Yaz aylarına denk gelen Ramazan boyunca özellikle 17 saat aç ve susuz kalınması, hava sıcaklığındaki artışa bağlı olarak vücuttan su kaybının fazla olması, metabolizmanın normal düzenini ve beslenme alışkanlıklarını etkiledi. Oruç tutarak aç kalmaya alışan bireylerde, Ramazan Bayramı’nın gelmesiyle,
yemek yeme isteği artabilir
ya da Ramazan boyunca sahur yemekleri sonrası gece yemek şeklinde sürdürülebilir.
Bundan dolayı yeterli ve dengeli beslenme oruç tutarken olduğu gibi, yeme düzeninin normale döndüğü bayram sırasında da önem taşır. Yaşamın her döneminde yeterli ve dengeli beslenme, sağlığın korunması için esastır. Bu nedenle, dört besin grubunda bulunan çeşitli gıdalar yeterli miktarlarda alınmalıdır. Süt grubunda yer alan süt, yoğurt, et grubunda yer alan et, tavuk, yumurta, peynir, kuru baklagiller, sebze, meyve grubu ve tahıl grubuna giren ekmek, bulgur, makarna, pirinç vb. gıdaların her ana öğünde yeterli miktarlarda tüketilmesinde fayda var.
Sağlığın korunması ve geliştirilmesinde hayatımızın her döneminde yeterli ve dengeli beslenme en önemli faktörlerden biridir. Ancak, oruç tutan kişiler, günlük öğün sayısını azaltmaları ve beslenme düzeninde meydana gelen
Alerji, genel anlamıyla aynı miktar ve koşullarda başka kişiler için zararsız olan farklı yabancı maddelere karşı, bazı kişilerin aşırı duyarlılık göstermesidir. Vücudun bağışıklık sisteminin herhangi bir maddeye karşı gösterdiği aşırı hassasiyet reaksiyonudur.
Bağışıklık sistemimiz, çevremizde bulunan ve vücudumuza burun, nefes yolları, bağırsaklar ile deriden giren yabancı ve zararlı maddelere karşı bedenimizi korumak için çeşitli reaksiyonlar verir. Bu reaksiyonlarla, bağışıklık sistemi hücreleri zararlı maddeleri ortadan kaldırır ya da vücuda girmelerini engeller. Alerjide ise bağışıklık sistemi normalde vücut için zararlı olmayan maddelere karşı, bundan bir miktar farklı; ancak vücut için zararlı olan aşırı bir reaksiyon verir. Alerjiye yatkın insanlar ‘atopik’ olarak adlandırılır. Atopi, bir hastalık olarak değerlendirilmez fakat kalıtsal bir özelliktir. Stres, yoğun çalışma ortamı, hava kirliliğinin artması ve gıdalara eklenen katkı maddelerinin, alerjilerin görülme sıklığının artmasına yol açtığı bilinmektedir.
Alerjen maddeler
Ev tozu, gözle görülemeyecek kadar küçük böcekler (akarlar) ve polenler en sık rastlanan, alerjiye neden olan maddelerdir. Ayrıca kedi-köpek gibi
Vücudumuzda, öğrenebilme, düşünebilme ve hafızada saklama kapasitesinde, iki sistem var; biri beyin, diğeri de bağışıklık sistemi. Bağışıklık sistemi, genetik olarak var olan, atalarımızdan aktarılan bilgimizi kullanıp, karşılaşılan bir mikroba, yabancıya karşı bu bilgiyi işleyip, daha sonra sadece mikrobun olduğu bölgeye odaklanarak savaşan, yok edinceye kadar yılmadan uğraşan ve bu tecrübesini unutmayıp saklayan, her yeni durum için bu deneyimini de kullanarak, yeni bir yanıt üretebilen sistemdir. Görevi, bireyin özünü korumaktır. Bu nedenle önce kendisini bilmesi gerekir ki özüne zarar vermesin.
Organları nedir?
Bağışıklık sisteminin, insan vücudundaki görevinin gerçekleşmesi, bazı organ ve dokuların iş birliği sayesinde olur. Bunlar genel olarak lenfoid dokulu organlardır. Temel öğeleri akyuvarlar, kemik iliği, lenf sistemi, hormonlar ve bazı proteinlerdir.
