Çocuklarda gıda alerjisi oldukça sık karşılaştığımız bir sorun ve diğer alerjik hastalıklar gibi her geçen gün görülme sıklığı artmakta. Anne-babasında, kardeşinde alerjik bronşit, atopik dermatit, alerjik rinit veya besin alerjisi gibi alerjik kökenli hastalık olan çocuklar yüksek risk grubundadır. Bu çocukların erken fark edilip uygun yaklaşımda bulunulması önemlidir.
Gıda alerjileri oluş biçimlerine göre Ig E ilişkili olan, Ig E ilişkili olmayan ve karışık tip olmak üzere 3 şekilde görülebilir. Çok hızlı gelişen ve hayatı tehdit eden anaflaksik reaksiyondan; kronik reaksiyonlara kadar geniş bir spektrumda bulgu verebilir. Sindirim sisteminde dirençli kolik ve gaz sancıları, mukuslu veya kanlı kaka yapma, karın ağrıları, ağız-dudak mukozasında şişmeler, gıdaların ağıza geri gelmesi gibi bulgular görülebilir. Deride atopik dermatit, ürtiker, anjiyoödem görülebilir. Gözde kızarıklık-konjuktivit, solunum sisteminde; burun tıkanıklığı, burun akıntısı, öksürük, solunum güçlüğü-astım benzeri bulgular yapabilir. Gıda alerjileri, sindirim sistemi ve/veya deri bulguları olmaksızın; sadece solunum sistemi bulgusuyla nadiren gelir.
En sık alerji yapan yiyecekler inek sütü (koyun
Çocuklarda Ev Kazaları: Büyük Tehlikeyi Küçük Görmeyin!
Değerli anne babalar, 0-6 yaş arasındaki çocukların ev kazası geçirme riskleri küçümsenmeyecek kadar fazladır. Ülkemizde yapılan araştırmalarda son bir yıl içinde 2 çocuktan birinin kaza geçirdiğini görüyoruz! Tüm kazaların yaklaşık dörtte birini oluşturan ev kazalarında en çok kazaya uğrayan maalesef çocuklar. Çocukların daha çok kazaya uğramasının sebeplerine bakacak olursak:
Çocuklar çok hareketlidirler ancak, kasları ile davranışları arasında koordinasyonu sağlayacak olgunlukta değildirler
Çok meraklıdırlar, her şeyi öğrenmek isterler
Cisimleri ağızlarına alma, yutma eğilimi gösterirler
Olabilecek kazayı/tehlikeyi öngöremezler
Bulundukları ortam/ev çocuğun güvenliğini sağlayacak özellikte tasarlanmıyor
Anne-baba ya da çocuğa bakan kişinin ev kazaları hakkında eğitimi yeterli değil.
Değerli anne babalar aşı, tıp tarihi boyunca keşfedilmiş en yararlı tıbbi üründür. Yapılan bütün bilimsel çalışmalar aşıların son derece yararlı olduğunu göstermekte. Ancak son yıllarda, başta ABD’da olmak üzere aşı karşıtlığı hızla yayılıyor. Bu çok tehlikeli. Çünkü aşısız bir toplumda 2-3 tane kızamık vakası; hızla 10 bin hatta 100 binleri bulan bir salgına dönebilir. Ülkemiz çocuk aşılamasında çok başarılı bir ülke iken, 2017 yılında 23 bin aile çocuklarına aşı yaptırmayı reddetti. Eğer bu sayı 50 binleri bulursa büyük bir salgın kapımızı çalabilir. Bu arada aşılı çocuklar da risk altında olur. Peki dünyada buna ne sebep oldu? Altta yatan mantıklı bir sebep var mı? Bunlar hakkında farkındalık oluşturmak istiyorum.
