebileceğimiz bu mitlere, diğer bir deyişle diyabet hakkında doğru bilinen yanlışlara açıklık getirmek gerekiyor.
1. Şeker yemek şeker hastalığına neden olur
Şeker yemek doğrudan şeker hastalığına neden olmaz. Ancak şekerli bir beslenme tarzını benimsemek, tip 2 diyabet için risk faktörleri olan aşırı kilo ve obeziteye yol açabilir. Kan şekeri seviyeleri diyabette önemli bir rol oynar. Ancak şekerin kendisi nedensel bir faktör değildir. Oysa şeker yemek şeker hastalığına neden olur, diye bilinir. Fakat hiç akla gelmeyecek bir risk faktörünün çok fazla soda içmek olduğu bilinmez. Örneğin 2013 yılında yayınlanan bir araştırmada, sürekli olarak soda içmenin tip 2 diyabet riski ile bağlantısı olabileceği bulunmuştur.
2. Diyabet ciddi bir hastalık
Yumurtalık kanseri ve kilo alma arasında nasıl bir bağlantı var?
Yumurtalık kanseri, yumurtalıklardaki veya fallop tüplerindeki hücrelerin kontrolsüz bir şekilde büyümeye başlaması ve sonunda vücudun diğer bölgelerine yayılmasıyla oluşur. Ne yazık ki, insanlar genellikle hastalığı yalnızca ileri evrelerde, yayıldığında ve tedavisi daha zor olduğunda tespit ederler.
Yumurtalık kanseri olan kişiler neden kilo alır ve bu normal midir?
Yumurtalık kanserinin semptomları arasında, insanların kilo alımıyla ilişkilendirebileceği karnın şişmesi ve şişkinlik hissi yer alır. Yumurtalık kanseri olan bazı kişiler kanser tedavileri nedeniyle kilo alabilir. Kilo alımına neden olabilecek kanser tedavileri arasında hormon tedavisi veya kemoterapi bulunur. Bazı kanser ilaçları vücudun aşırı miktarda su tutmasına neden olur ve dolayısıyla kilo alımına yol açar. Yumurtalık kanseri olan hastalar, daha fazla yemek yemenin ve daha az egzersiz yapmanın bir sonucu olarak kilo alabilir. Fazla yemek yemenin nedeni bazı hastalar için psikolojiktir, endişeli ya da stresli hissettikleri için fazla yemek yerler. Bazıları ise tok mideyle
Karaciğer yetmezliği, karaciğerin işlevini yitirdiği ve acil tedavi gerektiren, yaşamı tehdit eden bir durumdur. Karaciğerin birçok işlevi vardır. Bunların en önemlileri safra üretmek, glikojen depolamak ve kan dolaşımından toksinleri uzaklaştırmaktır. Karaciğer yetmezliği kronik veya akut olabilir. Akut karaciğer yetmezliği olan kişilerde karaciğer hızla işlevini kaybeder. Kronik karaciğer yetmezliği olanlarda ise, karaciğer daha uzun süre işlevini kaybeder.
Bu yazıda, karaciğer hastalığının evreleri ve nedenleri, semptomları, tedavisi ve önlenmesi dahil olmak üzere hem akut hem de kronik karaciğer yetmezliğine daha ayrıntılı olarak bakıyoruz.
Karaciğer hastalıkları ve aşamaları
Karaciğer hastalığı ile karaciğer yetmezliği arasındaki farkı anlamak önemlidir. Karaciğer hastalığı, karaciğere zarar veren ve işlevini etkileyebilecek herhangi bir durumu ifade eder. Karaciğer yetmezliği ise, karaciğerin işlevselliğin bir kısmını veya tamamını kaybetmesi anlamına gelir. Karaciğer hastalığı sıklıkla karaciğer yetmezliğine neden olabilir.
İltihap: Karaciğer hastalığının erken aşamalarında karaciğerde iltihaplanma oluşabilir. Bu durum fark edilmeyebilir ancak tedavi edilmezse
Akciğer kanserleri iki ana gruba ayrılır: Küçük hücreli akciğer kanseri ve küçük hücreli olmayan akciğer kanseri. Farklı hücre yapılarına sahip bu türlerin ilerleme hızları, yayılma yolları ve görünümleri farklıdır. İsminden de anlaşıldığı gibi, küçük hücreli akciğer kanseri hücreleri mikroskop altında küçük ve yuvarlak görünür. Küçük hücreli olmayan akciğer kanserinin hücreleri daha büyüktür.
Akciğer kanseri hastalarının en sık sorduğu soruların başında “akciğer kanserlerinin hangisi daha iyidir” gelir. Bu soruya yanıt vermek için öncelikle akciğer kanseri türlerini inceleyelim.
Hem küçük hücreli, hem de küçük hücreli olmayan akciğer kanserinin birkaç alt tipi vardır. Küçük hücreli olmayan akciğer kanserleri arasında epidermoid (squamöz hücreli) akciğer kanseri, adenokarsinom (bronkoalveoler karsinom da), büyük hücreli karsinom, pleomorfik karsinom, karsinoid tümör ve
Hücrelerin oksijenlenmesini artırma açısından ozon tedavisi, inanılmaz bir gençleştirme (anti-aging) aracı olmasının yanı sıra çeşitli kronik hastalıklar için bir tedavi yöntemidir. Ozon tedavisi bağışıklık sistemi üzerindeki etkilerinden dolayı kanserin yanı sıra akut veya kronik viral, fungal veya bakteriyel enfeksiyonları hedefleyen tedavi planlarının bir bileşeni olarak da kullanılabilir. Dolayısıyla ozon tedavisi Covid-19 pandemisine karşı bağışıklık sistemimizi güçlendirerek kendimizi korumanın etkin yollarından biridir.