- Bademcikler: Boğazda lenfositlerin toplandığı küçük yapılardır.
- Lenf: Bağışıklık sisteminde yer alan hücre ve proteinleri, vücudun bir yerinden başka bir yerine taşıyan dolaşım sistemidir.
- Lenf düğümleri: Koltuk altı, çene altı, dirsek, boyun ve göğüslerde bulunan bu yapılar, T ve B hücrelerinin bulunduğu
Su, insan sağlığı için oksijenle birlikte ihtiyaç duyulan en önemli yaşam kaynağıdır. Vücudumuzun dengede kalmaya çalışması için hayati önem taşıyor. Oysa yaşam koşuşturmacasına dalıp su içmeyi unutuyor ya da susamayı bekliyoruz.
Genel bir çözücü ve taşıyıcı olduğundan, vücuoumuzdaki biyolojik işlemlerin temelinde su vardır. Su miktarının azalması, yaşam kalitemizi etkileyecek rahatsızlıklara sebebiyet verebilir. Diğer yandan organlarımız da su olmadan faaliyetlerini yerine getiremez ve verimli çalışamaz.
Günlük ne kadar tüketilmeli?
Günlük su ihtiyacı, kişinin sağlık koşulları, aktiviteleri ve yaşadığı iklim gibi farklı etkenlere bağlıdır. Normal koşullarda günde en az sekiz bardak su içmek, ihtiyacınızı karşılayabilir. Susamayı beklemeyin. Belirli aralıklarla tüketmeye mutlaka özen gösterin.
Yeteri kadar içiyor muyum?
Yeterli sıvı alıp almadığımızı öğrenmenin en kolay yollarından biri, idrar rengine bakmaktır. Yeterince içiyorsak, idrarımız berrak ya da açık-soluk sarı olacaktır. Şayet renk koyu sarıysa, bu yeterli miktarda su içmediğimizin göstergesidir. Ayrıca vücudunuz su kaybetmişse, yorgun ve halsiz hissedebilir, baş ağrısı çekebilir ve daha az idrara çıkabilirsiniz.
Ramazan ayı, toplumumuzun en özel zaman dilimlerinden biridir. Özellikle sıcak yaz dönemine denk gelen Ramazanlar’da biz hekimler olarak, toplumumuza sağlık açısından öneriler getirme sorumluluğumuz olduğuna inanıyorum.
Yılın sıcak günlerine denk gelen Ramazan ayında, hem açlık süresinin uzunluğu hem de sıcaklık nedeniyle terlemenin artması, en önemli sorun olan sıvı kayıplarına yol açabilmektedir.Sahurda ağır yiyecekler tüketilmemesi, hızlı yenilmemesi, sıvı ihtiyacının birden bire iftarda değil, sahura kadar olan süreçte yavaş yavaş karşılanması ve aşırı terlemeye bağlı su kaybını önlemek için de güneşten kaçınılması gerekmektedir.
Şeker hastaları az ama sık yemeli
Diyabet hastaları için bu dönemde oruç tutmak konusunda karar vermek, hastayı iyi tanıyan doktoru tarafından yapılmalıdır. Sağlık problemleri yaşamamaları için ilaçlarının programı, iftar ve sahurda alınacak şekilde düzenlemelidir. Bu hastalar, iftar ve sahur arasında az ama sık yeme ilkesine dikkat etmeliler. Yiyecek seçiminde, kan şekerini yükseltme potansiyeli, yüksek basit karbonhidratlardan kaçınılmalı, bunun yerine proteinden zengin besinler, sebze-meyve çeşitlerinin bulunduğu kahvaltı tarzı beslenme tercih
İlkbahar, havaların ısınmaya başlaması ve doğanın uyanışıyla beraber, birçok insanın kendini daha iyi hissettiği bir dönemdir. Bunun yanında azımsanmayacak bir grup, mevsim başında halsizlik, yorgunluk ve isteksizlik hissedebilir. Bahar yorgunluğu, halk arasında sık kullanılan bir terim olup, iklim değişikliğinin vücutta yarattığı yorgunluk olarak tanımlanabilir.