1997 yılında bir İngiliz doktor, KKK (kızamık-kabakulak-kızamıkçık) aşısının “otizm” yaptığını iddia etti. Yapılan araştırmalarda bu ispat edilemedi. Bahsettiğimiz doktor meslekten men edildi. Ancak insanlar bu “kirli bilgi” neticesinde aşılardan korkmaya başladı ve kafalarda bıraktığı şüphe silinmedi. İngiltere’de KKK aşılama oranları Dünya Sağlık Örgütü’nün önerdiği asgari limit olan yüzde 95’in çok altına indi. Böylece “aşı reddi-aşı karşıtlığı” başlamış
Değerli anne babalar, yaşamın bir döneminde her çocuğun karşılaştığı bir rahatsızlığı ele alacağım. Tıp dilinde “lenfadenopati” dediğimiz en sık olarak boyunda; ya da vücudun değişik yerlerinde karşımıza çıkan lenf bezi büyümeleri. Bu konuyu seçmemin nedeni çok sık görülmesi ve nadiren de olsa; habis hastalıkların bir bulgusu olması. Lenf bezlerinin büyümesine geçmeden önce lenf bezi nedir? Ne işe yarar? Ve yapıları nasıldır ondan bahsedelim.
Değerli anne babalar lenf bezleri doğumda vardır. Yani sağlıklı olan bedenin bir parçası, lenfatik sistemin parçasıdırlar. Vücudumuzda 300-600 arasında lenf bezi bulunur. Vücuda bir yabancı madde (virüs, bakteri, mantar vb) girdiğinde, lenf damarları yoluyla lenf bezlerine taşınır. Orada antijenik yapısı vs. tanımlanarak bağışıklık yanıtının oluşturulması sağlanır. Üretilen bağışıklık maddeleri ve bu antijenler kan dolaşımına salınarak orada bir savaş başlatılır. Amaç bir an önce bu antijenin (virüs, bakteri..) yok edilmesidir. Boyunda, ensede, koltuk altında, dirsek arkasında, eğe kemiğinin üstünde, bacak arkasında, kasıkta, batında ve göğüs boşluğunda dağılmış halde bulunurlar. Her lenf bezi, kendine bağlı olan bölgelerden sorumludur.
Sevgili anne babalar son günlerde sosyal medyada "yeni" bir grip türünden bahsedilir oldu: "gergedan gribi-gergedan virüsü". Peki böyle bir şey var mı? yani kuş gribi ya da domuz gribi gibi yeni bir grip türü mü bulundu? Cevap hayır. Ne gergedan virüsü diye bir şey var. Ne de gergedan gribi diye bir grip türü. Bu tamamen bir çeviri hatasından kaynaklanıyor. Nasıl mı şöyle: insanlarda en çok nezle yapan virüsün adı "rhino virüs"; gergedanın İngilizce'deki karşılığı da "rhinoceros". Ne kadar benzer değil mi? Aslında ilginç bir rastlantı var. Çünkü "rhino" Latince'de burunla ilgili demek. Bu yüzden koca burunlu gergedan bizim kafamızı karıştırmış.
Nezle ya da soğuk algınlığı, yüzde 90'ı virüslerle oluşan bir hastalık. En sık görülen virüsler ise rhino virüs, korona virüs, parainfluenza ve RSV. Yani her ne kadar adı soğuk algınlığı olsa da; hastalığa sebep olan şey soğuk hava değil. Ancak soğuk havada bağışıklık sistemi biraz zayıflıyor ve çocuklar kapalı ortamlarda daha fazla vakit geçirdikleri için daha hızlı yayılıyor. Özellikle kreşler, okullar, alışveriş merkezleri, toplu taşıma araçları virüsün hızla yayıldığı yerlerdir. Hasta olan biri hapşırdığında veya öksürdüğünde
Sevgili anne babalar, kış mevsiminin başlamasıyla üst solunum yolu enfeksiyonları (üsye) hızla arttı. Ancak bundan daha önemlisi enfeksiyon aşağıya, yani akciğerlere doğru ilerleyebiliyor. Özellikle 2 yaşın altındaki süt çocukları için daha ciddi bir durum oluşturuyor. Hastalık, bronşlara indiğinde bronşit; daha ince havayollarına inerse bronşiolit diyoruz. Sebep genellikle virüsler. Özellikle de RSV dediğimiz virüs. Parainfluenza, adenovirüs ve mikoplazmalar da akciğer enfeksiyonlarına neden olabiliyor.
Peki hastalığın aşağıya (akciğerlere) indiğini nasıl anlarız?
