Astım, genel olarak solunum yollarının iltihabı ve şişmesine bağlı olarak akciğerlere girip çıkabilen hava miktarının azalmasıyla kendini gösteren bir rahatsızlıktır. Bununla birlikte astımın türleri ve her bir türün kendi tetikleyicileri vardır. Yaygın görülen hastalıklardan biri olan astım, birçok vakada ilaç kullanımı ve astım ataklarına neden olan tetikleyicilerden kaçınarak hayat boyu yönetilmeye çalışılmaktadır. Oysa ülkemizde giderek yaygınlaşmaya başlayan biorezonans metodu, astım tedavisinde umut olabilmektedir.
Astım türleri şunlardır:
Alerjik astım: İlaç, bir kişinin astım semptomlarını kontrol etmesine yardımcı olabilir. Biorezonans metodu ise kişide alerjik astımı tetikleyen etkenleri ortadan kaldırarak tedavi etmeyi hedefler. Alerjik astımı bulunan kişilerin çoğu egzama, besin alerjisi, alerjik rinit gibi farklı alerjik hastalıklara da yatkındır. Alerjik astımı tetikleyebilen alerjenler polen, küf, süt, yumurta, fındık, toz akarları, böcek dışkıları, sigara dumanı, ağır parfümler olarak karşımıza çıkmaktadır.
Alerjik olmayan astım: Alerjik olmayan
Sarkoidoz, vücudun herhangi bir yerinde küçük çapta iltihaplı hücrelerinin (granülomların) kümelenmesi ve büyümesine bağlı olarak gelişen bir rahatsızlıktır. Peki buna neden olan nedir ve nasıl tedavi edilebilir?
Sarkoidoz herhangi bir organda ortaya çıkabilir, ancak vakaların büyük kısmında hastalığın akciğerlerde görüldüğü ya da başladığı bilinmektedir. Özellikle akciğeri çevreleyen lenf düğümleri ve bezleri başta olmak üzere vücuttaki herhangi bir organda da ortaya çıkabilir. Sıklıkla 20 ila 40 yaş aralığında görülür. Ancak çoğu enflamatuar hastalıkta olduğu gibi, kadınlarda 50 yaşın üzerinde sarkoidoz gelişme riski daha fazladır.
Sarkoidoz hastalığında başrolü oynayan granülomlar organlara zarar verebilir. Hastaların yarısından fazlası hiçbir tıbbi müdahale olmadan iyileşse de, sarkoidoz bir organın önemli bir bölümüne yayılır ya da uzun süre devam ederse tedavi gerektirebilir. Modern tıp henüz sarkoidoz için bir tedavi öngörmemektedir. Çoğunlukla anti-enflamatuar ilaçlar kullanılarak sarkoidoz semptomları azaltılmaya çalışılmaktadır.
Tamamlayıcı bir tedavi metodu olan biorezonans ise, tüm kronik enflamatuar hastalıklarda ve otoimmun sistem hastalıklarında olduğu
Lenfoma lenfatik sistemin bir kanseridir. Bir tür beyaz kan hücresi olan lenfositlerde gelişir. Bu hücreler vücuttaki hastalıklarla savaşmaya yardımcı olur ve vücudun bağışıklık savunmalarında önemli bir rol oynar. Lenfomada kanser lenf sisteminde bulunduğundan, vücuttaki doku ve organlara hızla metastaz yapabilir ya da yayılabilir. Lenfoma çoğunlukla karaciğer, kemik iliği ya da akciğerlere yayılır. Her yaşta lenfoma ile karşılaşılabilir, ancak özellikle 15-24 yaş arasında yaygındır. Ve çoğunlukla lenfoma tedavi edilebilir.
İki ana lenfoma türü vardır: Hodgkin ve Hodgkin dışı lenfoma. Bunların içinde birçok alt tip vardır.