Ozon, karşılaştığı mikropların yüzde 99’unu öldürür
T hücreleri, B hücreleri ve NK (veya doğal öldürücü) hücreleri gibi tek çekirdekli kan hücreleri bağışıklık sistemimizde önemli bir rol oynar. Kanser ya da enfeksiyonel rahatsızlıklar karşısında mononükleer kan hücreleri, diğer hücrelerle iletişim kuran moleküler haberciler olan sitokinleri üretir. Çeşitli işlevlere sahip birçok sitokin kategorisi vardır. Bazı sitokinlerin anti-viral etkileri vardır; diğerleri, virüsler, bakteriler veya mantarlar gibi yabancı istilacılara karşı koruyucu bir yanıt olarak iltihabı tetikler. Diğerleri T hücrelerini düzenler; ayrıca anti-tümör etkilerinden sorumludur.
Prostat kanseri evreleri
Prostat kanseri yaygın bir kanserdir. Meni üreten ve spermin işlevini koruyan prostat bezini etkiler. Prostat kanseri özellikle erken evrelerde tedavi edilebilir.
Prostat kanseri de dahil olmak üzere kanserleri evrelemenin farklı yolları vardır. Doktorunuz kanser hücrelerinin ne kadar ilerlediğine ve ne kadar yayılmış olabileceğine bakarak evreye karar verecektir.
Genel olarak kanseri evrelemenin en basit yolu, orijinal bölgesinden ne kadar uzağa yayıldığına bakmaktır.
Lokalize kanser: Kanser hücreleri başladıkları bölgede kalır. Prostat kanseri için prostat bezi içinde kalır.
Bölgesel kanser: Kanser yakındaki dokulara ve muhtemelen yakındaki lenf bezlerine yayılmıştır, ancak vücudun diğer bölgelerine yayılmamıştır.
Uzak kanser: Kanser vücuda yayılmıştır ve akciğer, karaciğer gibi diğer organları etkilemiştir.
Prostat kanserinde doktorlarınkanser hücrelerini değerlendirmek için kullandıkları diğer iki önemli faktör, prostata özgü antijen (PSA) ve Gleason skorudur.
Sedef hastalığı akciğerleri nasıl etkiler?
Sedef hastalığının kronik inflamatuar etkileri akciğerler başta olmak üzere iç organlara kadar uzanabilir. Dolayısıyla sedef hastalığı olanlar genel olarak sistemik komplikasyonlar açısından risk taşımaktadır. Riski azaltmak için sigarayı bırakmak, tedavi planını ve risk unsurlarını doktorunuzla yakından takip etmek faydalı olacaktır. Sedef hastalığı olan herkes akciğer komplikasyonu geliştirmez ancak artan risk nedeniyle önleyici tedbirler almak yararlıdır.
Sedef hastalığı yaygın inflamasyona neden olan otoimmün bir rahatsızlıktır. Sedef hastalığı, cilt ve akciğerler de dahil olmak üzere vücudun diğer kısımlarını etkileyebilir. Kişiyi akciğer hastalığı, kalp hastalığı, kanser ve artrit gibi birçok komplikasyon için risk altına sokar. Sedef hastalığı olan kişilerde KOAH gelişme riski daha yüksektir.
Sedef hastalığı, bir otoimmun sistem hastalığıdır. Beyaz kan hücrelerinin aşırı aktif hale gelmesine ve ciltteki iltihaplanmayı tetikleyen kimyasallar üretmesine neden olur. Bu iltihaplanma, akciğerler de dahil olmak üzere vücudun diğer kısımlarını da
Polimiyalji ile fibromiyalji arasındaki farklar nelerdir?
Miyalji terimi kas ağrısı anlamına gelir. Hem fibromiyalji hem de polimiyalji kaslarda ağrı ve gerginliğe neden olur. Fakat diğer semptomları, nedenleri ve tedavileri açısından gösterirler. Doğru tedavi için doğru tanı koymak önemlidir.
Polimiyalji ve fibromiyalji hem isim benzerliklerinden, hem de her ikisi de vücutta kas ağrısına neden olduğu için karıştırılabilmektedir. Aslında farklı nedenlere dayanan rahatsızlıklardır. Hatta bir kişi hem polimiyalji hem de fibromiyalji hastası da olabilir.
Polimiyalji romatizması, iltihaplı bir artrit şeklidir. Fibromiyalji geleneksel iltihap belirtileri göstermez, ancak bazı araştırmalar iltihabı da içerebileceğini düşündürmektedir.
Polimiyalji ve fibromiyalji birer otoimmün hastalık olarak kabul edilir. Otoimmün bozukluklar vücudun yanlışlıkla sağlıklı dokuya saldırmasına neden olur. Fibromiyalji ağrısının ayrıca, bedensel bir yaralanma olmamasına rağmen vücudun ağrıyı algılamasını sağlayan aşırı aktif sinirlerden kaynaklandığı da düşünülmektedir. Bu, fibromiyaljinin beyin ve sinirlerin hissi algılama biçimi nedeniyle ortaya çıkabileceği anlamına gelir.
Hem polimiyalji