İlk başta üsye bulgularıyla başlar. Yani burun akıntısı- burun tıkanıklığı, ateş, halsizlik, genizde-boğazda yanma, baş ağrısı, hafif öksürük, bebeklerde huzursuzluk gibi. Öncelikle üst solunum yolları dokusunda üreyip çoğalıyor. Bu dönemde fark edilip önlem alınmazsa ilerleyebiliyor ve akciğerlere iniyor. Burada çocuğun bağışıklık durumu ve beslenmesi çok önemli. Yani her çocuk üsye’den sonra bronşit-bronşiolit olmaz. Özellikle iyi beslenen-anne sütü alan bebekler daha şanslı. Çünkü immuniteleri güçlü olduğu için hafif atlatabiliyorlar. Eğer şiddetli öksürük, hırıltılı solunum, hızlı nefes alıp verme, göğüs kafesinde
Değerli anne babalar, çocuklarda ateş çok rastladığımız ve acil müdahele gerektiren bir durumdur. Ateş bazen önemli bir hastalığın belirtisi olabilir. Bu nedenle ateş durumunda aile, ne yapacağını iyi bilmeli sonrasında ise çocuk doktoruna başvurulmalıdır.
Ateş vücutta bir problem olduğunu gösteren en belirgin şikayettir. Bir belirteçtir. Aynı zamanda belirli bir yoldan vücuda giren mikrobu öldürmeye, yok etmeye yönelik bir savunma mekanizmasıdır.
Çocuk doktoruna poliklinikte başvuruların yüzde 10-20’si, acil servis başvurularının ise yüzde 20-30’u ateş nedeniyle olmaktadır. Çocuklarda ateş, her zaman acil ve öncelikli bir durumdur. Bebek bekletilmeden muayene edilmelidir.
Peki kaç derecenin üstü ateş kabul edilir? Çocuklarda nasıl ve nereden ölçüm yapılmalıdır? Bunlara geçmeden önce normal vücut sıcaklığını bilmemiz gerekir. Normal vücut sıcaklığı 36.3C ile 37.4C arasındadır. 37.4C’nin üstüne çıktığında hafif ateş olarak kabul edilir 38C’nin üstünde ise önemsenmelidir. Bu değerler koltukaltı ölçümü için belirlenmiş değerlerdir. Ateş, vücudun değişik yerlerinden de ölçülebilir. (kulak,makat, ağız, alın gibi). En doğru sonucu makattan ölçüm göstermesine rağmen ben
Sevgili anne-babalar, vücutta sağlığı bozacak ölçüde; anormal ve aşırı yağ depolanmasına; obezite & şişmanlık denir. 2000’li yıllara kadar şişmanlık, önemli bir sorun değilken; yeni yüzyılda en önemli halk sağlığı sorunu haline gelmiştir. Peki “neden bu kadar hızla artmaktadır? Nasıl önleyebiliriz? Ne yapmalıyız” diye soruyorsanız bu yazıyı okumalısınız.
Obezitenin tanımlanmış birkaç sebebi var. Sıklıkla ekzojen dediğimiz, yani fazla yemeye bağlı olan tipi görülüyor. Endojen obezitede ise hastalığa başka bulgular da eşlik ediyor. Burada benim ele almak istediğim konu ekzojen obezite. Yani fazla beslenmeye bağlı şişmanlık. Çünkü yaygın olan tipi bu demiştik ve kişinin-ailenin alacağı tedbirlerle önlenebiliyor.
Şişmanlıkta genetik miras çok önemli; ebeveynlerden birisi şişmansa çocuğun şişman olma riski %40’a çıkıyor. İkisi de şişmansa bu oran %80 oluyor. Demek ki şişman anne babalar daha fazla dikkat etmeliler. İkinci sebep şehir hayatının getirdiği yaşam tarzı. Nedir bu? Eve kapalı ve düşük fiziksel aktivite; sınırsız yiyecek sunumu. Aslında temel sorun bu. Yani sınırsız gıda tüketimi. Ve bunu yakamayan bedenin biriktirmek zorunda kalması. Bir de beslenme tarzımızdaki değişim olayı