Aslında birçok nedenin bir araya gelerek yarattığı tablodur. Yorgunluk hissinin yanında, uyku düzensizliği, iştah azalması, kas krampları, eklem ağrıları ve kadınlarda adet düzensizliği gibi belirtiler olabilir. Halsizlik nedenlerinin başında
meteorolojik etkiler gelir.
Mevsim geçişleri öncelikle hormonlarımızı etkiler. Vücudun yeni çevresel değişikliklere alışması ve hormonlarının yeniden dengeye girmesi zaman alır. Bu durum, çevreye uyum sağlamamızı zorlaştırarak dış etkenlerden daha çabuk etkilenmemize neden olur. Kış aylarında çoğunlukla daha hareketsiz bir yaşam sürüldüğünden ve alınan kilolardan dolayı ilkbaharla gelen hareketli yaşama uyum konusunda zorluklar yaşanabilir.
Kirli hava, elektrik yükünün artışı ve iyon değişiklikleri de yorgunluk hissine neden olabilir. Ani ısı değişiklikleri ise adaptasyon
Glokom, diğer adıyla göz tansiyonu, göz içi basıncının yükselmesiyle ortaya çıkan, tedavi edilemediğinde körlükle sonuçlanan bir göz hastalığıdır. Halk dilinde ‘karasu hastalığı’ olarak da bilinir. Gözün içinde ön tarafta, dokuları beslemek için dolaşan bir sıvı bulunmaktadır. Bu sıvı göz içinde üretilir. Başka bir grup kanaldan da göz dışına atılır. Bazı gözlerde bu sıvı kanallardaki tıkanıklık nedeniyle dışarı atılamaz ve göz içi basıncı yükselir.
Belirtiler
Göz tansiyonu, genellikle başlangıçta şikayete neden olmayan bir hastalıktır. Yıllar içinde yavaşça ilerler ve göz sinirini harap eder. Görme gittikçe azalır, şikayetler başladığında görme alanında kalıcı hasar yerleşmiştir. ‘Akut glokom krizi’ tipinde ise göz tansiyonu aniden çok yükselir.
Gözde kızarıklık, ağrı, bulanık görme, ışıklar etrafında renkli halkalar görme, mide bulantısı ve kusma gibi belirtileri olur. Bu tür hastalarda teşhis daha erken dönemde konabilir. Günümüzde göz içi basıncı, kişisel bir değer olarak kabul edilmektedir. Sağlıklı gözlerde normal göz içi basıncı 9-20 mmHg. arasındadır.
Göz tansiyonu düşük olmasına rağmen, glokoma bağlı harabiyet gördüğümüz hastalar yanında; göz tansiyonu yüksek olup,
Titreme, vücudun bir veya daha fazla kısmının ileri-geri hareketlerini (salınımları) içeren kasıtsız ve ritmik bir kas hareketidir. İstemsiz hareketlerin en yaygın olanıdır ve el, kol, kafa, yüz, ses, gövdeyle bacakları etkileyebilir. Çoğu titreme ellerde oluşur. Bazı kişilerde, titreme nörolojik bir bozukluğun belirtisidir veya bazı ilaçların yan etkisi olarak ortaya çıkar. Bununla birlikte, en yaygın tremor formu, büyük ölçüde sağlıklı insanlarda görülür. Titreme yaşamı tehdit etmese de, bazı insanlar için utanç verici olabilir ve günlük görevleri yerine getirmeyi zorlaştırabilir. Bu durumlarda olan kişilerde yakınmaların şiddeti özellikle stres, uykusuzluk ve aşırı kafein tüketimiyle artabilmektedir.
Nedenleri
Titremeyi oluşturabilen nörolojik bozukluklar veya durumlar arasında multipl skleroz, inme, travmatik beyin hasarı ve beyni tahrip eden nörodejeneratif hastalıklar bulunur. Diğer nedenler arasında, bazı ilaçların (amfetaminler, kortikosteroidler ve belirli psikiyatrik bozukluklar için kullanılan ilaçlar gibi) kullanımı, aşırı alkol, cıva zehirlenmesi, tiroid bezinin aşırı çalışması veya karaciğer yetmezliği bulunmaktadır. Bazı titreme türleri kalıtsaldır, bazılarının ise