Hodgkin dışı lenfoma
Geçmeyen şişmiş bezler lenfoma belirtisi olabilir. En yaygın tip olan Hodgkin dışı lenfoma, tipik olarak vücuttaki lenf düğümlerinde veya dokularında B ve T lenfositlerinden (hücreler) gelişir. Hodgkin dışı lenfomada tümör büyümesi, her lenf nodunu etkilemeyebilir, genellikle bazılarını atlar ve diğerlerinde büyür.
Hodgkin lenfoma
Hodgkin lenfoma, bağışıklık sisteminin bir kanseridir ve anormal derecede büyük B lenfositleri olan Reed-Sternberg hücrelerinin varlığıyla tanımlanır. Hodgkin lenfoma hastalarında, kanser genellikle
Crohn hastalığı, bir tür enflamatuar bağırsak hastalığıdır ve son yıllarda giderek yaygınlaşmaktadır. En sık ince bağırsakta ve kolonda görülmekle birlikte gastrointestinal yolunuzun ağzınızdan anüsünüze kadar herhangi bir bölümünü etkileyebilir. Henüz tam bir neden öngörülememekle birlikte bağışıklık sisteminin zayıflığı, genetik ve çevresel faktörlerin (örneğin sigara kullanımı) etkili olduğu düşünülmektedir.
Crohn'lu kişilerin bakteri, virüs, parazit ve mantarlara dayalı bağırsak enfeksiyonları geliştirmesi daha olasıdır. Böyle bir durum, semptomların şiddetini etkileyebilir ve komplikasyonlar oluşturabilir. Crohn hastalığı ve tedavisi de bağışıklık sistemini etkileyerek bu tür enfeksiyonları daha da kötüleştirebilir.
Crohn hastalığının semptomları sıklıkla yavaş yavaş gelişir. Bazı semptomlar zamanla daha da ağırlaşabilir. Semptomların aniden ve dramatik olarak gelişmesi nadir görülür. Crohn hastalığının en erken belirtileri arasında ishal, karın krampları, dışkıda kan, ateş, yorgunluk, iştah ve kilo kaybı, sık tuvalet ihtiyacı ve
Pandemi sonrası ruh sağlığı sorunlarında artışa hazırlıklı olmalıyız
Koronavirüs salgınından etkilenen kişilerin sayısı arttıkça hemen hepimizin bir yakını, bir tanıdığı ya da komşularından biri pozitif tanı almış ya da hayatını kaybetmiş durumda. Öte yandan işlerin durgunlaşması, ekonomik sıkıntılar, günlük yaşam akışının tamamen değişmesi ve yeni normallere alışamama gibi durumlar da başta depresyon ve anksiyete olmak üzere psikiyatrik rahatsızlıkları tetikleyen etkenler. Her ne kadar bu sürecin panik, kaygı ve korkuyla değil, önlemle atlatılabileceğini anlatan uzmanların demeçleri her yerde öne çıksa da pek çok kişi için bu mümkün olmayabiliyor. Ayrıca fiziksel önlemler öne çıkarken ruh sağlığına yönelik ne gibi önlemler alınabileceği aynı oranda geniş yer bulmuyor.
Daha yorgun, üzgün, umutsuz hissetmek, hayattan daha az zevk almak, uyku problemleri gibi depresyonla uyumlu belirtiler ve endişeli, korkulu, huzursuz, sinirli hissetmek, rahatlamakta zorlanmak gibi anksiyete ile uyumlu semptomlara çevremizde sıkça rastlamak mümkün. Bu konuda Amerika’daki Michigan Üniversitesi tarafından 18 yaş üstü 562 kişiyle yapılan bir anket, pandeminin duygusal etkilerini yönetebilmek
Ellerin sık ve düzgün yıkanması, Covid-19’un da aralarında bulunduğu tüm virüslerin yayılmasını önlemenin en iyi yollarından biridir. Ancak sedef, egzama gibi bir cilt rahatsızlığı olanlar için ellerin sık yıkanması cilt kuruluğu, çatlaklığı, kaşıntı, ağrı ve muhtemelen enfeksiyona yol açabilir. Sağlıklı cilde sahip kişiler için bile, sabun ve el dezenfektanlarının aşırı kullanımı cildin kurumasına ve çatlamasına neden olabilir.
