Anksiyete, ruh sağlığı alanında çalışanlar tarafından çok sık kullanılan bir terim olmasına karşın, halk arasında depresyon kadar yaygın bir kullanım alanı bulamamış, daha doğrusu halk arasında günlük kullanıma girememiş bir terimdir. Oysa hepimiz için çok tanıdık çok bildik bir duygudur. Anksiyete (bunaltı), tehlike ya da tehlike olasılığı karşısında yaşanan bir duygudur ve günlük dilde endişe, korku, gerginlik, daralma, huzursuzluk, kaygı, sıkıntı, bunaltı, tedirginlik olarak ifade ettiğimiz duyguları karşılamak için kullanılır.
Kaygılanmak normal midir?
Kaygı yaşamın normal bir parçasıdır. Herkes günlük yaşam içinde değişik konularla ilgili kaygı duyabilir. Yetişmesi gereken bir iş, sınav, sağlık, para, çocuklar ve aileyle ilgili sorunlar birçok insanı kaygılandırabilir. Aslında kaygı, bir ölçüde bizim günlük sorunlarla baş edebilmemiz için hazırlıklı olmamızı, bir tehlike durumunda da hızlı karar verip kurtulmamızı sağlar. Normalde bu tür kaygı hafiftir ve baş edilebilir düzeydedir.
Anksiyete çoğu zaman her hangi bir hastalık belirtisi olmaksızın yaşamın olağan bir parçası olarak yaşanır. Ancak kimi zaman da bedensel ya da psikiyatrik bir hastalığın belirtisi olarak ortaya çıkabilmektedir. Tiroit bezinin bazı hastalıklarında anksiyete belirtileri çok sık görülür. Diğer yandan, psikiyatride anksiyete bozuklukları olarak adlandırılan hastalıkların temel belirtisi olması yanında özellikle depresyon olmak üzere diğer psikiyatrik hastalıklarda da çok sık görülebilmektedir. Başka bir deyişle, kişinin yaşadığı anksiyete tamamen olağan bir duygulanma olma yanında bir bedensel ya da psikiyatrik hastalık belirtisi olabilmektedir.
Süre ya da şiddet olarak aşırı olması, kişinin yaşamını olumsuz yönde etkilemeye başlaması (mesleki ya da sosyal performansın düşmesi) anksiyetenin tedaviyi gerektiren (patolojik) boyut aldığını düşündürmelidir. Evde kalan annesine bir şey olacağı korkusuyla çocuğun okula gitmek istememesi, kişinin köpeğin yarattığı korku nedeniyle o caddeden geçmeyip yolunu değiştirmesi, işe giden kocasının başına her an bir şey gelebileceği endişesiyle kadının bütün gününü huzursuz bir şekilde geçirmesi örnek olarak sayılabilir.
Anksiyete belirtileri nelerdir?
Özgüvensiz ve değersiz olduğunu düşünmek
Başkalarıyla konuşmanın zor olduğuna inanmak
Toplum içinde konuşmaktan ve yemek yemekten çekinmek
Gergin, kaygılı, sıkıntılı ve tanımlanamayacak şekilde tuhaf hissetmek
İnsanların sözleriyle zihnini meşgul etmek
Çevreden kopmak, kaçmak istemek
Kas ağrısı çekmek
Hızlı nefes alıp vermek
Çabuk gerilmek
Titremeye, sallanmaya başlamak
Umutsuz hissetmek
Devamlı ağlamak istemek
Konsantre olamamak
Çabuk yorulmak
Uykusuzluk çekmek
Hatırlamakta zorlanmak
Üzüntülü durumlara yoğunlaşmak
Gerçek bir neden yokken ya da nedeni olsa bile durumla uygunsuz olan, aşırı olan denetlenemeyen nitelikteki endişe hastalığın temel belirtisidir. Çoğu zaman kişi endişelerinin aşırı olduğunun farkındadır, ancak endişelenmelerini denetleyemezler ve bir türlü sakinleşemezler. Çevrelerinde “aşırı evhamlı” olarak tanınırlar. Yorgunluk, dikkat bozukluğu ve konsantrasyon güçlüğü, en ufak sesle kolayca irkilme, uykuya dalamama ve gece sık sık uyanma diğer önemli belirtilerdir.
Stresler kaygının gelişiminde önemli rol oynar. Çocukluk dönemi ve genç erişkinlik çağları arasında başlayan kaygı, yavaş ve sinsi bir gelişim gösterir. Hastalığın belirtileri dönem dönem iyileşmeler ve alevlenmeler gösterir. Stresli yaşam olayları olduğunda belirtiler çoğunlukla kötüleşir. Hastalığın oluşmasında “kalıtsal etkenler, beyin nörokimyasındaki değişiklikler, kişilik özellikleri ve stres verici yaşam olayları” etkilidir.
Anksiyeteli kişi kendisini endişeli, gergin, tedirgin, korku içinde, kaygılı, patlayacak gibi hisseder; her an kötü bir şey olacakmış ya da kötü bir haber alacakmış gibi geldiğini belirtir. Huzursuzdur, yerinde duramaz, oturduğu yerde sürekli hareket halindedir, elleriyle parmaklarıyla oynar, elbiselerini çekiştirir. Seslerden aşırı irkilir. Sabırsızdır, çabuk kızar, çabuk parlar. Konuşmaları titrektir. Ellerinde titreme, yüzünde kızarma ya da solgunluk, terleme vardır. Genel olarak dikkatini bir konuda toplamakta güçlük çeker. Olası bir tehlike için sürekli tetikte gibidir.
Anksiyeteli kişilerin çoğunda yukarıda sayılan anksiyete işaretlerinin yanında bedensel yakınmalar da bulunur. Bunlar arasında çarpıntı, ağız kuruluğu, yüzde solukluk ya da kızarma, terleme, titreme, göz bebeğinin büyümesi, sık işeme, nefes darlığı, boğazda düğümlenme, uyuşma/karıncalanma, kaslarda gerginlik, kılların dikleşmesi vardır.
Anksiyete işaretleri hem normal hem tedaviyi gerektiren (patolojik) anksiyetede görülebilmektedir. Normal anksiyetede bu belirtiler daha az sayıda ve şiddette görülür. Ancak kişinin yaşam kalitesini bozan her türlü anksiyetenin tedavisi için psikiyatri uzmanlarına başvurulması gerekmektedir. İlk başvuruda kapsamlı bir psikiyatrik değerlendirmenin yanı sıra, bu belirtilerin herhangi bir fiziksel hastalıktan kaynaklanıp kaynaklanmadığını anlamak için bazı incelemeler yapılacaktır.
Tedavi gören anksiyeteli hastaların çoğunluğu tedaviden yarar görür. Psikoterapi ya da ilaç tedavileri uygulanabilir. Bu yöntemlerden birinin ya da birlikte uygulanmasının etkin olduğu gösterilmiştir. Hangi tür tedavinin size uygun olabileceğine doktorunuzla birlikte karar vermek yerinde olacaktır. Bir kişi için uygun olan bir tedavi, diğeri için uygun olmayabilir.