Peki insanlar kendilerini korona virüsten ellerini yıkayarak korurken, cildini bu gibi istenmeyen durumlardan nasıl koruyabilir?
Öncelikle virüsten korunmak için ellerimizi gerekli tüm durumlarda su ve sabunla 30 saniye ovuşturarak yıkamamız kesinlikle şart. Cildimizi korumak için ise, her el yıkamadan sonra nemlendirici krem sürmek, el yıkama işleminin cildi kurutma etkisini dengelemek açısından faydalı olacaktır.
Antiseptik ve antibakteriyel ürünlerin çoğu cilt için oldukça serttir. Eğer uygun tekniği kullanırsanız (yani 30 saniye boyunca ellerinizi su ve sabunla iyice ovuşturarak yıkarsanız) el hijyeni için
Astım ve KOAH hastaları korona virüsü alma riskinin sağlıklı bireylere oranla ne kadar olduğunu ve enfekte olmaları durumunda hastalığın nasıl bir şiddette seyredeceğini soruyor. Öncelikle şunu söyleyelim, enfekte olan hasta sıralamalarında KOAH ve astım hastaları ilk sırada değil. Enfekte olan hastalara baktığımızda ilk sırada kalp ve damar hastaları, bunu sırasıyla diyabet, böbrek – karaciğer hastalıkları ve solunum hastalıkları izliyor. Ayrıca kanser tedavisi görenler gibi bağışıklık yetersizliği olanlar ve aşırı kilo sorunu olanlar da risk taşıyor. İstatistiki olarak solunum hastalıklarında kendi içinde ilk sırada KOAH var, astım daha sonra geliyor.
Korona tablosunda anjiyotensin reseptörleri ile ilgili sorunlar öne çıkıyor. Virüsün renin anjiyotensin reseptörleri ile bir ilişkisi olduğu düşünülüyor. Bu da damar duvarları, böbrekler ve tansiyonla alakalı bir sistemi işaret ediyor. Dolayısıyla KOAH ve astım, korona virüs açısından yine de riskinizi artırabilecek komorbid bir durum olarak listelemekle birlikte öncelikli risk grubunda yer aldığınız anlamına gelmiyor. Ayrıca şu anda, astımdan korona virüsü için spesifik bir risk artışı gösteren çok az net veri bulunmaktadır. Bu
Öncelikle Corona virüs mücadelesinde toplumca almamız gereken önlemler Bilim Kurulu ışığında Sağlık Bakanlığı tarafından belirlenmiş durumda, bunlara mutlaka yüzde 100 uyun ve başka hiçbir duyuma itibar göstermeyin. Bu yazımda bağışıklığınızı güçlendirmenin önemine dikkatinizi çekmek istiyorum.
Corona virüsüne karşı kişisel olarak verilen mücadelenin önemli bir tarafı da bağışıklık sistemimizi güçlü tutmamız. Bilindiği gibi virüse yakalanan herkeste aynı etkiler söz konusu olmuyor; herkes hayatını kaybetmiyor. Mevsimsel gripte ölüm oranı yüzde 0,1’in çok altında iken, COVID-19'un gerçek mortalitesinin tam olarak anlaşılması biraz zaman alacak olsa da, şimdiye kadar elde edilen veriler doğrultusunda Dünya Sağlık Örgütü’nün açıkladığı ölüm oranı (rapor edilen ölümlerin rapor edilen vakalara bölünmesiyle) yüzde 3-4 arasında. Bunun içinde enfeksiyon mortalitesinin oranı (rapor edilen ölümlerin sayısının enfeksiyon sayısına bölünmesi) daha düşük olacaktır. Diğer bir deyişle kaydedilen ölümlerin altında organ yetmezliği, akciğer hastalıkları gibi başka nedenler yatıyor olabilir. COVID-19 için şu andaki anlayış, yaşlılığın ve altta yatan koşulların enfeksiyon riskini artırdığıdır.